1.GÜN2 Ay Sonra.
Uykuluydum. Gözlerim bir açılıyor bir kapanıyordu. Kontrol edemiyordum sanki kendimi. Kafamı yavaşça kaldırmaya çalıştım. Bir anda öyle bir ağrı saplanmıştı ki. Kafamı yeniden yastığa bırakmak zorunda kalmıştım. Esnedim aniden. Uyumak istercesine.
Rüyada mıydım yoksa? Uykuyu ve gerçeği tam olarak ayırt edemiyordum.
Bir anda kapı açılırken uykuda olmadığımı anladım. "Gizem!" diye bağırdı tiz bir kız sesi. "Gizem uyanmış!"
Hemen yanıma gelip doğrulmama yardım ederken, bu kız kimdi neyin nesiydi diye hatırlamaya çalışıyordum. Beynimi o kadar çok zorlamıştım ki ben istedikçe hafızamda ki parçalar yerine oturuyordu. Bütün hatıralar, kişiler ve yüzler gözümün önünden geçiyordu. Evet, hatırlıyordum. Hemde harfi harfine, her şeyi günü gününe.
"Hemen Sinan'ı aramalıyım," diyerek odadan çıktı Sera. Evet, o Sera'ydı. Tanıyor, hatırlıyordum her şeyi.
Kafamı arkaya doğru yaslarken bir yandan da gözlerimi ovaladım. O sırada içeriye bir anda Doktor bey ve hemşire hanım girdi. Hemen beni muayene etmeye başladılar.
Gözlerime elindeki ışıkla bakıp sonra kendimi nasıl hissettiğimi sormuştu Doktor bey. Aslında, iyiydim. İyi hissediyordum. Sadece başımda katlanılamaz derecede büyuk bir ağrı vardı. O ağrı gözlerime doğru yayılmıştı sanki. Gözlerim kendiliğinden kapanmak istiyordu.
Doktor, hemşire hanımdan birkaç rapor istedikten sonra bana karşı dönerek "Öncelikle tekrar geçmiş olsun. Ben prof. Doktor Aydın Sevgioğlu."
"B-ben de Gi-izem Demirdağ," dedim gözlerinin içerisine bakarak.
"Güzel," dedi Doktor bey. "Bende bundan korkuyordum."
Doktora anlamsızca bakarken kaşlarımı çattım.
"Hafıza kaybı geçirmenizden şüpheleniyorduk," dedi hemşire hanım bir anda konuşmaya girerek.
"Ben daha önce geçici bir hafıza kaybı yaşamıştım?" diye sordum bu sefer kekelemeden hızlıca.
"Evet, bunu biliyoruz. Her şeyi hatırlıyorsanız o zaman sorun yok demektir. Siz yinede kontrol amaçlı muayenemiz altında olacaksınız. Aileniz gelene kadar dinlenmelisiniz Gizem hanım. Tekrar geçmiş olsun," deyip odadan ayrılıp beni tek başıma bıraktılar.
Her tarafım uyuşmuştu yatmaktan. İstesem de kalkamıyordum bu hastane yatağından. Bacaklarım o kadar hamlanmıştı ki havaya bile kaldırmadım tüm gücümle denesem bile. Zorlandım.
Bir anda odanın kapısı açılıp içeriye abim girerken gözlerimi kırpmadan ona bakakaldım. Hemen yanıma gelip bana sarılıvermişti. "Çok korktuk," dedi fısıltıyla. Sesi çatalaşmıştı. Kimi böyle üzülür gibi görsem veya duysam hemen benim de içim burkulurdu. Fazla hassastım ve bu benim en sevmediğim özelliklerimden biriydi.
"Ha-hadi ama," dedi. Elim onun yüzündeydi. "Burdayım, yanınızdayım." başparmaklarıma uzanıp gözünden akan birkaç damla yaşı silerken.
Annemde odaya geldikten sonra onada sıkıca sarıldım. Onları böyle gözü yaşlı görünce ister istemez üzülüyordum. Ağlamaktan kendimi alamıyordum. Zaten başım da ağrıyordu. Bir de şimdi o ağrı iki katına çıkacak dayanılmaz bir hâl alacaktı.4.GÜN
Uyanalı 4 gün olmuştu ve bugün hastanedeki son günümdü. Yanımda refakatçi istemiyordum. Bu yüzden annem sabah erkenden kalkıp yanıma gelmiş bana temiz kıyafetler getirmişti. İyi haber olarak; Doktor bey, raporlarıma bakarak iyi olduğuma kanaat getirerek taburcu olabilmeme izin vermişti. Vücudumda gün geçtikçe açılıyordu. İlk günkü gibi değildi hiçbir şey. Yürüyebiliyordum kendi başıma en azından. Kimseye yük olmuyordum.
Temiz kıyafetlerimi giyip hastane odasından çıkarken abim, bizi almak için gelmişti. O, taburcu işlemlerini hallederken biz annemle hastanenin çıkışına doğru yürüdük. Abimin tuttuğu taksi zaten kapının önünde bekliyordu. Arka koltuğa oturup annemle birlikte onu bekledik. Zaten o da iki dakika içinde gelmişti. Ve eve gitmek üzere yola koyulmuştuk.
Sonunda aileme kavuşmuştum. O kadar mutluydum ki. Bu zamana kadar aklıma ne geldiyse yapmıştım. Ve tüm bunlar bu yüzden başıma gelmişti ama ben hiç akıllanmayacaktım.7.GÜN
Bir hafta içinde eski monoton hayatım geri dönmüştü. Şimdilik sadece okula gitmiyordum, bu sene ki hakkımı çoktan kaybetmiştim ve bu sene son sınıfı tekrar etmem gerekiyordu. Ona da artık üzülmüyordum. Ben, ölümden dönmüştüm. Bu üzülmemek için yeterli bir sebepti.
Zaten aklımın bir yanı hâlâ o uçakta takılı kalmıştı. Her zaman yanımda olan tek kişi Mert'ti. O neredeydi? Annemin bile ağzını aramıştım. Beni ziyaret edenlerden biri o olabilir miydi diye. Ama gelmemişti. Yoktu. Beni merak etmemişti belki. Belki de ona da bir şey olmuştu? İçim içimi yiyordu. Bana verdiği telefon numarası da kaybolmuştu. Hiçbir şekilde ona ulaşamıyordum.Yavaşça yattığım yerden kalkıp lavaboya gittim. Elimi yüzümü yıkayıp merdivenlere dikkat ederek kahvaltı için aşağıya indim. Her zaman ki gibi annem sofrayı donatmıştı. Biz tek çeşit yesek bile kadın hiç üşenmeden her şeyden tek tek koyardı ve bu yaşımıza kadar hep 'ye ye' diye hâlâ zorlardı.
Kahvaltımızı gayet mutlu bir şekilde yaptıktan sonra televizyon izlemek için koltuğa uzandım. Abim üniversite sınavına gireceği için odasında ders çalışıyordu, annem ise kahvaltı masasını topluyordu. Rahatsızım diye kendisi bana tek bir iş bile yaptırmıyordu. Mutluydum. Salona geçip kanepeye kuruldum. Kumandayı elime alıp kanalları değiştirdim. Değiştirdim de değiştirdim. Televizyonda izleyebileceğim hiçbir şey yoktu resmen. Sinir küpüne dönmüştüm evde. Yapabileceğim, eğlenebileceğim bir şey olmayınca sıkılmıştım. Ev işine de izin yoktu. En iyisi biraz temiz hava almaktı. Hem bana da iyi gelirdi. Sahil kenarında şöyle bir tur atsam hiç fena olmazdı gerçekten.
Bu sefer annemden izin alıp üzerini değiştirmeye çıktım. Havalar çoktan ısınmıştı artık. Açık kot renk bir pantolon ve gri tişört ile çoktan hazırdım. Doğum günümde alınan telefonum kaybolduğu için yanıma ne olur ne olmaz diye annemin tuşlu telefonunu aldım. Herhangi kendimi kötü hissetmem de direk abimi arayıp haber verecektim. Annem beni iyice tembih etmişti bu konuda.
Spor ayakkabılarımı giyip sahile doğru yola koyuldum. Baya mesafe vardı ama bence değerdi. Etrafı izleyerek sallana sallana yürümeye başladım. Sahile geldiğimde zamanın ne çabuk geçtiğini anlamamıştım. Şimdiden bir saat olmuştu bile. Ve hava gerçekten çok sıcaktı. Parkların olduğu taraftan yürürken bir bankta oturdum. Burası, burası orasıydı. Evet doğruydu.
Trafik kazasını geçirdiğim yer.
Koray ile tanıştığım yer.
Bir anda aklıma Koray düşmüştü. Aradan kaç hafta, kaç ay geçmişti. Acaba şimdi o, ne yapıyordu? Hâlâ kavga ediyormuydu o çocuklarla ? İtilip kakılıyor muydu yoksa seviliyor muydu? Merak duygum tabii ki her zaman en önde ilerlerdi.
Ayaklarım Bahçelievler yetiştirme yurduna doğru ilerlerken kapıyı açıp bildiğim yolu takip ederek müdirenin odasına doğru yürüdüm. Burası, hiç ama hiç değişmemişti. Hâlâ ilk geldiğim günkü gibiydi her şey aynıydı. Zaten iki ayda ne bekliyordum ki.
Kapıyı tıklattım. Gir sesini duyduktan sonra, içeriye girdim. Müdire de değişmemişti.
Gülümseyerek, "Merhaba, ben Gizem Demirdağ," dedim. "Merhaba, hoş geldiniz," dedi öncelikle. "Nasıl yardımcı olabilirim."
"Buraya Koray için geldiğimi biliyorsunuz," dedim gözlerinin içine bakarak. "Sizinle de onun sayesinde tanışmıştık."
"Siz galiba bilmiyorsunuz," dedi müdire hanım. Kaşlarımı çattım. "Neyi?" diye sordum alelacele.
"Koray bir ay önce bir koruyucu aile tarafından alındı." derken gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. Ağzımdan bir "Ne!" çıkmasına engel olamazken aniden "Onu görmek istiyorum," diye konuştum. "Nasıl bir aile de Koray? Ona iyi bakıyorlar mı? Öğrenmeliyim. Onlarla görüşmek istiyorum. İletişim bilgilerini alabilir miyim? Gerçekten Koray ile aramdaki bağı biliyorsunuz. Eğer mutluysa onun mutlu olduğunu görmek istiyorum. Lütfen," dedim sesimi alçaltarak. "Lütfen, bir adres veya telefon numarası verin."
"Normalde ailenin iletişim bilgilerini vermek kurumlarımızda güvenlik açısından yasak. Ama,"
"Ama?" diye tastikledim içimdeki heyecana engel olamayarak.
"Ama sizi önceden tanıyorum ve güveniyorum."
Hemen bir not kağıdı çıkartıp telefon numarasını ad soyad ve kısa bir adres yazıp bana verdi. Not kağıdını elime aldım. Gördüklerimle kıpırdayamaz olmuş, kaskatı kesilmiştim. Bu adres de neyin nesiydi böyle?Gül sokak. 4 Numara.
![](https://img.wattpad.com/cover/48529951-288-k12035.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
|KİMSESİZLER| (Tamamlandı)
Teen FictionBir ceza ne kadar sürer? Bir hafta, bir ay. Belkide yıllar boyu... Normal bir okulda verilen, gereksiz bir cezanın maceralarla buluştuğu bir gizem hikâyesi. Kitaplar; insanı sadece geliştirmez, getirir, götürür, aratır belkide acıtır... Bazen acılar...