11.Bölüm: "Hastane"

344 52 4
                                    


Hayat, uçsuz bucaksız bir uçuruma kendini bırakmaktır bazen. Bazen de olacakları bile bile, ona sımsıkı sarılmaktır.
Polisi, isimsiz bir şekilde arayıp kimsesiz çocukların yaşadığı yeri tarif etmeye çalışırken bile üzerimde tedirginlik vardı. Tilki, böyle bir davranışta bulunacağımı tahmin edebiliyor muydu?
Abimin gizlice aldığım telefonunu, odasına bırakıp odama giderken odamın ışığının açık olduğunu fark ettim.
Eminiz iki katlıydı, dublex bir daireydi. Müstakil pek sayılmazdı ama apartmanda değildi. Bir mahallede yanyana sıralanmış dizili evlerden oluşuyordu. Girişte bizi, kocaman bir salon karşılıyordu ve onun yanında da büyük açık bir Amerikan tarzı mutfağımız vardı. Arka da kalan oda ise bir zamanlar annem ile babamın odasıydı ama babam vefat ettiğinden beri annem üst kattaki oldukça küçük bir odada kalıyordu. İkinci katta olan odam ile abim Sinan'ın odası karşılıklı ve çaprazdı. İkinci kata düz bir merdiven ile çıkılıyordu ve tam karşıda bir banyo ve annemin kaldığı oda bulunuyordu.
Benim odam ve abimin odası hariç her yer annemin zevki olan, kahverengi, siyah, beyaz üçlüsü ile döşenmişti. Annem duvar, eşya süslerine bi' hayli önem verirdi. Benim odam ise tamamen mor ve beyaz renklerinden oluşuyordu. Babam ölmeden önce, abimle ikimize böyle bir fırsat sunmuştu. Onu düşünürken gözümden bir yaş düşmesine engel olamadım.
Babam, 3 sene önce ani bir kalp krizi ile hayata veda etmişti. Hasta olduğunu anlamış ve bize hiçbir şekilde haber vermeden hastaneye gitmişti. Ancak fark edilemediği için ani bir kalp krizi geçirmişti.
Derin bir nefes alıp yüzümü sildikten sonra odama girdim ve annemin yatağımda oturup sessizce beklediğini gördüm. Yanına yaklaşıp otururken bana, "İyimisin güzel kızım?" diye sordu. Saçlarımı okşayarak bana gülümsüyordu ya huzur dolmuştum... Yorganı kaldırarak içine girdim ve annem baş ucuma gelip saçımı okşamaya devam etti. Anneme anlattığım gerçekleri düşündüm. Ona verdiğim bugünkü sözümü unutmamıştım.
Mert'i bulmalıydım. Bana yardım edebilecek tek kişi o'ydu. Düşünüyordum da, şu üç günlük tanışmamızda bana hayatıyla ilgili hiçbir şey anlatmamıştı. Sadece birlikte bir kaçma planı kurmuş ve uygulamıştık. Planımız baştan beri böyleydi ama hastanede onu gördüğümden beri içimde bir burukluk oluşmuştu. Kanser olan o muydu? Emin değildim. Düşünmeye çalıştım. Oradan kaçarken, sahilde kulübeye koşarken kalbini tutuyordu ve benden öne nefesi sıkışmaya başlamıştı. Bunlar birer belirti olabilir miydi? Yoksa kendi kendime kuruntu mu yapıyordum?
Sabah hafif bir baş ağrısıyla uyandığımda, rahat bir uyku çekmeme rağmen kendimi oldukça yorgun hissediyordum. İçimde günlerin yorgunluğu birikmişti ve ben o yorgunluğu güzel bir uyku çekerek veriyordum.
Kalkıp banyoya gittikten sonra elimi yüzümü yıkayıp saçlarıma ellerimle ıslatarak şekil verdim. Odama gidip üzerime siyah bir kot pantolon ve uzun kollu bir tişört giydikten sonra odamdan çıkıp merdivenlere yöneldim.
Mutfağa doğru giderken duvardaki takvim gözüme çarpmıştı. Günlerden 28 Mart, Cumartesiydi. Okulun olmadığına sevinmiştim. Ve doğum günüme çok az bir süre kaldığını fark edince gülümsemeden edememiştim.
Kahvaltı hazırlamayı aklıma koyup mutfağa geçerken, hiç beklemediğim bir görüntü ile karşı karşıyaydım. Annem, sadece kuş sütü eksik muazzam bir kahvaltı hazırlamış abimle birlikte kahvaltı ediyorlardı. Kaşlarımı çatarak dudaklarımı büzdüm. "Beni çağırmayı düşünmüyordunuz herhalde?"
"Kaç gündür evimizde değildin. Dinlenmek istersin diye düşünmüştüm bitanem. Gel otur hemen sanada bir tabak koyayım." Annem hemen kalkıp önüne servis tabağı koyarken gülümsedim. Onları şu kısa zamanda ne kadar özlemiştim...
Herkes sessizce yemeğini yerken sol koluma gözüm takılmıştı. Boştu, oysa ben her zaman takardım saatimi. O, babamın her zaman yanımda olduğuna dair bir işaretti benim için.
Patateslere uzanırken, biraz ağırdan almaya gayret ettim.
"Biraz dışarı çıkmak istiyorum, bugün." Anında, ikisininde gözleri bana dönmüştü.
"Biraz erken değil mi Gizem?" diye sordu abim. Daha dün eve gelmiştim ve bugün dışarı çıkmaya izin istiyordum.
"Abi, inan o kadar bunaldım ki. Biraz hava almak istiyorum yalnız başıma. Kafamı dinlemek istiyorum. Yaşadıklarım az şeyler değ-" derken annem sözümü kesmişti.
"Bir psikoloğo görünmeni istiyorum kızım. Sakın beni yalnış anlama canım benim. Deli veya kaçık olduğundan değil. Senin için endişeleniyorum..."
"Benim tedaviye filan ihtiyacım yok!" diyerek ayağa kalktım. Allah'a şükür aklımı yitirmemiştim daha, sağlığım sihhatim yerindeydi.
Odama çıkıp montumu giyindim ve kumbaramdan yanımda bulunması için önceden harçlıklarımdan biriktirdiğim paraların bir kısmını aldım.
Aşağıya inip dış kapıyı açtıktan sonra, ayakkabılarımı giydim. "Ben çıkıyorum!" diye bağırdım içeri doğru.
Sokağa çıkıp boylu boyunca yürüdükten sonra Mert'i nasıl bulabileceğimi düşündüm. Direktman o çöplüğe gidemezdim onu bulmak için. Zaten onunda geri döndüğünü zannetmiyordum oraya. Onu gördüğümde en son hastanedeydi. Acaba o doktora gidip bilgilerini sorsam verirler miydi? Şansımı denemek istedim... Ve bana en yakın olan taksi durağına doğru yürümeye başladım. Yaklaşık beş dakika sonra durağa gelmiştim ve boş taksilerden birine binip şoföre, taburcu olduğum hastanenin tekrar adresini verdim. Oldukça kısa süren bir yolculuktan sonra hastaneye gelmiştim. Ama asıl sorun şimdi başlıyordu. Mert'i bulabilir miydim?
Taksiciye ücretini verip taksiden indim ve hastaneye doğru yürümeye başladım. Hastaneye girdikten sonra onu takip ettiğim zaman girdiği odaya doğru direktman yürümeye başladım. Adımlarımı hızlandırıp hastanenin içinde labirent gibi dönerken o odanın önüne geldim. Derin nefes alıp içeriye girmek için kapıyı elimle tıklattım.
İçeriye girdiğimde Doktor Bey masasında oturup bilgisayarıyla ilgileniyor, karşısında ise Mert oturuyordu. Gerçekten, bugün şans benden yana kendini gösteriyordu. Buna sevinmiştim.
Mert'in gözleri beni görmesiyle fal taşı gibi açılmıştı. "Gizem?" dedi şaşırmış bir ifadeyle.
"Rahatsız ettim, özür dilerim," dedim doktor beye doğru. Mert'e döndüm. "Mert, seni acilen bulmalıydım!" Kaşlarını çatıp cevap vermedi bir süre. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordu belki de.
"Seninle biz.." dedi yutkunarak. "Yollarımızı ayırmamışmıydık?"
O an, bir anda dik bir pozisyon alan Doktor Bey'e baktım. Dikkatli bir şekilde bana bakıyordu ve kesinlikle onun bu söylediklerinden yanlış bir sonuç çıkarmıştı.
"Mert, beş dakika dışarda konuşabilir miyiz?" Ardından duraksayarak ekledim. "Özel..."
Mert başını sallayıp peşinden gelirken kapıyı kapattım ve hastane koridorlarındaki boş koltuklardan birine oturdum. Mert te tam karşıma oturmuştu.
"Mert," dedim kafamı hafifçe eğerek. "Konuşmamız gereken gerçekten önemli şeyler var."

|KİMSESİZLER| (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin