Ağlamaktan dipleri acıyan kömür karası kirpiklerim; dışarıya çıkmış ve aniden yağmura yakalanan bir insanın çaresizliği gibi gözümden akan damlalarla ıslanırken, bitap düşen kollarım kendini pes edercesine bıraktı.
Ne itirafı doğru duyacak kadar güçlü algılayan kulağım ne de itirafı öğrenmeye gidecek kadar sağlam bacaklarım vardı. Sahi itirafı dinleyince doğru algılayacak kadar da sağlıklı bir beyine sahip değildim.
Yine de Enes'in attığı mesajdaki itirafı öğrenmek isteyen meraklı karakter özelliğim beni diğerleri gibi yalnız bırakmadı.
İçimden geçen o meraklı soruyu Enes'e yönelttim. "Ne demek şimdi bu ?" diye mesajı yazan parmaklarım mesajı yollayıp aynı şekilde tuş kilidini kapatıp telefonu yatağın üzerine atmamı sağladı.
İki adım ileriye giderek beyaz ahşaptan yapılmış olan sehpaya eğildim. Üzerine atmış olduğum kıyafetleri alarak yorgunluk nedeniyle ağır çekimde giyinmeye başlar iken Enes'ten gelen mesajla telefondan ses geldi. Bakışlarımı yatağın üzerine ekran ışığı yanan telefona yönlendirip, telefonu almak için bir adım attım.
"Pelin, bol miktarda cesaret biriktirdim. Geçen her saniye cesaretimi yitirmeme neden oluyor. Tepkinden çekinip, korkuyorum. Lütfen, soru sorma. Hemen buluşmalıyız."
Bu mesajı hangi duygularla yazdın ? Ah Enes...
Ne saçmalayacaksın sen ?Her ne kadar şikayetçi olsam da Enes'e "İyi bakalım. Sokağın köşesine gel." mesajını atarak odadan ayrıldım.
Annem mutfakta yemek hazırlar iken babam işten eve doğru gelmek üzere olmalı.
Evdeki sessizlik ise salonun duvarlarına çarpıp duvarı geçemezken ben hızlı adımlarla anahtarı kapıp evden ayrıldım.Kararmaya başlayan hava doğru bir seçim yaparak karanlık ruhuma eşlik ederken büyük adımlarla sokağın köşesine doğru süratle yürümeye başladım.
Sokağın köşesine doğru yaklaştığımda heybetli görünüşü ile etraftaki insanların dikkatini kolayca çekebilen fakat şuan siyah saçlarına elini daldırmış yanaklarını şişirip ardından nefesini dışarıya bırakıp of çeken Enes gözüktü. Stresi yüzünden belliydi.
Elini saçlarının arasından çekip, elini indirdikten sonra bakışlarını bana doğru uzattı.
Yüz yüze geldiğimizde heyecan ve stresini belirten hareketle parmaklarını birbirine kenetledi. Derin bir nefes aldı.
"Enes, iyi misin ?"
"Hayır. Pelin hiçbir şey sorma. Söyleceğim şeye ön yargı ile yaklaşmazsan her şey daha kolay olacak."
"Tamam Enes, çekinmene gerek yok. Benimle rahat konuş."
"Pelin, bana bir daha Enes deme."
"Neden böyle bir şey diyorsun ki ? Ben anlamadım."
Karşımda derin nefes alıp veren yüzü kızarmış bir Bela vardı. Bu görünümüne yakışmayan bir hareketti. Mavi gözlerini yere odaklayıp konuşmasına devam etti. Sesi titriyordu.
"Çünkü ben Enis'im."
Ufak bir kahkaha attım. "İsmin güzelmiş." diyerek gülmeye devam ettim. Bu kahkahama Enes ve pencereden bakıp merakla bizi izleyen teyze tanık oldu. Teyzeyi görmem ile kahkahayı uzatmayı kesmem bir oldu. Enes'in dudağının arasından çıkacak olan kelimelere odaklandım.
"Sen gerçekten aptalsın ! Enis Kara, bu sana ne çağrıştırdı ?"
Duyduğum kelimeler kafamdan kaynar sular dökülüyor hissi yaratıp sanki kulağımda defalarca çınlıyordu. Sinir tüm bedenime işlemiş, ellerimde toplanmıştı. Tüm gücümle elimdeki siniri Enis'in yüzüne doğru sertçe bir tokat ile yerleştirdim.
Ardından bacağına sertçe bir tekme atıp geriye doğru adım atmasını sağlayarak kendimden bir adım uzaklaştırdım.
"Ahh." diye bağırıp yüzsüzce konuşmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ya Sen de Gidersen ?
Ficción GeneralBir adım daha yaklaşarak, sıcacık elleri ile ellerimi tutmuştu. Gözlerini de adeta gözlerime hapsetti. Ardından ''Sonumsun.'' dedi. Ellerimi biraz daha sıkıp bir kez daha ''Sen sonumsun Pelin.'' dedi. Sesi ciddi bir o kadar da romantik idi. Ben ise...