Bazı okuyucularım hikayemin bittiğinden dolayı endişeye düşmüşler. Hikayem bitmedi, ama bu bitmeyeceği anlamına gelmez tabiki.
Final bölümüne bir yakınlık söz konusu değil, fakat bu bölümden sonra artık olaylar hiç beklemezdiğiniz kadar hızlı gelişecek.
Hikayeye yeni karakterlerde girecekler ilerleyen bölümlerde ve hikayenin akışını tamamen değiştirecekler. Yeni karakterlerin tavırlarına bağlı final bölümümüz anlayacağınız :)Playsiste koyduğum şarkı bölümde bahsettiğim telefon melodisi olmakla beraber bölümün ilk kısımlarına uygun bir parça diyebilirim. Son kısımlarına doğru kendi isteğinize bağlı olarak slow bir şarkıyı açıp okursanız daha iyi olacağını düşünüyorum.
Keyifli okumalar...
Aylin'in hastaneden çıkmasının ardında neredeyse bir hafta geçmişti. Doktor çok iyi bakılması şartıyla kısa sürede taburcu ettiği için Aylin'i bizim eve getirmiştik. Aylin'in annesi ve babası yurt dışından geldiği halde ertesi gün geri dönmüşlerdi. Demir ise annesi ve babasının burada bulunduğu süre zarfında ortadan kaybolmuştu.
Dağılmış bir aileydi onların ki. Annesi ve babası sözde evliler fakat ikisi de farklı ülkelerde farklı aşk hayatları yaşıyorlardı. Demir zaten annesi ve babası olduğunu kabul etmiyor, benim annemi kendi annesi olarak görüyordu. Aylin ise hiç bir acısını dışa vurmazdı, içine atardı fakat içine attığını da kafasına takmazdı. İşte bu yüzden hem Aylin hem Demir benim için çok değerli...
Aylin'den alıp mutafağa götürmek üzere olduğum meyve tabağını elime almış gidecekken telefonum titremeye başladı. Jasmine Thompson'ın seslendirmesi yaptığı "Sun goes down" çalmaya başlayınca beklediğim kişinin aradığını fark ettim.
İlişkimizin kesin bir başlangıç tarihi olmamasıyla birlikte yaklaşık 1 aydan fazla olmuş olmasına rağmen ilk gün ki gibi heyecanlanıyordum. Onun sesini duyunca elim ayağım birbirine dolaşıyordu . Kurduğum cümlelerde kelimelerin yeri karışıyor, konuşmakta zorluk çekiyordum.
Ellerim bir an da terlediği için telefonu açarken güçlük çekmiştim. Bu arada da boş tabağı tezgahın üzerine çabucak bırakmıştım.
"Alo"
"Alo Esila hazır mısınız? Beş dakika sonra geliyorum sizi almaya haberin olsun."
"Hazırız biz sen gel. Çabuk gel." Yaptığım gafı 5 saniye kadar sonra fark edebildim. Onu görmek için bu kadar sabırsızlandığımı bu kadar belli etmemeliyim.
"Çabuk mu? Neden bir şey mi oldu?"
"Yok şey ne alakası var bir problem yok saçmaladım ben hadi öptüm." diyerek kapattım. Öptüm mü? Harika, bir gaf daha.
Annem, Cem Amca, Adem ve Ateş iş birliği yaparak Aylin'e sürpriz bir piknik düzenlemiştiler. Şehrin bir kaç kilometre uzağında olan kırsal bir alanda toplanacaktık. Hep birlikte olmak, temiz hava, yeşillik Aylin'e moral açısından iyi gelecekti ben buna eminim.
Aylin'in yanına gittiğimde tek başına ayağa kalkmış olduğunu görünce hemen koşup koluna girdim. "Aylin sana kaç defa dedim tek başına ayağa kalkma" diye söylenerek kapıya doğru götürdüm.
Bir yandan da o da bana söyleniyordu. "Ya ben sakat falan değilim, gayet iyiyim neden anlamıyorsun hâlâ bunu? Hem bu doktor işi nereden çıktı şimdi daha yeni kontrole gitmemiş miydik?"
"Aylin çok konuşmada hangi ayakkabılarını giyeceksin onu söyle" dedim onu susturarak. Siyah convers ayakkabılarını işaret etti parmağıyla. Bir elime onun ayakkabılarını, bir elimede kendi ayakkabılarımı alarak kapıyı açtım. Eğilerek ayakkabılarını giydirdim. Çocuk olmadığını kendi yapabileceğini söylese de cevap vermeyerek hızlı hızlı kendi ayakkabılarımı da giydikten sonra kapıdan dışarı çıktık.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateş ve Su
Teen FictionSoğuk rüzgâr yanaklarımda adeta bıçak etkisi yaratıyordu ve o etkiyi iki saniye sonra kalbimde hissedeceğimi bilmiyordum. “O senin kardeşin, üvey kardeşin.” Sanki içimde dokuz katlı bir bina yıkılmıştı ve ben yıkılan binanın enkazında yok olmuştum...