14. BÖLÜM

41 5 0
                                    

Herkes sıkıntıyla, bir karavanda sıkışmış olarak oturuyordu. Sıkıntıların Sebebi ise boşa değildi. Olanlardan sonra bir de başlarına para sıkıntısı çıkmıştı. Daha bir şehir gezisini bile bitiremeden paralarının beşte üçü bitmişti.

"Hani bu iki sığır bize para sağlayacaktı Elçin ?"

Gül sinirliydi. Bu kadar harcama ne ara olmuştu, ne ara paraları bu kadar azalmıştı ? Birgül daha da sinirliydi. Hem Gül küçücük alanda volta atıp geriyordu hem de Elçin'le didişip duruyordu. Elçin cevap vermek için ağzını açtı fakat Birgül lafı ağzına tıkadı.

"Kesin artık sesinizi. Oturup düşünün. Hiç bir yer bir haftalığına işe almaz.

Ortamda gergin bir sessizlik oluştu. Belli ki herkes Birgül'ün sözünü dinlemeye karar vermişti.
"Bence şansımızı deneyebiliriz. Haftalık ücret alırız, buda sanırım benzin ve yiyeceğimizi karşılar."

"Mantıklı ol Elçin. Olmaz öyle bir şey..." Birgül'ün sesi sonlara doğru kısılıp, düşünceli bir hal aldı. "Sen dans edebiliyordun, değil mi Elçin ?" İmalı bir ses tonu kullanmıştı.

"Evet." Tek kaşını kaldırdı. "Ama ne alakası var?"

"Düşündüğüm şeyi düşündüğünü söyleme Birgül !"
Tüm kafalar Dilara'ya döndü.

"Ama Dilara neden bağırıyorsun ?" Elçin sitem etti. Ne düşündüklerini anlamıştı. Kesinlikle yapmak istemediği bir şey olduğundan anlamamazlıktan gelmeye karar verdi. "Bence sokakta dans ederek para kazanabiliriz. Kareografi falan hazırlamayı öğretirsin, sürekli çalışıp dans ederiz."

"Ne? Ne sokağı?"

"Fark etmez ne sokağı olursa. İşlek bir yer bulup dans ederiz."

"Ne dansı?"

Birgül'ün kaşları çatıldı. "Elçin dans işte. Öğretisin bizde yaparız."

"Kim öğretir ?"

"Sen!"

"Neyi öğreteceğim ?"

Dilara sinir olup konuşmaya atlamaya karar verdi.

"Çinçin mal mısın ? Şu yaptığın danslardan birini öğret işte!"

"Ben dans etmem."

"Bu serüvenin devam etmesini istiyorsan etmelisin Elçin!" Bu sefer konuşan Birgüldü.

"Düşüneceğim. Sokakta çıkıpta Michael Jackson yada hip hop kareografisi yapamayız."

Herkes bulduğu yere oturup bir şeyler düşünmüştü fakat, tek mantıklı ve kolay yapılabilecek fikir Birgülden çıkmıştı. Başka bir şeyler bulamazlarsa Elçin bunu yapmak zorunda kalacaktı. Aslında Birgülün görüp yapmõayı çok istediği bi dans olmuştu daha önce. Bütün grup sevip yapmaya çalışmıştı fakat aralarındaki bir kalas yapmayı becerememişti. Bütün grup tabiki başarılarını Elçin'in dans öğretmenlerine borçluydu.

Hayır, Elçin'e değil. O'nun öğretmenlerine. Çünkü nasıl yapılacağını onlar Elçin'e, Elçin de kızlara göstermişti. İçlerindeki kalasta Gül olduğundan öğretmekte baya zorluk çekmişti. Sonuç ? Gül'e öğretmeyip diğerlerine öğretmişti. Sonra da kendisi beceremediğini düşünüp yarım bırakmıştı. Eğer bir dans olacaksa kısa sürede yapabileceklerinin en iyisi buydu.
---
"OHA!"
Birgül ve Dilara aynanda bağırdılar.
"Bu ne lan ! Üç ay yeter bu bize !" Dilara heyecanlanıp miktarı biraz fazla görmüş olsa gerek. Çünkü değil üç ay, bir ay zor yetecek bir miktar.
"Saçmalama Dilara ne üç ayı. Bunu kızlara götürelim. Elçin görürse buna katılabiliriz. İtiraz edemez !"
Biri bir yanından, biri bir yanından, yırtmamaya çalışarak sökmeye giriştiler. Fakat ikiside yırttı. Büyükçe iki parça hemde.
Birgül dehşetle bağırdı. "Dilara n'aptın !"
"Ben mi ? Sen de yırttın !"
"Tamam neyse. Ver bakayım şu parçayı. Numara adres falan yazıyo mu ?" Dilara'nın elinden çekiştirerek aldı. Elindeki iki parçayı dikkatlice inceledi ve göremeyince duvarda kalan kısımla birleştirdi. Üç parça birleştiğinde ancak anlaşılabilir hale geliyordu. "Duvardakinide sökelim." dedi Dilara. Sonra da işe koyuldu.
Beş dakikanın ardından tüm gerekli parçalar; yamuk yumuk ama anlaşılabilir bir biçimde ellerindeydi.
Hızlıca karavana gittiler. Yaklaşık 15 dakika süren yürüme seansı sonunda yokuş yüzünden perişan oldular.
"Hayatımda böyle yokuş tırmanmadım lan ben."
Dilara isyan edip ayaklarını yere vura vura gidiyordu. Birgül ise ayaklarını sürüyerek. "Walking dead moduna girmişsiniz bakıyorum !" Elçin resmen neşeyle çığırmıştı. Çığırmak, evet şakımak değil, çünkü Elçin'in sesi çoğu kızda olduğu gibi ince olduğundan neşelide olsa şakımak değil, çığırmak oluyordu. Güzel seslilere haksızlık olmasın. "Haha çok kom- ah!"
Dilara, Elçin'e laf yetiştirmeye çalışırken yere yapışınca, Birgül'ün
Elçin ise "vaov" sesi çıkartıp, kafa sallayarak az önce söylediği şeyi onayladı. "Kesinlikle walking dead modundasınız."
Dilara homurdana homurdana kalktı."İnsan yardım eder, pislikler !"
Hiç kimse onu takmayınca Birgül'ün elindeki buruşmuş kağıt parçaları aklına geldi. "Çinçin ! Bak ne bulduk ! İki gün sonra bir yarışma var. Kazanana para ödülü !"
Elçin derin bir nefes aldı ve bıraktı. Oflar gibi olmuştu. Yine red ederse hepsi bir olup döverlerdi. Gerçekten. Tehlikeli yani.
"İki günlük çalışmayla yarışmayı kazanabileceğimizi mi sanıyorsunuz gerçekten ?"
Birgül, bahaneler bulacağını fark ettiği için etrafına bakındı. Diğerleride olsaydı oylama yapıp ikna edebilirlerdi. Akşama kadar önceki kareografilerinden birini tekrar hatırlarlarsa kazanma ihtimalleri gerçekten olurdu. "Kızlar nerede ? Oylama yapalım." dedi Birgül.
"Aynen, denemekten zarar gelmez." Bu sefer konuşan Dilaraydı.
Elçin ofladı. Kısa bir süre düşündü. Sonra karar vererek konuştu. "Tamam oylamaya gerek yok. Bi' şartı falan yok muymuş bu yarışmanın ? Nasıl başvuruluyor ?"
Dilara ve Birgül bakıştılar, sonra kağıda baktılar, baktılar, baktılar.
İlk konuşan Birgül oldu. "Sanırım şuradaki numarayı aramamız gerekiyor. Şart falan göremiyorum."
Hemen ardından Dilara, "Aradığımızda sorarız. Arayalım hadi !" dedi
Elçin hâlâ çok tereddüt etsede bir şey demedi. Başını salladı ve telefonunu çıkarttı. Birgül'ün söylediği numarayı yazdı, kontrol etti ve yeşil telefon simgesine basıp, telefonu kulağına götürdü. Tek
alabildiği ses ise "dıt dıt dıt" oldu. Kaşlarını kaldırdı ve telefona tip tip baktı. Kızların ona baktıkları gibi. Sonra tekrar aradı. Yine aynı şey. Bu sefer kaşları çatıldı. Tekrar aradı ama kulağına götürmedi. Kötü bakışlarını telefona yönlendiri çünkü yine bir sonuç alamadı. "Hadi Çinçin telefona kaşlarını çatman bizi muhteşem yetenekli yapıp, yarışmaya başvurmak için otomatik aramayı sağlamayacak. Ara şunları."
Birgül'ün saçma konuşması üzerine aynı bakışlarını ona çevirdi.
"Ne alaka ? Arıyorum, aranmıyor !"
"Nasıl aranmıyor ? Yanlış numara koyacak halleri yok. Beceremiyo-"
Birgül sustu çünkü Elçin dudaklarını kemirmeye başlamıştı. Ayrıca kaşlarıda kalkmıştı. Bakışlarını utangaçca telefona çevirince bir şey olduğuna emin oldu. Dudaklarını kemirme işini kendiside yaptığından direk orada fark etmişti zaten. "Ne oldu ?"
"Şey... Imm, dakikam yok. O yüzden aramıyor."
Dilara güldü. "Oha Elçin. Jeton otuz beş köşeli galiba."
Elçin'de güldü ama isyan etmeyi es geçmedi. "Ne var ? Bir de kontör için mi para harcayacağız ? Zaten çoğunu harcadık baksanıza. Beş günde yarısından çoğu bitti."
Birgül iç çekti. Dilara'da düşündüklerini dile getirdi.
"Hiç birimizde dakika yok. Ne yapacağız ?"
Bir dakika kadar sessiz kaldıktan sonra hepsinin aklına Atlas ve Okyanus geldi. Daha doğrusu, Dilara ve Birgül'ün önce bakışıp sonra Elçin'e gözlerini dikmelerinden ancak anlayabildi.
"Hayır. Çocuk resmen beni hiçe saydı üstüne bir de telefonunu mu isteyeceğim ? Hayır." Elçin yapamıyordu çünkü yaşananlardan sonra hiç bir şey olmamış gibi Davransada, bir şeyler olmuştu ve bunu değiştiremezdi. Atlas'ın kendisi hakkında düşündüğü şeyleri tahmin edebiliyordu. "Sadece peşimde dolanan bir kız." Düşüncesinin bu olduğuna neredeyse emindi ve bilmesine ramen gidip telefonunu isteyemezdi.
"Hey baksana telefonunu verebilir misin ? Para kazanmamız için katılacağımız yarışmayı arayacağımda. Bunuda senden istiyorum çünkü hiç birimizin dakikası yok. Dinlediğin için teşekkür ederim."
Olabilirdi, böyle düşünmeside saçmaydı fakat düşünüyordu. Sonuç önemli. Birgül'ün isteyememe sebebi ise Okyanus'tu
Aralarında geçen şeyi hala sorun edip, kötü davranıyordu. "İlk öpücük, boru değil." düşünce tarzıyla haraket ettiğinden, bu şekilde davranmaya mecburmuş gibiydi.
Birgül ve Elçin birbirlerine odaklanmışken arkadan hoş bir ses geldi.
"Birbirinizden mi hoşlanıyorsunuz, yoksa telapati denemeleri falan mı ?" Sesin sahibi Atlas'tı.
Karşılarına ilk Atlas çıktığından Birgül, Elçin'e 'hah' der gibi baktı. Bakışların anlamını bildiğindrn Elçin ofladı ve arkasına döndü. "Atlas, telefonundan bi' yeri arayabilir miyiz ?"
Gözlerine bakmadan sormuştu. Atlas düşünür gibi bir ses çıkartıp biraz bekletti. "Yalvarırsan olur."
Herkesin şokla ağızı açılırken aynanda "Ne?" dediler. Elçin kaşlarını kaldırıp, görmesede Birgül'ün hareketlendiğini hissederek önüne geçti ve hayretler içinde kalmış bir şekilde konuştu. "Bunun ne kadar saçma olduğunu farkında mısın ? Tamam, verme telefonunu. Umrumda değil." Sonra Birgül ve Dilara'nın bileklerinden tutarak yürüümeye başladı.
"Sakın yorum yapmayın ve Eleni'yi uyandırın. Onunla halledin, bir saat içinde karavanların arkasına gelin. Başlayacağız." Sonrada bileklerini bırakıp yürümeye devam etti.
---
Birgül sinirinden köpürerek Dilarayla, Eleni'nin yanına gitti. Uyandırma işini Dilara'ya bıraktı.
Dilara önce dürtükledi, sonra seslendi ve yine dürtükledi. Sonuç alamayınca gıdıklamayı denedi, fakat olmadı. Eleni'nin tek yaptığı dönmek oldu.
"Hayır, kızın uykusu o kadar derin ki mırıldanmıyo bile..." diye mırıldandı Dilara. Bu sırada Gül'de yanında Belayla karavana girdi. Uykusu onunda çok derin olduğundan Dilara ona danıştı. Birgül ise bu sırada sinirli bakışlarıyla, pencereden görünen Atlas'ı gözleriyle bilmem kaç yüz bin kere bıçakladı, tavşan kıyafeti giydirdi, makyaj yaptı, saçlarını tavuk yolar gibi yoldu ve ayağına taş bağlayıp denize attı. Sonra ayağa kalkıp Gül'ün Dilara'ya anlattığı dahice plana yardım etti. Tabi yardım etmek denebilirse. Tek yaptığı kalem bulmak oldu.
"Çok zor bir görev verdim sana hatun, zorlandın mı yaparken ?"
"Ya evet, bir zor bir zor, keşke daha basit bir şey verseydin. Mesela hiç bir şeye karışma ve camın önünde otur gibi. Daha kolay olurdu. Neyse ama buda iyi."
Gül kalemle cama yaklaştı, iyice inceledi ve bir şeyler çizmeye başladı. Eseri bittiği zaman, kalemi fırlattı ve Eleni'nin ayaklarına yöneldi. O, Eleni'nin ayakkabılarını çıkartırken Birgül ve Dilara takdir edercesine eserine bakıyorlardı. Atlas'ın bulunduğu yerden kafasına şeytan boynuzu, eline çatala benzer olan o şeyi ve arkasınada kuyrukla bir kaç efekt ateş çizmişti.
"Bey, sen ressam olmalıymışsın !" Birgül hayret dolu ses tonunu kullanmıştı. Gül, Eleni'nin ayakkabılarının tekini çıkarttı ve Bela'ya döndü. Fısıldar gibi bir sesle "Dostum, şimdi ayaklarını yalamak sana iğrenç gelebilir fakat bunu yapmalısın.Özür dilerim."
Sonra Bela'yı yönlendirmeye çalıştı fakat bir türlü beceremedi. Tam olucak derken Eleni kalktı. "N'apıyosunuz siz ya?" diye mırıldandı.
Hepsi bir anda arkasını döndü, başka bir işle ilgileniyormuş gibi yaptı. Birgül Islık çalarak pencereden dışarıya bakmaya başladı, Gül bir anda eğilip Bela'yı sevmeye başladı ve Dilara'da saçlarını inceliyip düzetmeye çalışır gibi yaptı. Eleni kaşlarını çattı. Dilara onu yeni fark etmiş gibi kafasını kaldırdı ve bozuntuya vermeden konuştu. "Elçin bir saat içinde karavanın arkasına gelin demişti. Seni çağırmak için geldik. Ha bir de telefon bulman lazım. Senin zekana güveniyoruz."
"Ne telefonu ? Neden bulmam lazım ?"
"Dans yarışmasına katılıyoruz, başvurmak için."
Gül birden kafasını kaldırdı. "Ne dansı ? Saçmalamayın kim dans edicek ?"
"Sen etme Bey, biz ederiz." Birgül bu tepkiyi alacağını bildiği için şaşırmamıştı.
"Sende edemezsin Hatun, bakarlar falan, gerek yok böyle şeylere."
Dilara savunmaya geçip Birgül yerine cevap verdi. "Öf Gül saçmalama."
"Sen bi atlama ordan. Hatuna izin vermiyorum, siz ne istiyorsanız yapın."
"Bey salak mısın ? Paraya ihtiyacımız var saçmalama. Senden izin istemiyorum."
"Kızlar sakin olun. Başvuralımda bi' öyle tartışırsınız bu anlamsız konuyu." Eleni biraz bekleyip tekrar konuştu. "Telefonu bi' bakkal, bi' büfeden rica edin. Ama hangi çalışmayla katılıyoruz bu yarışmaya biz ?"
Hiç biri onu umursamadı. Birgül ve Gül birinirine inatçı bakışlarını atarken Dilara, Birgül'den kağıtları alıp gitti. Karavandan çıkar çıkmaz yanında Gece belirdi. Dilara iç çekti. "Yine ne oldu Gece ?"
"Ne mi oldu ? Otelden sonra soruyor musum gerçekten ? O gece olanları hatırlamıyor musun ?"
Dilara karnına yumruğunun yan tarafıyla vurmaya çalıştı fakat Gece bundan sıyrıldı.
"Bir şey olmuş gibi konuşma. Resmen beni alıkoydun."
Gece bir şeyler söyleyecekti ki bakkala girdiler. "Neden buradayız ?"
"Dans yarışmasına başvurucaz. Telefonunu kullanmak için geldim."
"Benden neden istemedin ki ?"
Dilara cevap vermedi. Bakkaldaki amcadan rica edip telefonunu kullandı. İlk aradığında meşgul çalınca, mahçup bir ifadeyle amcadan bir dakika daha istedi. İkinci seferde telefon açılınca Dilara yarışmanın kurallarını ve başvurmak istediğini anlattı. Telefondaki kişide başvurmak için kareografinin özgün olması ve en az dört kişi gereltiğini söyledi. Ayrıca yarışma tarihinin iki hafta sonraya çekildiğini ekledi. Dilara'nın telefonu kapatmasını kollayan Gece anında atladı. "Para gerekiyorsa benide yanınıza almanız karşılığında ben verebilirdim." Sonra duraksayıp daha kısık ve düşünür bir ses çıkartarak devam etti. "Yada bir kaç öpücük ve randevu karşılığında..." Bu sözlerine karşılık sadece, Dilara'nın yürürken atabileceği en sert yumruklardan birini alabildi.
Bir saat geçip hepsi karavanın arkasında toplandığında Dilara öğrendiği şeyleri anlattı.
İki hafta daha çalışma sürelerinin olmasına sevindiler ve çalışmak için Eleni ortaya hoş bir fikir attı. İki hafta oğlanları burada bırakıp ormanlık alanda çalışmayı önermişti. Herkese ilginç bir fikir gibi görünürken Elçin hep yaptığı gibi reddederse olabilecekleri ve reddetmezse olabilecekleri kafasında hızlıca tarttı. Bu işlemi yaparken tüm kızların üzerinde gözlerini gezdirdi. Hızlıca ve ayrıntısız. Her zamanki halleriyleydiler. Ne dağılma, ne stres, ne de başka bir şey. Gözleri Buse'ninkilerle birleşti. Buse yavşca aralarındaki mesafeyi kapatıp yanında durdu. Hafifçe fısıldadı, "Sters yapmaktan kurdeşen dökeceksin. Akışına bırak biraz."
Buse akışına bırak diyince aklına onu teselli ettikleri ve iki erkek arasında kalan Eleni'yi kasmaması için ikna etme çabalarında bulundukları aklına geldi. Başını hafifçe aşağı yukarı salladı. Kabul etmiş olmak için. Herkes oylamayı kabul edince Gece ortaya geçti. "İtiraz ediyorum hakim bey." Bunu söylerken parmağını Birgül'e doğrultmuştu.
Elçin, Gece'nin konuşmasını beklemeden bağırdı. "Bende itiraz ediyorum hakime hanım !"
Geceyle bakıştılar ve Elçin "Bişey değil." diye fısıldadı.
Sonra Gece konuştu. "Başvurmak için internete ihtiyacınız var. Sanırım tek interneti olanda benim. Benide yanınızda götüreceksiniz, ben de sizin için başvuruyu yapacağım."
Elçin kafa sallayarak yine onu onayladı. "Çocuk haklı kızlar dağılın."
"Hayır." Birgül kısa ve net şekilde cevap verdi.
"Tüm işlerinizle ilgilenirim."
Bu sefer önceki kadar hızlı cevap veremedi. Biraz düşündü ve kızlarla bakıştı. "Hepsiyle ?"
"Hepsiyle."
"Kabul. Ama kendi aracını kullanarak gel."
"Düşünürüz."
Atlas ve Okyanus'u ikna etmeyi zorda olsa başaran kızlar, yanlarında her işlerine koşacak birininde olması sevinciyle önceden beri yaptıkları kareografiyi çalışmak için ormanlık alana gittiler. Aslında Elçin ve Eleni sokakta çalışıp isteyenlere öğreterek aynı zamanda para kazanma fikrini öne sürmüşlerdi ama Birgül ve Gül bir olup bunuda çürütmenin yolunu bulmuşlardı. Gece ise başvurularını yapmış, kabul haberini vermiş ve hepsi için aynı dans kıyafetini kiralayacak yer aramaya koyulmuştu. Aslında istediği Dilara'yı dans ederken görmek ve onunla olmaktı fakat kızlar izin vermemişti. O da mecburen söylenileni yaptı.
"Ya kızım sizi orada tek başınıza bırakmak içime sinmiyor. İzin verin geleyim işte."
Bu yolla Dilara'yı ikna etmeye çalışıyordu. Fakat arkadan gelen Elçin'in ciyaklamasıyla bu yolu tek deneyenin o olmadığını anladı.
"Bir de sana güveniyorum ama çevreye güvenmiyorum; iti var, kopuğu var, sapığı var desen tam annem olacaksın Atlas !"
Gece, Atlas'ın nasıl hâlâ Elçin'le konuşabildiğini anlayamıyordu. Hangi yüzle ?
"Gece rahat bırak artık. Kıyafetleri seçmiyor musun sen, git işini yap."
"Tamam güzellik, bir an önce beni görmek istediğini biliyorum. Hemen halledip geliyorum yanına."
Pat. Telefonu Dilara'nın yüzüne kapattı.
Dilara şaşkın şaşkın telefona bakarken Gül seslendi. "Gelmeyi düşünür müsün Dilara karısı ?"
"Biraz saygılı ol Gül. Bak bana ne güzel söylüyorum ; gelmeyi düşünür müsün çok sevgili bir tanecik canım arkadaşım." dedi Elçin.
Birgül kıkırdadı. "Gel hadi bey. Beklemeyelim biz zaten işimiz zor seninle."
Beklemeyelim demesine ramen herkes toplanınca ancak başlayabildiler. Elçin en öne geçti. Önce onlara dönük olarak haraketleri numaralandırıp gösterdi. Sonra birlikte yaptılar. Aynı haraketi on defa falan tekrarladıktan sonra bie bölüm daha ekledi. Bu seferki kısım basit olduğundan üç seferden sonra geçti.

---

Bir saat boyunca çalıştıktan sonra herkes ufak bir molayı hak ettiğini düşündü. Askılılar ve şortlar fazla gelmişti, hepsi terden sırılsıklamdı. Bir köşeye yığılıp ölümlerini beklediler. Ta ki sesler duyana kadar. Ormanda olduklarından dolayı başta fark etmeyip umursamasalarda, hışırtılar devam edince Eleni dikkatini sesin geldiği yöne doğru verdi. Hemen yanındaki Buse'nin ayakkabısını çıkartıp eline aldı. Buse "Hey !" diye çığırınca seslice 'şşt!' yaptı. O an fark etti. Gizleyemedği dev gibi boyuyla Atlas çalıların arkasında o tarafa bakmaya çalışıyordu. Eleni'nin fark ettiğini görünce ayağa fırlayıp koşmaya başladı. Eleni'de arkasından kısacık bir an koşarak onu kovaladı. "Bir daha geleyim deme pis herif !" Eleni geri döndüğünde Elçin ve Buse ayaklanmıştı.
"Ayakkabımı verir misin, Eleniciğim." Son kelimeyi bastırarak sinirli yüz ifadesiyle söyledi.
"Kusura bakma, pisliğin tekini kovalamak için kullandımda." Pislik kelimesini söylerken Elçin'e bakmaya başlası ve cümlesi bitince ayakkabıyı Buse'nin önüne fırlattı.
"Atlas mıydı o ?"
"Başka pislik tanımıyorum ben, sen hariç." dedi Gül.
"Evet oydu."
"Neden kovaladın ? Kaybolur burada !" telaşla bağırıp gittiği yöne doğru koşmaya başladı.
Ormanın bilmediği taraflarına doğru giderken etrafınada dikkatlice bakıp, ara sıra Atlas diye bağırıyordu.
Bir süre tek başına ses çıkarmadan yürüyünce doğal olarak sıkılan Elçin, inat edip yürümeye devam etti. Fakat Atlas'ı geri götürmek için gelmiş olmasına ramen kendisinin kaybolacağından neredeyse emindi. Felaket bir yön duygusuna sahip olan bir kızdı. Içinden şarkı söyleyip, ara sıra dans ederek yürümeye çalışıp, parandeler atarak Atlas'ı arıyordu. 'Sıkılınca beynim sulanıyo galiba benim, ondan böyleyim.' diye düşünürken beş ileride çaprazındaki ağacın altına oturmuş düşünceli bir Atlas gördü. Aralarının kötü olmasını istemediği ve dopal davranmaya çalıştığı için, normalde bulsa asla kaçırmayacağı fırsatı değerlendirmeye karar verdi. Arkasından olabileceği en sessiz halde yaklaştı ve eğilip beline dokundu. Aynı zamanda "Bö !" diye cığırdı.
Atlas'ın ilk tepkisi küfredip yerinden sıçramak oldu. Sonra kalbini tutarak Elçin'e döndü. "E-Elçin ? N'apıyosun sen ?"
Hayreti sesinede yansımış olan Atlas, şok geçirmiş bir halde gülmekten karnını tutan Elçin'e bakıyordu. "Haha- şey-hoh- aa.. hahah- özür dilerim !"
"Ne ?" Yine hayreti sesine yansımış ve gözleri büyümüş bir biçimde Elçin'e baktı.
Gülmeyi kestiği zaman boğazını temizleyip konuştu.
"Nasıl korktun ama ! Bir an öyle bi' sıçradın ki saldıracaksın sandım !"
Elçin hala güler vaziyette bunları söyleyince, Atlas gurur torbasını elinden bırakmak istemedi. Bu yüzden inkar etti.
"Korkmadım ben."
"Hııhııı evet ben de öyle diyodum."
"Sana öyle gelmiş Elçin. Korkmadım ben."
"Yalancı. Korktun işte. Hıh." Bunları söyleyip üzerine dizilerdeki havalı karakterler gibi saçlarını eliyle savurup arkasını dönerek yürümeye başladı. Atlas'da onu takip etmeye. Nereye gittiğini bildiğini düşünüyordu.
Bir süre yürüdükten sonra Elçin konuştu. "Ee, nereye gidiyoruz ?"
"Nasıl nereye gidiyoruz ? Yolu bilmiyor musun ?"
"Ne ? Tabikide hayır. Senelerce yaşadığım yerde kayboluyorum ben. "
"Neden önden yürüyorsun o zaman ?" Biraz telaşlanmış bir vaziyette söylemişti bunları. "Elçin dur. Telefonları kontrol edelim. Belki çekiyordur. Sizin olduğunuz yerde çekmişti."
"Sen kontrol et ama benim zaten arayabilecek hiç bir şeyim yok. Ayrıca şarjım bitti."
Atlas telefonu kontrol ederken Elçin'in aklına neden burada olduğu sorusu yeni geldi. Sessiz ve hüzünlü bir ses tonuyla sordu. "Neden geldin ?"
Atlas telefondan başını kaldırıp ona baktı. Sonra tek kaşını kaldırdı. "Neden mi ? Hmm," Biraz düşünür gibi yaptı. Hemen cevaplamak istemedi. "Seni dans ederken görmek ve barışmak istemiştim,"
"Özür dilemek... Seni umutlandırdığımı farkında değildim."
"Anladım. Pekala."
"Özür dilerim Elçin."
Elçin sadece kafasını sallamakla yetindi ve yürümeye başladı. "Haydi şu yolu bulalım..." diye mırıldandı.
---

Karavan HırsızlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin