13. BÖLÜM: "VASİYET"

1.4K 129 26
                                    

"İyisin değil mi ?"

Bu mesajda ne ? Bana neden böyle bir şey yazdın ki sen ? Beni neden merak ediyorsun ? Hayır merak ediyorsan neden bekletiyorsun. ?

Kendinle konuşmayı bırakıp mesaja cevap ver Pelin. Hızlıca mesaja cevap yazmaya başladım. Kontrol edemediğim bir heyecan oldu içimde.

"Merak etme sebepin nedir ?"

Bakalım ne diyecek bu mesaja ögrenelim amacın ne imiş Enis Kara ?

Parmaklarımı bacağıma vurarak beklerken gözümü telefondan ayırmıyordum. Mesajı atalı bir dakika olmamış olsa bile bu bana saat gibi geliyordu.

Ve telefondan beklenen mesaj sesi geldi. İrkildim. Hemen hızlı ve heyecanlı bir şekilde mesajı açmaya çalıştım.

"Merak edebilirim değil mi ? Bir insanım ve bu duyguyu yaşamaya hakkım olduğunu düşünüyorum. Neyse öldün mü diye merak etmiştim o kadar. "

Mesajı okuyunca yüzümde bir kızgınlık oluştu. Tek kaşımı kaldırarak mesajı alaycı şekilde tekrar okudum.

Öldüm mü diye merak etmiş. Heralde onu bekliyor. Sabır ya.

"Yaşıyorum maalesef ama bunu bekliyorsan buluşmamızdan sonra beklediğin şey gerçekleşecek. İstersen ikimizde merakımızı giderelim geç olmadan kavuşalım isteklerimize olur mu ?"

Bakalım bu mesaja ne yazacaksın. Aptal. Buluş artık benimle !

Ayağa kalkıp odanın etrafında dönerek gelecek mesajı beklemeye başladım. Bu sefer mesajı atmakta oldukça gecikmişti. Sinir sanki beynime fışkırıyordu. Başım dönmeye başlayınca odanın içerisinde yürümeyi bırakıp yatağa attım kendimi.

Bekletmekten zevk alıyor heralde beyefendi !

Sinirden parmaklarımı ağzıma götürüp umursamaz bir şekilde hızla tırnaklarımı yemeye başladım.

İçimdeki özlem beni yiyip bitirirken bir de bununla uğraşmak artık iyice canımı sıkıyordu. Özlem arttıkça yaşamak daha can sıkıcı hal alıyor ve bana hiç bir tat vermiyordu. Zar zor vakit geçirdiğim günler geçmişti ama beklediğim o güne gelmek gözümde git gide büyüyordu.

Beklemek zaten hep sıkıcı bir durumdur. Kim sever ki beklemeyi ? Bir de benim halimde bir insan bekletilir mi ? Yok gerçekten, ya bende bir sorun var ya da insanlar kafayı yemiş. Oyun oynayacak insan arıyor.

Birazdan mesaj atmazsa tırnak kalmayacak parmağımda ! Sinirden saçımı başımı yolacağım. Hadi yaz mesaj lütfen.
"Tamam buluşalım." de bana ne olur ya...

Sinir yerini gözyaşına bırakmıştı. Gözlerim çeşme gibi akmaya başlamış, başım ise ağrılarla boğuşuyordu. İki elimi başıma götürerek başımı parmaklarım ile bastırdım.

Ağlama sesini duymuş olmalı ki babam kapıyı iki kez tıklattı. O an korkuyla yüzümü yastık yardımı ile sakladım. Babam "Gir." dememi bekliyordu.

"Kızım girebilirmiyim.?"

Hemen gözyaşımı yastığa silerek kendimi toparlama çalıştım.
Sesimin gelmesi için bir kez öksürdükten sonra:

"Babacığım şimdi konuşmak istemiyorum. Sonra konuşalım mı ? Odaya girmeni istemiyorum. Ben iyiyim."

Düzgün ama arada titremiş olan bir sesle bu kelimeler döküldü ağzımdan...

Babam "Tamam kızım, sen nasıl istersen." dedi. Sesinde burukluk vardı.

Babamın gittiğinden emin olduktan sonra tekrar ağlamak için hazırdı gözlerim.

Mesaj sesi engel oldu. Beklediğim bu sesi duyunca hemen telefona sarıldım.

"İki gün sonra buluşmayı düşünüyordum. Fakat canım bunu beş gün yapmak istedi."

Mesajı okuyunca kafamdan aşağı kaynar sular döküldü sanki.
Çıldırmıştım sonunda. Sinirle saçlarımı çekip, yüzümü henüz yiyememiş olduğum tırnaklarım ile çizmeye başladım. Aklım sonunda beni terketmişti. Tüm cesaretimi topladım. O an onun ne söyleyeceği umrumdan çıktı ve sadece ölmeye odaklandım.

Öleceğim. Senin ne dediğim umurumda değil artık ! Beni bu kadar beklettin ! Senden nefret ediyorum. Senden nefret ediyorum. Senden nefret ediyorum.
Bir dakika !
Bu cümle...
Hayır bu cümle ağzıma yine çıktı. Lanet olsun. Bunu niye her seferinde kullanıyorum ? Söyledikçe kelimeler kalbime hançer gibi saplanıyor sanki !

Söz konusu sen olsan bile bunu kullanmamalıyım. Artık kimseden nefret etmemeliyim.

Sinirle yataktan fırlayıp çekmeceden hapları çıkarmaya başladım. Hapları çıkarttıkça yatağa doğru sert bir şekilde atıyordum.
Yüzüm o an çok sızlamaya başladı. Elimi yanağıma götürüp sızlayan yere dokunduğumda elime bulaşan kanı farkettim.

Birden mesaj sesi gelince elime bakmaya bıraktım. Çekmeceyi sertçe kapatıp telefona yöneldim.

"Eğer kendine bir zarar verirsen Burak'ın vasiyetini ögrenemezsin. Burak'ın bu hayatta en çok istediği şeyi...
Beni anladın mı ?"

Bir kez daha kafamdan aşağı kaynar sular döküldü. Elim ayağım titredi yatağıma yavaşça oturdum. Sinir yerini sakinleşmeye bırakıyordu. Kafamda bir çok soru oluştu.

Burak'ın vasiyeti ne idi ? Bu şekilde gidemem değil mi ?

Lanet olsun !
Bunu onun için yapmalıyım. Bunu ögrenip onun için yapmalıyım sanırım. Onun için dayanabilirim değil mi ? Değil mi Pelin ?
Soruların cevapı bende olsa da cevaplayamıyordum.

"Hayır ! Sen çok kötüsün. Sen çok kötü birisin. Bunu bil tamam mı ? Bana acı çektiriyorsun. Ne söyleyeceksen söyle artık. Ne olur yalvarırım..."

Attım mesajı kendinden geçmiş bir şekilde.

Tam cesaretimi toplamış gidecekken aldı yine hepsini.
Sanırım Burak'ın isteğini yerine getiremeden buradan gidemem.

Gücümü toplayıp yataktan kalkmaya çalıştım. Belimi tutarak tek tek hapları yataktan toplayıp tekrar çekmeceye yerleştirdim.

Yorgun bir şekilde yatağa oturdum. Telefonun tuşuna basıp baktığımda mesaj gelmişti. Sanırım sesini bile duyamamıştım içimdeki acının sesinden.

Mesajı açtım bu sefer buruk bir şekilde. Heyecansız...

"Lütfen bana öfkelenme. Sakin ol ve bekle."

Bekle demek kolay sana Enis. Bekleyene sor sen bir de beklemenin nasıl olduğunu...
Sakin olacakmışım, emredersin...















Ya Sen de Gidersen ?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin