17.Bölüm
Selamlar, iki ay sonra sizinle birlikteyim. Umarım beğenirsiniz. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.
Multimedia: Âdem
Playsist: Adele - Someone Like You
Ateş'ten
Yüzü tırnak ve yumruk izleriyle dolu olan kan revan içerisindeki Taha'ya son bir yumruk indirecekken Esila çığlıklarıyla beni geriye çekti. Bunu fırsat bilen Taha yerinden kalktı ve ağzında ki yanı yere tükürerek bahçeden ağır adımlarla çıktı.
Başımı yan tarafa çevirdiğimde şaşkınlıkta mavi gözleri ceviz kadar olmuş, saçlarından birkaç tel hafif aralık dudaklarına yapışmış, göğsü debelenmekten hızlıca inip kalkan dünyalar güzeli sevgilimi gördüm. Bir insan bu kadar güzel olamazdı, olmamalıydı.
O sırada gözüm Esila'nın gömleğinin açılan düğmelerine takıldı. Şeffaf, bembeyaz boynu ortaya serilmişti. Kolundan tutup aramızda az bir mesafe kalacak şekilde kendime çektim. Önce ne yapacağımı kestiremeyip ürktü, okul bahçesinde olduğumuzdan dolayı sanırım. Daha fazla ürkmesin diye düğmelerini çabucak ilikledim. Daha sonrada "Esila 'ya yan gözle bakan, bundan sonra bakacak göz bulamaz duydunuz mu beni!" diye gürledim.
Basketbol oynayan çocuklar çantalarını alıp teker teker uzaklaşırken, elimden kolunu kurtarıp uzaklaşan Esila'nın çığlığıyla ancak aklım başıma geldi.
Esila'nın yanına 6-7 adımda ulaştım ve ulaşmamla "Ben kan görmeye dayanamam..." diye mırıldanıp kucağıma doğru yığıldı. Âdem Aylin'i kucaklamış arabaya doğru koşuyordu. Bende Esila'yı kucakladım ve koştum. Ön koltuğa Esila'yı yerleştirdim ve kemeri bağladım. Arka koltuğa da amcamla birlikte Aylin'i yerleştirdik. Koşarak şoför koltuğuna yerleştim. Arabayı çalıştırarak hızlıca en yakın hastaneye doğru sürmeye başladım.
Torpidoya eğilip temiz bir havlu alırken amcamı soru yağmuruna tuttum "Amca nasıl oldu, kim yaptı, sen mi yaptın lan konuşsana?" diye bağırdım. Elime bez parçası tarzı bir şey geldiğinde hemen arka tarafa doğru uzattım.
"Ne bileyim lan bağırma, beni çekerken yere düştük kafasını taşa vurdu sanırım."
Beş dakika sonra hastanenin önündeydik. Arabadan inip "Sedye getirin!" diye gürledim. Dışarıya koşan görevliler hemen bir tane sedye getirdiler ve Aylin'i arabadan alıp sedyeye yerleştirdiler. Bende ön koltuktan Esila'yı alıp acile doğru koştum. Aylin'le ilgilenen doktorlardan birisi bana doğru yöneldi ve acilde ki sedyelerden birine yatırmam için yardım etti. "Nesi var" dedi doktor nabız atışlarını dinlerken. "Kan tuttu" dedim. Hemşirenin birisine tansiyonunu ölçmesini istedi. Ve rahatlaması içinde küçük bir serum takılmasını söyledi.
Aylin'i MR odasına doğru sedyeyle götürdüler. Amcamda peşine gitti. Ama doktorlar izin vermedi. Duvarın dibine çökerek başını avuçlarının arasına aldı.Bende yanına gittim "Abi yapma be, bak görürsün ufak bir sıyrıktır, darbeden bayılmıştır" dedim teselli vermek için.
"Kaybedemem oğlum Aylin'i de kaybedemem. Gidemez o. Tam her şey düzelmişken olmaz lan." Gözlerinden yaşlar süzüldü. "Abi yoksa sen...?" diye soruyordum ki sözümü tamamlamadan "Evet lan seviyorum, aşığım lan sırılsıklam aşığım. Oldu mu?" diye bağırdı ve bir hızla kalkıp dışarıya çıktı. Ah be amca, Gülfem'den haberim yok sanıyorsun ama ondan sonra kimseyi sevemeyeceğini ben biliyordum. Bu kız sana ne yaptı be böyle.
Ben ve amcam polise ifade verip Esila'nın annesine haber vermiştik. Annesine her ne kadar Esila'ya bir şey olmadığını sadece kan tuttuğunu anlatmam yarım saat sürse de ağlaya sızlaya telefonu kapatmıştı. Amcamda bahçeye hava almaya çıkmıştı. Aylin'de henüz MR'dan çıkmamıştı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateş ve Su
Novela JuvenilSoğuk rüzgâr yanaklarımda adeta bıçak etkisi yaratıyordu ve o etkiyi iki saniye sonra kalbimde hissedeceğimi bilmiyordum. “O senin kardeşin, üvey kardeşin.” Sanki içimde dokuz katlı bir bina yıkılmıştı ve ben yıkılan binanın enkazında yok olmuştum...