İşe başlamamın üzerinden bir haftayı yeni geçiyordu ki korktuğum başıma geldi, hem en ağır şekilde.
Süt depresyona girmişti!
Daha önceleri benden gün içinde hiç bu kadar uzun süreli ayrı kalmıyordu. Daha önce, okul gezisine gittiğimde de aynısı başıma gelmişti. Aramızdaki uzun süreli ayrı kalmalara tepki olarak depresyon giriyordu ve ben ne yapacağımı şaşırıyordum. Bütün gece ne yaparsam yapayım tepki vermedi. Küskün bakışlarını üzerime dikiyor, öylece yatıyordu. Yemeğine bakmıyor, dışarı çıkmıyordu. Ve çözüm de bulamıyordum.
Sabah olup da işe gitmem gerektiğinde ise çaresizdim. Onu öylece bırakamazdım ve annem hiçbir şekilde yanında götüremeyeceğini söylüyordu, çünkü iş arkadaşlarından birinin köpeğe alerjisi vardı.
O zaman iş başa düşecekti ki bu kesinlikle delilikti. Onu lokantaya götürmek... Onur Bey görürse ya da duyarsa ne yapardım bilmiyorum. Kovulurdum ve geri dönüşü de pek mümkün olmazdı. Ama Süt o mahzun bakışları ile isteksizce yatarken onu evde bırakıp gitmek içime sinmeyecekti. Komşular... Onlar zaten bir numaralı hayvan düşmanları. Süt sessiz bir köpekti de pek sorun yaşamıyorduk.
İşte benim içim rahat olmayınca Süt Bey de kendini çantamın içinde lokantaya doğru yolculuk yaparken buluverdi. Normalde olsa kıpırdanır dururdu ama şimdi hiç sesi çıkmıyordu. Umarım çevremde bir gün geçirmek iyi gelirdi ona, yoksa bu işin içinden çıkmam pek mümkün olmayacaktı.
Arka kapıdan süzülürken bu tabi ki Erdem beni gördü.
"Bir günaydın yok mu bücür cadı?"
"Bana öyle seslenme!" diye azarlasam da laf dalaşını uzatmak istemiyordum, hemen oradan kurtulmam gerekiyordu, çünkü sırt çantamın kıpırdadığı görülürse sonu hiç iyi olmazdı. Erdem'i geçtim, Fulya elindeki domatesleri doğrarken bile yandan bakışlar atıyordu.
"Tamam yer elması, sana bücür cadı diye seslenmem." diyerek sınırlarımı zorlarken, onu cevapsız bırakıp gitmemin en doğrusu olduğunu düşündüm, yoksa tantana çıkması işten bile değildi. Ama Erdem vazgeçmiyordu. "Hey, kıvırcık! Ne bu acele?"
"İşimin başına geçmek istiyorum sadece. Burada senin öldürecek vaktim yok."
"Vay canına, bir haftada bu kadar adapte olduysan tebrik ediyorum."
Hızla arkamı dönüp derin bir nefes verdikten sonra kendimi odama attım. Hızla Süt'ü dışarı çıkardığımda onun donuk bakışlarını bulmak beni üzmüş, enerjimi çekmişti adeta.
"Hadi ama... Yanımda getirdim seni işte. Görüyorsun çalışıyorum, yoksa her zaman yanında olmak, seninle oynamak istemez miyim sanıyorsun? Sen benim için çok değerlisin kıvırcık..." derken onu bağrıma basmış, sevgimi hissetmesini çok isteyerek okşuyordum.
Sonra yere bıraktım. İlk başta ilgisiz bakışlarla ortalığı süzse de en sonunda farklı bir ortamda olmak ilgisini çekmiş olacak ki burnunu havaya kaldırıp koklamaya başladı. Sonra ufak adımlarla ortalıkta dolanarak tanıma işine devam etti. Canlandığını görmek içime büyük bir mutluluk yayılmasını sağlamıştı. Derin bir rahatlama ile koltuğuma yaslandım.
Gün beklediğimden normal geçti, hatta olaysız atlatacağıma inanmaya başlamıştım bile. Ama son numuneleri almaya gidip döndüğümde kapıyı aralık bulmam işleri değiştirdi. Nasıl aralık bırakmıştım kapıyı? Aceleyle fırlamıştım yerimden dosyalara daldığım için ama böyle bir hatayı yapmış olmamı hazmediyordum! Odaya daldım ve korktuğumun olduğunu gördüm. Süt yoktu! Telaşla masanın altına baktım, yoktu! Çıkmıştı ve eğer biri onu görürse ne olur tahmin etmek dahi istemiyordum. Koşarak mutfağa gittim, belli etmeden nasıl arayacaktım ki? Tezgahların altına çaktırmadan bakmaya çalışırken biri omzuma dokundu. Erdem... Bu adamın gözü sürekli benim üzerimde miydi acaba?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ORTA ŞEKERLİ
Humor[Aşkın Tatları Serisi - 1] Bir lezzet düşünün. Biraz yaramaz, boyuyla romantikliği doğru orantıda, yaptığı birbirinden leziz yemeklerle birlikte parmaklarınızı da yiyeceğiniz bir adamı alın, bırakın içine. Yanına da bazen tutamadığı bazen de...