İçi bomboş, karanlık bir mağara düşün kimi zaman. Kimi zamanda, oldukça derin bir kuyu. Merakına yenilip içine girmeye ya da bakmaya çalışırken, bir şeyler olur genellikle. Ya düşersin, ya da kaybolursun.Bende, kendi ellerimle kazdığım kuyuda kayboluyordum. Çıkış yolunu kendi tırnaklarımla kazıyarak yapmıştım ama boğulmaktan geri kalmıyordum. Tıkılıp kalmıştım. Sesim titriyordu. Bedenim hissizleşmişti. Ben Gizem Demirdağ, neden bir boşluğa düşmüş gibi kendimi yapayalnız hissediyordum? Beni arayan bir ailem vardı. Beni kaybeden bir ailem vardı.
"Evet," dedim ona arkamı dönüp elimdeki siyah kitabı kazağımın içine sorarken. Benim, burada olduğumu nasıl öğrenmişti? Yoksa... Beni takip mi ettiriyordu ya da ediyordu? Bu düşünceyle yerimde donup kaldım. Eğer polise gitseydim, beni tekrar bulabilir miydi? Bilmiyordum. Derin bir nefes alıp tekrar arkamı döndüm. Soru sorarcasına gözlerimin içine bakıyordu.
"Hadi," dedi aralanmış kapıya doğru yavaş yavaş adımlar atarken. "Neyi bekliyorsun?"
"Sen git!" dedim ondan kurtulma şansımı denereyerek. "Akşamüstü geleceğim nasıl olsa!"
Göçüğün olduğu yerden atlayıp geçtikten sonra güldüğünü fark ettim. "Tabii, gelirsin. Gidecek başka yerin olmadığına göre."
Evin bahçesinden çıktıktan sonra, motorsikletine binip onu çalıştırdı. Diğer kaskı da çıkarmıştı. Onunla gitmeyi istemiyordum.
"Atla!"
"Seninle gelmeyeceğim!" diye bağırdım.
"Atla!"
Dikkat ederek kapıyı kapatmaya çalıştım ama kapı da hasarlı olduğu için kapanmıyordu. Dikkat ederek boşluktan geçtim ve dışarı çıkmam için yürüyordum. Sonra, üzerime doğru gelip hızlı hızlı nefes alıp veren, oldukça kızmış Tilki'yi görmem ile ondan kaçmak için hızla arkamı dönüp koşmaya başladım. İki dakika olmadan beni, bileğimden tutup yakalamıştı. Motosikleti durdurduğu yere beni zorla getirip kaskı kafama geçirdi ve sonra kendisinin çıkarmış olduğu kaskı tekrar takıp yeniden motoru çalıştırdı. Ellerimi yumruk yaparak zorla sarıldığım yere iki kez vurdum. "Canını bağışlamamı istiyorsan, bunu bir daha yapmayacaksın, bir şeyi eğer üçüncü kez söylüyorsam dediğimi yapacaksın!"
Bana bağırmasıyla kafamı arkasına daha çok gömüp usulca aklıma takılan ilk soruyu sordum. "Beni nasıl buldun?"
Yanıt vermemişti. Sadece motosikletine hızını daha da arttırmıştı. Ona biraz daha sıkı tutunmak zorunda kalmıştım. Neyse ki üç dakika sonra motosikleti durdurup beni indirmişti. Kaskı kafamdan çekip alırken karnıma koyduğum kitabın belli olmaması için göbeğimi içine çektim. Etrafıma bakındığımda buranın, o çöplük olduğunu anlamıştım. Tilki, bileğimden tutup beni zorla içeri sürüklerken direğe bağlı köpeği gördüm. Derin bir nefes aldım. Tilki beni kapının önüne getirip zorla içeriye sokmuştu. Serap, sorar gözlerle bana bakarken Tilki, salondan geçerek daha önce girmediğim bir odanın kapısını açtı ve Serap'a "Bu kız, bir hafta dışarı çıkmayacak!" diye bağırdı.
"Tilki, beni bekle!" diye bağırıp arkasından gitmeye çalışırken Serap beni durdurdu. "Hoop, sen nereye girdiğini sanıyorsun?"
"Onunla konuşmam gerek, lütfen izin verin!"
Serap, dediklerimi görmezden gelerek beni, çocuklarla kaldığımız odaya götürdü. Odada, sadece dışarı çıkamayan dört tane çocuk vardı. "Bu kız," beni işaret etmişti. "Bir hafta bu odadan çıkmayacak!"
Odadan çıkarken, herkes 'tamam' anlamında başını sallamıştı. Ortalığın kalabalık olmamasını fırsat bilerek yerime gittim ve üzerimdeki montumu çıkardım. Kullandığım yastığın altına, karnımdaki kitabı koyup uzandım. Biraz kafamı acıtıyordu ama umursamadım. Yorulmuştum. Uyumaktan başka yapabileceğim çok bir şey yoktu. Tam gözlerimi kapatmış, derin bir uykuya dalıyordum ki biri tarafından rahatsız edildim.
"Gizem, Gizem kalksana!"
"Ne oluyor ya?" diye sorarken gözlerimi ovalayıp kırpıştırdım. Yattığım yerde, doğrulurken karşımda bana gülümseyerek bakan Mert'i gördüm. Yanıma gelip oturmuştu.
"Sessiz ol!" dedi kısık sesle konuşurken işaret parmağını dudaklarına koymuştu. "Buradan kurtulmak istemiyor musun?"
"Evet!" diye bağırdım heyecanıma yenilerek. Sonra sesimi kısarak konuşmaya çalıştım. "Kaçalım buradan, ben... Ben ailemi bulmak istiyorum."
Memnun olmuşcasına gülümserken "Sana yardım edeceğim," dedi.
Şimdilik, elimde ise sadece bir gazeteden koparılan kayıp ilanı vardı. Üzerinde tek şansım olan telefon numarası verilmişti. Buradan çıkınca ilk telefona ihtiyacım olacak gibi görünüyordu.
"Sabahın ilk ışıklarında, kalkacağız." Gözleriyle, tuvaletin yanındaki penceresinde demir olmayan pencereyi işaret etti. "Buradan, çıkacağız. Arka taraf biraz yüksek olacak ama dayanmamız gerek. Sonra, buraya yakın olan bir sahil var. Oraya gideceğiz. Sahilde oğlunun, işletme yeri olan Nuri amcayı uzun zamandır tanıyorum. Oraya gideceğiz. O küçük kulübeyi birkaç günlüğüne bize vereceğinden eminim."
Güzel bir plandı. Kafamı onaylarcasına salladım. Ve aklıma tek takılan soruyu sordum. "Bana, neden yardım ediyorsun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
|KİMSESİZLER| (Tamamlandı)
Genç KurguBir ceza ne kadar sürer? Bir hafta, bir ay. Belkide yıllar boyu... Normal bir okulda verilen, gereksiz bir cezanın maceralarla buluştuğu bir gizem hikâyesi. Kitaplar; insanı sadece geliştirmez, getirir, götürür, aratır belkide acıtır... Bazen acılar...