8.Bölüm: "Kaderden Kaçmak"

455 77 22
                                    


"Dalga mı geçiyorsun, benimle?" diye sordum. Alaylı bir şekilde, hâlâ bir oyundan bahsediyordu. "Kuralına göre oynamamız için, ortada bir oyun olması gerekir. Ayrıca," diyerek ekleme yaptım. Bir adım daha ondan geriye uzaklaşırken konuştum. "Kafayı mı yedin sen! Ne arkadaşlığından bahsediyorsun!"
Sadece bana, alaylı bir şekilde gülüyordu. Bu, benim daha çok sinirlerimi bozmuştu. Yüzümü daha da astım. "Ol-maz," dedim heceleyerek. Tekrar kolumdan çekip beni asılırken, "Sen ne yaptığının farkında değilsin herhalde!" diye bağırdım. Beni, beyaz eski tip Kia sephia marka arabanın önüne getirmişti. Son kez, "Bırak beni!" diye bağırdım tuttuğu kolumu elinden çekerek.
"Tamam," dedi, ellerini bir suçlu edasıyla yukarı kaldırarak. Benimle alay ettiğini biliyordum. "Pes ediyorum, daha fazla rol kesemezdim." Gülüşü bir anda buz gibi bir ifadeye dönüşmüştü. Kaşlarını çatmış, gözlerini kısmıştı. Lakabıyla aynı ifadeyle gözlerimin içine bakıyordu. Bir tilkinin gözleri, diye geçirdim içimden... "Şimdi, benimle geliyor musun?"
Aramızda, bir anlık sessizlik oluştuğunun farkında değildim. "Hayır," dedim, keskin bir sesle. "Seninle gelmiyorum." Bir anda geriye doğru, beklemediği şekilde koşarken içimden dualar ediyordum. Ben, ailemi istiyordum. Annemi, abimi istiyordum.
Bir anda kolumdan tutup geri savrulmam ile sersemledim. "Seninle hiçbir yere gelmiyorum!" diye bağırdım. Yoldan geçen iki üç insan bize bana bakıyordu. Tam, imdat diye bağıracaktım ki birinin eli ağzıma kapandı ve beni kucağına aldı. Tekrar arabaya doğru giderken tıslayarak konuştu. "Evet, geliyorsun."
"Bırak, beni!" diye bağırıyordum ama sesim boğuk boğuk çıkıyordu. Beni arabaya bindirip kapıyı kitlerken, camı açmaya çalışıp içinden çıkmaya çalıştım ama kafamı içeriye doğru geri tıkmıştı.
"Bıraksana beni!"
"Kaçtıysan, bunun bir bedeli olmalı," diye tıslayarak konuştu. "Her şeyin bir bedeli vardır."
Evet, o lanet yerden kaçmıştım. Pişman mısın diye sorarlarsa bile yinede hayır derdim. Yine olsa yine kaçardım.
Arabanın kapısını hâlâ zorlarken, pes etmemek için direniyordum. Başımda oldukça ağrıyordu. Bir anda hareket etmeyi bırakıp yüzüne baktım. Ona baktığımı fark edip bana baktı. Bana, soğuk bir gülümseme göndeririken gaza daha fazla yüklenmeye başlamıştı.
Sonunda pes edip kemerimi bağlayıp pes ederken kendime lanetler savunuyordum. Bu sefer o, kazanmıştı.
"Seninle bir anlaşma yapacağız" dedi, yüz ifadesi ciddileşirken. Tam ona cevap vereceğim sırada yüzüme bakıp telefonunu açtı.
"Efendim," dedi, bana davrandığının aksine kibar bir tonda. "Efendim, Sevgi abla?"
Bir süre karşı tarafı dinlerken yüzündeki ifadenin değiştiğini gördüm. "Neredesiniz şu an?" diye sordu, derin bir nefes alarak. "Tamam, bekleyin beni hemen oraya geliyorum." Telefonu aniden kapatmıştı.
"Ne oldu?" diye sordum meraklı bir tonda. Bu soruyu beklemediğini biliyordum. Sessiz kalacağımı sanıyorsa yanılıyordu.
"Seni ilgilendirmez!" Eski Tilki yine geri dönmüştü.
"Arkadaşlar arasında gizli sır olmaz," dedim alaylı bir ifadeyle.
Bana karşılık olarak sadece gülme ile yetindi. "Hala anlayamadın mı?" diye soraken s kesip konuştum. "Ya konuştuğun dilden anlamak istemiyorsam?" Sesimde alay gizliydi.

****
Tilki kolumdan tutup beni arabadan dışarı çıkarırken epey direnmiştim ama hepsi nafileydi. En önemlisi bir erkek olarak benden kat ve kat güçlüydü. Bu yüzden haraketleri beni etkisiz bırakmıştı. Sonra ise oldukça büyük ihtişamlı bir evden içeriye girerken gözlerimi kırpıştırdım. Yanımda Tilki vardı. Tilki. Hâlâ ismini öğrenememiştim. Ve oldukça merak ediyordum.
"Tilki?" diye sordum merdivenlere adımımı atmadan önce. Söyle, der gibi gözlerimin içine bakarken konuştum. "Adın ne? Bari bunu bileyim." Beni umursamayıp upuzun merdivenlerden yukarı çıkarken evi inceledim. Evin dıştan görünümü iki katlı ve bembeyazdı. Sadece ahşap pencere kısımlarına süs için detaylara yer verilmişti. Büyük bir garaj ve uğraşılmak için çiçek bahçesi bulunuyordu. İçeriye girdiğimizde ise kocaman salon bizi karşılarken buranın da bembeyaz olduğunu farkettim. Her yer ferahlatıcıydı. Mobilyalar, eşyalar, bembeyazken sadece duvardaki tablolar eve renk veriyordu. Üst kata çıktığımızda ise, yine aynı tonun eve hakim olduğunu gördüm. Bu ev insana huzur veriyordu.
Tilki beni, aniden bir odaya koyup kapıyı üzerime kilitlerken "Aç kapıyı!" diye kapıya vurarak bağırmaya başladım ama nafileydi. Bunu iyi biliyordum. "Biraz bekle, geri geleceğim."
İçeriyi süzdüğümde ise yine beyaz renkler hakimdi ama araya mavi renklerde karışmıştı. Odada, büyük çift kişilik yatak, dolaplar, pofuduk koltuklar, bir sürü şey vardı. Odada, giysi dolabına benzer dolabın yanında küçük bir kapı olduğunu sonradan fark etmiştim. Oraya girerken, lavabo olduğunu sonradan fark etmiştim. Elimi yüzümü yıkayıp kendime geldikten sonra işlerimi halledip lavabodan çıktım. Dışarıyı izlemek için boydan boya iki taraftan kapatılmış beyaz tül perdeyi açarken balkon olduğunu da sonradan fark etmiştim. Ama kapısı kitliydi. Dışarı çıkamıyordum. Hep böyle mi olacaktı? Tutsak mı yaşayacaktım? Balkondan ayrılıp pofuduk koltuklardan birine oturdum. Yeniden kaçanilirdim. Kaderimden kaçabilirdim... Eve gitmek istiyordum. Ailemi istiyordum. Gözümden ince bir yaş süzüldü. Birine sarılmaya ihtiyacım vardı. Teselliye ihtiyacım vardı.
Kadere karşı gelmek diye bir şey vardı. Sen giderken, o ayağına dolanır senim her zaman peşinden gelirdi. Sen neredeysen o hep arkandaydı. Onu hissediyordum... Onun yükünü omuzlarımda taşıyordum. Kendime göre tek bir seçeneğim vardı. Kaçmak... Ama nereye kadar kaçacağımı bilmiyordum. Sonsuza dek kaçarak yaşamak istemiyordum. Yolun sonunu kestiremiyordum.
Kilitli kapı açılırken, hiç hareket etmeden gözümden yaş süzülmesine izin verdim. Birden fazlasıyla duygusallaşmıştım. Kendimi toparlamaya çalışırken güçlü olmalıyım diye geçirdim içimden. Kaderimden kaçarken hayatıma dört elle sarılmalıyım.
Tilki, yanıma gelirken epey sıkıntılı görünüyordu. Derin bir nefes verdi. Ve yanımdaki diğer pofuduk koltuğa otururken cebinden düşecek gibi iki çift anahtarı gördüm. Ve o anda aklıma bir anda bir sürü plan gelmişti. Onu almalıyım. Ama bunu nasıl yapabilirdim?
Arabayla buraya gelirken yolu izlemem bana bir çok şey kazandırmıştı. Biraz ilerde bir market vardı. Oraya koşarak gidebilirsem taksi çağırıp eve gidebilirdim. İyi bir olan gibi görünüyordu ama ilk önce yeteneklerimi kullanmam gerekti.
Ayağa kalkıp balkonun olduğu yere gittim ve perdeyi açtım. "Biliyor musun?" diye sordum, gülerek. "Ailemden sadece iki kişi var. Annem ve Abim." Onları hatırlayınca içime düşen üzüntü gözlerime yansımıştı. Gözyaşlarımı durduramıyordum.
Plan başarılı gidiyordu. Beklediğim gibi Tilki hemen yanıma gelmişti ve yüzüme bakıyordu. Ellerimin tersiyle yüzümü sildim. "Bana," dedim sesimi biraz daha kısarak. Hıçkırdım. "Sarılır mısın?"
Cevap vermesini beklemeden üzerine bir anda atlarken cebindeki anahtarı çekip aldım. Ses çıkarmamıştı. Çok sevinmiştim. Ama şunu bilmiyordum. Bu anahtarlardan biri balkon kapısını açabilir miydi? Deneyecektim. Ne olursa olsun. Kadere karşı gelecektim. Boyun eğmeyecektim.

|KİMSESİZLER| (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin