Anahtarları, elimi ona değmeyecek şekilde dikkât ederek kollarımın içine soktum. Ses çıkarmamasına özenle dikkat ederken birden sarılmayı bıraktım. Ben, Gizem Demirdağ, istediğimi almıştım. Gözümden süzülen yaşları diğer elimin tersiyle silerken ona arkamı döndüm ve anahtarları dikkatlice cebime koyarak, yüzümü elimin tersiyle silmeye devam ettim.
"Bir anlaşma yapacağımızı söylemiştim," dedi eliyle ensesine götürürken. Fark etmemişti. Anahtarlarını aldığımı hissetmemişti. Sinsice gülümseyerek her adımını takip ederek onu izledim.Tekrar yumuşak tekli koltuklara otururken karşısına geçip oturdum ve onu pür dikkât dinlemeye başladım.
Baştan beri, ne anlaşmasından bahsediyordu?
"Sen neden bahsediyorsun!" diye tısladım. "Daha, tam adını bile bilmediğim adamla anlaşma yapacak değilim herhalde!"
"Tam adını bilmediğin adama sarılmayı biliyorsun ama?"
Kaşlarımı çatıp ona bakarken derin derin nefesler almaya başladım. Tam anlamıyla; sinirden burnumdan soluyordum. Amacımı bilmediği için boş boş konuşuyordu. Keyfim için tanımadığım birinin üzerine atlayarak sarılacak kadar salak değildim. Kaçmak istiyordum ve tek çözüm yolu buydu.
Sahte bir şekilde öksürürken gözlerim onu öldürecek gibi bakıyordu. Her an ona karşı patlayabilirdim. Kendimi zor tutuyordum.
"Orada olanları, o kişileri ne yapıldığını kimseye anlatmayacaksın," dedi gözlerini ortaya çıkarıp benimkilere dikkatle bakarken. "Ve, benim dediklerimi yerine getireceksin."
Oradaki çocukları düşünürken yaşadığım zorlukları bir bir aklımdan geçirdim. Ben birkaç gün orada kalmıştım ve kendimi berbat bir hâlde hissediyordum. Onlar ise her zaman oradaydı. Vicdanım sızlıyordu. Biliyordum. Onları orada öylece bıraktığım için içimde bir yerlerdeki vicdanımın sızlayacağını tahmin edebiliyordum. Her şeyi, her saniyeyi kafaya takan biriydim ve bu yönümden oldukça nefret ediyordum.
"Sonunda, gitmene izin vereceğim."
Onları yüz üstü bırakacaktım. Ömür boyu vicdanım sızlayacaktı ve onun istediklerini yapmak zorunda kalacaktım. Bunları istemiyordum. Ailemin yanında sessiz sakin bir şekilde yaşamak bana haramdı. Bunu anlamıştım. Kimse bana bir şeyi yapma konusunda emir veremezdi. İstersem yapardım... Ve kararımı verdim. Onlara boyun eğmeyecektim. Polise gidersem, beni bir daha rahatsız edemezlerdi. Tabii ki adalet yerini bulursa.
Tilki ayağa kalkarken, beklemediğim için irkildim. Kendimi geriye çekerken, gözlerimin içine bakıp sırıtarak konuştu. "Düşünmen için 5 dakika veriyorum. Bir işimi halledip geleceğim." Kapıyı kapatırken ekledi. "Doğru kararı vereceğini biliyorum." Yüzüne son kez baktım. Hareketleri sanki gerçek bir tilki gibiydi. Sinsi yaklaşıp avını yakalıyordu.
Şu an tam olarak iki tane seçeneğim vardı. Kalmak ya da kaçmak. Başından beri kaçıyordum. Buna bir son mu vermeliydim? Devam mi etmeliydim?
Hızlı bir şekilde, balkon kapısının yanına gidip perdeyi toplarken anahtarları teker teker denemeye başladım. İlk anahtar olmamıştı. Diğer anahtarı denerken bunun son şansım olabileceğini düşündüm. Açmıştı! Derin bir nefes verirken kapıyı tekrar dışardan kitleyip anahtarı orada bıraktım. Balkon, arka tarafa bakıyordu ve evin arka bahçesinden geri kalan her taraf tarlaydı. Ekilmemiş ya da biçilmemişti. Sadece evin bahçesi çimlerle kaplanmıştı. Korkuluklardan yardım alarak bir bacağımı aşağıya indirdim. Allah'tan, fazla yüksek değildi ama yinede kalbim ağzımda atıyordu. Diğer ayağımı da bir yere sabitlemeye çalışırken ayağım bir anda kaydı ve sağ ayağımın üzerine düştüm. Çok fena acıyordu ama kendimi toparlayarak koşmaya çalıştım. Bahçe çitleri plastik olduğundan eğerek üzerinden geçtim ve uzun yolda yürümeye başladım. Hatta tek ayakla sekerek koşuyordum. Yolun sonunda bir market görmem ile sevinmem bir olmuştu. Ve soluk soluğa kalmıştım. Derin derin nefesler almaya çalışırken hızlı bir şekilde markete girdim. "Bakar mısınız?" diye sordum. Sesim nefes nefese olduğum için biraz garip çıkmıştı. Yanıma yardımcı olmak için çalışan bir personel gelirken gülümseyerek sordum. "Rica etsem, bana bir taksi çağırabilirmisiniz? Çok acil! Ben," dedim üzgün bir ifadeyle. "Telefonumu evde unutmuşum ve acil bir yere gitmem gerekiyor."
Başıyla dediklerimi onaylayıp "Tabii ki," derken ona binlerce keş teşekkür ettim. Kapıya çıkıp taksiyi beklerken yolda Tilki'yi görmem ile bütün umutlarım sönmüştü.
O, bana doğru koşarken korkudan elim ayağım titriyordu. O sol taraftan gelirken sağ yoldan taksinin görünmesine kendimi yola atıp taksinin önüne geçtim. Durdurup taksiye binerken, taksici "Nereye, gidiyoruz hanfendi?" diye nazik bir soru sormuştu. Onu umursamayıp, "Gazla çabuk!" diye bağırırken taksici geldiği yöne arabayı döndürüp Tilki'yi arkada bıraktı.
Tilki, hâlâ koşuyordu. İki seçenek vardı. Kalmak ya da kaçmak ben kaçmayı tercih etmiştim. Kaçarak ailemin yanına gidiyordum.
![](https://img.wattpad.com/cover/48529951-288-k12035.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
|KİMSESİZLER| (Tamamlandı)
Teen FictionBir ceza ne kadar sürer? Bir hafta, bir ay. Belkide yıllar boyu... Normal bir okulda verilen, gereksiz bir cezanın maceralarla buluştuğu bir gizem hikâyesi. Kitaplar; insanı sadece geliştirmez, getirir, götürür, aratır belkide acıtır... Bazen acılar...