İyi okumalar! :)
Fazlasıyla sakin geçen bir iş gününün ardından bugün Narinlere gidip karnımı güzel Melek Hanım yemekleriyle doldurma anı gelip çatmıştı. Belli etmesem de heyecanlanıyordum bu durum karşısında. Sıcak ev ortamı, güzel sohbetler de beni mutlu ediyordu. İşte bu mutluluğun getirdiği bir heyecandı bu. Eksikliğini çekmediğimi zannediyordum, ta ki o sıcaklığı tekrar hissedene kadar. Yalnız yaşayınca insan illa ihtiyaç duyuyordu aile ortamına. İstediği kadar etsin...
Arabadan indiğimizde Narin kapıya yöneldi hızlı adımlarla. Anahtarlarını çıkarırken ilk katın penceresine ilişti gözlerim ister istemez. Melek Hanım'ın pencereyi açıp selam vermesini, sanki içeri geçmeyecekmişiz gibi orada kısa bir sohbet etmemizi bekliyordum ama karşılaştığım kıpırtısız, karanlık bir pencere olmuştu.
"Işıklarınız neden kapalı?" diye sordum Narin kapıyı açarken. Binadan içeri girdiğimizde cevap vermişti Narin.
"Sayısı epey fazla bir sipariş aldılar..." diye konuştu merdivenleri ağır adımlarla çıkarken. Bana bakmıyordu. Kıvırcık saçlarını izliyordum. "O yüzden birkaç gecedir eve bayağı geç geliyor, yetişmesi için..."
Gözlerimi kırpıştırdım. Hayretle durdum olduğum basamakta.
"Peki yemek? Sakın ben yaptım deme!"
Arkasını dönüp çatık kaşlarla bana baktı.
"Tabi ki ben yapmadım. Gelip hazırlayıp gidiyor ben işten çıkmadan."
"Oh rahatladım..." dedim elimi kalbime götürüp abartıyla. Gözlerini devirip tekrar önüne döndü ve bu sefer hızla çıktı merdivenleri.
Evin kapısından içeri girip ışıkları açtığımız ilk saniyede adeta uçarak geldi yanımıza Süt. Narin eğildiğinde kollarına atlamıştı hızla. Eski Türk filmlerinde, aşıkların kavuştukları sahnelerini hatırlatmıştı. Narin, canım, bebeğim, gibi sevgi sözcükleri sıralayıp köpeğini öpüp koklarken hayvanın beni fark etmesi pek de zaman almamıştı. Hemen sinirli bakışlarını bana yöneltti, neredeyse bir insanın kıskançlığı ile bakıyordu bana.
"Barışmadık mı biz seninle ?" deyip başını okşadığımda ise hırladı.
"Rahat bırak onu!" deyip uzaklaştırdı Narin.
Derin bir nefes verdim. Süt tarafından ne zaman kabul edilecektim acaba?
Narin mutfağa geçtiğinde de küçük oturma odasında kendimi üçlü koltuğa attım. Haki rengi koltukların üstünde dantel oyalar vardı yer yer. Ortadaki minik ahşap sehpanın durumu da keza öyleydi. Melek Hanım'ın tam bir Türk annesi olduğu evin her köşesinde hissediliyordu.
Süt, koltukta yanıma oturdu ama aramıza biraz mesafe koymayı da ihmal etmemişti. İnsan olsa Narin'e âşık, beni de çevresinde gördükçe de öfkeleniyor diyebilirdim. Ama demek ki bu haliyle de onu kimseyle paylaşamayacak kadar seviyordu. Hayvanların bu denli bağlı olabilmesi hayret vericiydi. Beni dikkatle izliyor, ne görüşünden çıkacak kadar uzakta duruyor ne de ona dokunabileceğim kadar yaklaşıyordu.
Onu celallendirmemeye dikkat ederek, oturdum koltuğun tam karşısındaki dolaba doğru ilerledim. Geniş vitrinli bir dolaptı bu. Bir kısmı camdan bardak setiyle donatılmıştı. Burada da Melek Hanım'ın varlığı hissediliyordu. Üstteki daha dar raflarda ise fotoğraflar vardı. Melek Hanım'ın gençliği... Sevimli ve güzel. İkisinin bir arada bulundurabilmiş bir kadındı besbelli. Narin'in çocukluğu... Her fotoğrafta geniş gülümsemesiyle poz vermişti. Birinde kıvırcık saçları kısa kestirildiği için epey komik duruyordu. Gülmeden edemedim. Başka bir fotoğrafta güzel, pembe bir elbise giymişti dizlerinde biten. Saçları iki yandan bağlanmıştı elbisesiyle uyumlu kurdelelerle. Özel bir gündü belki de. Mutluluğu gözlerinden okunuyordu. Bir diğerinde çok daha küçüktü, en fazla iki yaşındaydı. Annesinin kucağında sıcacık gülümsüyordu. Onun bu hallerine bakarken içime yayılan sıcaklığa anlam veremiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ORTA ŞEKERLİ
Humor[Aşkın Tatları Serisi - 1] Bir lezzet düşünün. Biraz yaramaz, boyuyla romantikliği doğru orantıda, yaptığı birbirinden leziz yemeklerle birlikte parmaklarınızı da yiyeceğiniz bir adamı alın, bırakın içine. Yanına da bazen tutamadığı bazen de...