Zeynep'e geldiğimizde saat 15.00'ü geçiyordu. Zili çaldığımızda bize kapıyı o açtı. Arkasında da kardeşi Arda vardı. Sorduğumda annelerinin evde olmadığını söyledi. Aslında üzülmüştüm. Annesini severdim. Çok tatlı ve güzel bir bayandı. Fakat sık sık sergilere giderdi. O yüzden aynı bugün de olduğu gibi çok sık görüşemezdik.
Derin'le birlikte içeri girdik. Zeynep ve Arda'nın biz gelmeden önce satranç oynadıkları, masada duran satranç takımından belliydi. Ceketimi renkli koltuklardan birine attım ve kendim de gidip yanına oturdum. Derin ve Zeynep de öbür koltuğa geçti. Ben, benim olduğum koltuğa yayıldığım için Arda kibarlık yapıp " Ben içeri gidiyorum. " dedi. Ses çıkarmadık.
Arda'yı severdim. Bizden iki yaş küçük hoş bir delikanlıydı. Zeynep'e çok benziyordu. Sadece siyah saçları kıvırcık değil dalgalıydı. Zeynep'in mavi kenarlı gözlüklerinin biraz değişiği onda da vardı.
Arda'nın kapısının kapandığını duyduğum anda konuşmaya başladım. Zeynep'e ne olduğunu anlattım. Sanırım anlatırken biraz abartmış olabilirim ki Derin bana dirseğiyle vurdu. Ona dönüp kaşlarımı çattıktan sonra tekrardan Zeynep'e döndüm ve
" Ne düşünüyorsun? " dedim. Zeynep biraz daha düşünüp düşündüğü şeyi ölçüp tarttıktan sonra bize dönüp heyecanla " Sanırım bir günlüğüne koroyu asabilirim. " dedi. Derin'le ikimiz ilk birbirimize sonra tekrar Zeynep'e baktık. Derin lafa atılıp
" Ne yapacaksın ki? " diye sordu. Zeynep kaşlarını kaldırıp Derin'e baktı " Bak kardeşim. Sen iyi değilsin o yüzden bu gece klübe gidiyoruz. " dedi. Klüp kısmını Arda'nın duyması ihtimaline karşı fısıldayarak söylemişti.
Bahsettiği klüp burdan bir kilometre uzaklıktaydı. Sahibini tanıyorduk. Bizim sınıftan Mira'nın babasıydı.
Mira, sessiz sakin bir kızdı. Sarı, kısa saçları, yeşil gözleri vardı. Okuldan çoğu zaman erken çıkardı. Buna bağlı olarak bazı dersleri kaçırsa da notları iyiydi. Babasından hiç bahsetmezdi. O yüzden babasıyla ilgili pek bir şey bilmiyordum.
Sonunda başımı kaldırıp elimi koltuğun kenarına vurarak " Kabul. " dedim. " Bu akşam o klübe gidiyoruz. " diye ekledim. ( Klüp kısmını ben de fısıldayarak söylemiştim. Arda'nın bu işe burnunu sokmasını istemiyorduk. ) Zeynep'e baktım. Sırıtıyordu. İkimiz de başımızı istemsiz bir biçimde Derin'e çevirdik. Gözleri hafif yaşlıydı. Yere bakıyordu. Ama yine de " Kabul. " diye fısıldadı. ( Kabul etmesinin ona faydası olacaktı. Çünkü aklımda minik bir plan vardı. )
Arabaya bindik. Sürücü koltuğunda ben vardım. Arda'yı okulla ilgili bir proje için arkadaşlarımızla buluşacağımıza biraz zor ikna etmiştik. Ama yine de kanmıştı. Arabayı çalıştırdım. Park yerinden çıktım ve akıl almaz trafiğin içine girdim. Zeynep ve Derin'e dönüp " Trafiğe bakılırsa bu akşam burdayız! " dedim. Derin başını Zeynep'in dizine dayamıştı. Ne düşündüğünü bilmiyordum ama tahmin edebiliyordum. Ya ailesini ya da Ömer'i düşünüyordu. Ya da benim bilmediğim başka bir şeyi.
Yeşil ışık yandığında Zeynep'in metal-mavi Jeep'inden ( Arabasını sevmemin nedenlerinden biri de *Stiles'ın arabasına
benzemesiydi. ) intikam almak istercesine gazı kökledim. Bunu yapmamla birlikte Zeynep'in elini omzumda bulmam bir oldu. Bana doğru eğilip kulağıma " Dostum! Bu bir arazi aracı! Profesyonel yarış arabası değil! " diye bağırdı. Aynadan ona bir bakış attım ve dediklerine uyacakmışım gibi yaparak yola devam ettim.( * Teen Wolf'taki Stiles Stilinski )
***
Klübe geldiğimizde klübün yanındaki bir sokaktan girdik. Zeynep sürekli neden böyle bir şey yaptığımı soruyordu ama ona cevap vermiyordum. Vermeyecektim! Sokaktaki bir otoparka arabayı bıraktım ve gece klübünün arka tarafına, çoğu kişinin bilmediği bir merdivene doğru yürümeye başladım. Merdivenin başına geldiğimizde. Telefonumu çıkardım ve Ömer'e mesaj attım. Mesajıma yanıt vermesiyle gri, metal merdivenin altından çıkması bir oldu. Yüzümde istemsiz bir sırıtma belirdi. Yaptığım plandan memnundum. Ama neden burada olduğuyla ÖZELLİKLE neden Derin'in de burada olduğuyla ilgili herhangi bir fikri yoktu. İkna etmek baya zor olsa da onu buraya gelmesi için ikna etmiştim ama çağırma nedenimi söylememiştim.
O ve Derin şaşırmış gözlerle bana bakarken ilk Ömer'e sonra Derin'e döndüm ve " Bize Zeynep'le merdivenin çıktığı kapıyı açmaya çalışacağız. Siz ise burada kalıyorsunuz! Konuşacak bir meseleniz var. " dedim ve merdivenleri çıkmaya başladım. Merdivenin sonuna geldiğimde metal parmaklıkları tutup aşağıya baktım. Hâlâ sırıtıyordum. Zeynep gelene kadar konuşmalarını duymaya çalıştım. İkisinin yüzünde de gereksiz ve sinir bozucu bir resmiyet vardı. Birbirlerine, sanki aralarında hiç bir şey olmamış gibi bakıyorlardı. En azından görebildiğim kadarıyla Derin öyleydi. Ömer'in yüzü ise daha çok bir şeye pişmanmış gibiydi. Eğer gerçekten öyleyse, bu pişman olduğu şeyin buraya gelmiş olması mı olduğunu merak ediyordum.
Tam dirseğimi metal parmaklığa dayayıp yanağımı da dirseğimi dayadığım elime koyduğum sırada Zeynep merdivenlerin sonunda belirdi. Biraz şaşırmış bira da neşeli bir şekilde bana bakıyordu. Kolumdan tuttu ve beni parmaklıktan ayırdı. Karşıma geçip, " Ömer'i buraya gelmesi için nasıl ikna etmeyi başardın? " diye sordu. Parmaklıklara bakmayı bırakıp ona döndüm " Baya zor oldu... Ama başardım işte. " dedim ve güldüm. Şimdi o da gülüyordu. " Neyse, " diyip cebimden, sakladığım anahtarı çıkardım ve tekrar Zeynep'e baktım. Bir bana bir de elimdeki anahtara bakıyordu. Bir şey söylemesine fırsat vermeden anahtarı merdivenin sonundaki ( aslında yangın çıkışı olan ) kapıya soktum ve çevirdim. Kapı yağ gibi kayarak açıldı. Kapıyı ayağımla tuttum ve anahtarı tekrar cebime soktum, Zeynep'e döndüm. Bir şey söylemesini bekliyordum ama o tek kelime etmeden kapıdan geçti ve aşağıya inen merdivenlere yöneldi.
Bu kapıyı seçmemin nedeni, arabayla klübün önünden geçerken kapıdaki korumaları görmemdi. Kimliklere bakıyorlar ve on sekiz yaş üstündekileri alıyorlardı. Hepimiz on sekiz yaşındaydık. Tabii Ömer hariç. O okula bir sene erken başlamıştı o yüzden henüz on yedi yaşındaydı. Aslında bunu bir kaç yakın arkadaşı dışında kimse bilmiyordu. Hatta Derin'in bile bildiğini zannetmiyordum. Bir kaç dakika boyunca kapıda dikildikten sonra aşağıya, Ömer ve Derin'e baktım. Gördüğüm karşısında bir zafer kazanmış edasıyla Zeynep'i çağırdım. O da ikisinin birbirlerine sarıldıklarını görünce benim hissettiğim duyguyu hissetmiş olacak ki gülmeye başladı. Kapıyı açık bıraktık ve içeri girdik.
***
Merdivenlerden indiğimizde her yerde yanıp sönen ışıkları ve çılgınca dans eden binlerce insanla karşı karşıyaydık. Zeynep'e bakıp derin bir nefes aldım. O da bana bakıyordu. Cebimdeki anahtarı yokladım ve kalabalığın içine daldım. İnsanların arasından geçerken arada Zeynep'e bakıyordum. İstemeyerek de olsa arkamdan geliyordu. Uzun boyundan dolayı eğilebileceği kadar eğilmişti. Açıkcası gülünecek durumdaydı ama benim de halim onunkinden pek farklı olmadığı için gülemiyordum.
İçki verilen barın yanına vardığımda boş bir bar taburesine kendimi attım. Biraz soluklanınca Atahan'ı aramaya başladım. Ayağa kalkıp barın etrafına bakmaya başladığım sırada Zeynep yanıma geldi. Yüzü kıpkırmızıydı. Gözlüğü biraz eğilmişti. Elimi uzatıp gözlüğü düzeltirken Atahan belirdi. Belinde siyah bir önlük bağlıydı. Kahverengi gözleri " Burada ne arıyorsun? " dercesine bana bakıyordu. Açık kahve saçları gözünün biraz üstüne düşüyordu. Bana öyle bakmasını boşverip ona anahtarı uzattım ve " Teşekkürler. " diye fısıldadım. Gülümsedi ve anahtarı alıp işine devam etmeye koyuldu. Zeynep'e döndüğümde bana bakıyordu ona sırıttım ve " Ne var? " diye sordum. Hâlâ gülüyordum. Zeynep, yüzünü benden ayırıp az önce indiğimiz merdivenlere bakarak " Dostum o da kimdi? " diye sordu. Şimdi neden öyle baktığını anlamıştım. Ona dönüp " İlk başta o değil Atahan. " dedim. Bana dönüp " İyi peki. Atahan da kim? " diye sordu. " Benim çocukluktan arkadaşım. Anneannemin sitesinden. Aslında iyi çocuktur. Tıp fakültesinde okuyor. Eskiden baya zenginlerdi. Şirketleri falan vardı. Ama sonra şirketi sattılar. Atahan da ailesine yardım için burada çalışıyor. Ömer'i buraya sokamayacağımızı bildiğim için ondan anahtarı istedim. Merak etme, iyi çocuktur birine söylemez. " diye açıkladım. Son kısmı fısıldayarak söylemiştim. Zeynep tekrar bana dönüp " Hoş çocukmuş. Nasıl olurda bununla çıkmazsın? " dedi. Umursamaz bir şekilde gözümü merdivenlere diktim ve " Sevgilisi var. " dedim. " Aslında -dı. Vardı.
Ayrılmışlar. " diye ekledim. O sırada Derin ve Ömer içeri girdi. Ömeri'in eli Derin'in belindeydi. Mutlu görünüyorlardı. Sonsuz insan kalabalığının içine daldılar ve bir kaç dakika sonra yanımızda belirdiler. Onlara gülümsedim ve kapıyı kapatıp kapamadıklarını sordum. Ömer,
" Kapattık. " dedi ve Derin'e kaçamak bir bakış attı. Derin ve Zeynep içki almaya, barın öbür tarafına gittiğinde ise kulağıma eğilip " Teşekkürler. " diye fısıldadı. Bir şey demedim. Sadece gülümsedim ve Zeynep ve Derin'in peşinden gittim. Barmene istediğimiz kokteylleri söyledik ( Derin Ömer için de az alkollü bir şeyler söylemişti ). İçecekleri beklerken Derin bana dönüp
" Teşekkürler. Ama teşekkür etmem sana kızgın olduğum gerçeğini değiştirmez. " deyip gülmeye başladı. Ben de gülüyordum. Bir kaç dakika sonra barmen kokteylleri getirdiğinde hâlâ gülüyorduk. İçkileri önümüze koyup yandaki kırmızılı, mini etekli kıza bakmaya gitti. Biz de içkilerimizi alıp Ömer'in yanına döndük. Ömer bir bar taburesine oturmuş bizi bekliyordu. Derin yanına gidip elindeki kokteyli ona verdi. Ömer de bir yudum aldı. Ben ise içeceğimin yarısına gelmiştim.
İçkilerimiz bittiğinde Derin Ömer'i dans pistine çekiyordu. Ben de Zeynep'e bir bakış atıp onların peşinden gittim. İnsan kalabalığının içinde kendimize bir yer bulup dans etmeye koyulduk. Müzik başta hızlıydı. Herkes deli gibi zıplıyor, dans ediyordu. Ama gittikçe slowlaştı. En sonunda Ömer'le Derin birbirlerine sarılmışlardı. Ben ise onları rahat bırakıp Zeynep'in yanına döndüm. İçimde tuhaf bir his vardı. Sanki... İlk defa... Yalnız hissediyordum. Zeynep'in yanındaki tabureye oturdum. Ellerimi birbirine birleştirip yere bakmaya başladım. Bir kaç dakika öylece oturdum. Yalnızlığın içimi kaplamasına izin verdim. Kalbim bomboş hissediyordu. Yalnızlık iyice içimi sarmaya, kemiklerime işlemeye başladığında birinin elini sırtımda hissettim. Gözlerim kocaman açılmış arkamı döndüğümde Atahan'ı gördüm. Bir açıklama yapması gerektiğini fark etmişti ki " Benim mesaim bitti. Şey... Dans etmek ister misin diye
sorucaktım. Yani. Arkadaşça. Anlarsın ya. " dedi. Başımı salladım ve elimi tutmasına izin verdim. Beni dans pistine çekti ve elini çekinerek de olsa belime koydu. Ben de elimi omuzlarına dayamıştım. Ona bakıyordum. Kahverengi gözleri her zaman ki gibi arkadaşça bakıyordu. On dakika boyunca slow dans ettikten sonra müzik biraz hızlandı. Atahan elini çekti bende elimi geri çektiğimde Derin ve Ömer yanımda belirdi. Derin, biraz daha içki alıp almayacağımı sordu.
" Almayacağım. " diyip Atahan'a teşekkür ettim. Yaptığı, biraz da olsa yalnızlığın biraz uzaklaşmasını sağlamıştı. Zeynep'in yanına gidip
" Ben eve gidiyorum. " dedim. Zeynep
de benimle gelmek istediğini söyledi. Derin ve Ömer biraz daha kalacaklardı. Bizde zorlamadık ve klüpten çıktık.
***
Eve geldiğimde saat neredeyse gece yarısıydı. Çok yorgundum. Zeynep onlara gelmem için ısrar etse de eve gitmemin daha iyi olacağını düşünüp reddettim. Kapıyı açtığımda burnuma o güzel koku geldi. Anımsıyor ama çıkaramıyordum. Kapıyı kapatıp kokuyu içime çektim. Ciğerlerime dolduğunda kokuyu, benden bir parça gibi hissettim. Ayakkabılarımı çıkarttım ve kendimi odama attım. Bu kokuyla her karşılaştığımdaki gibi odamda daha yoğun daha güzeldi. Gözlerimi kapattım ve kokuyu daha çok içime çektim. Gitmesini istemiyordum. Benle kalmasını istiyordum. Işığı açtım ve yerde siyah bir şapka gördüm. Yere eğilip şapkayı elime aldım. İçine baktım ama içinde bir şey yoktu. Belli ki o adamın şapkasıydı. Tam benim evime girmekten vazgeçtiklerini düşündüğümde yeniden ortaya çıkmışlardı. Dişlerimi birbirine bastırdım. Ağlamamak için kendimi zorluyordum. Ama ağlamak istemiyordum... Şapkayı burnuma götürdüm. Kokladım. O güzel kokuydu. Şeker gibi bir koku... Şeker... Birden bire beynimde bir ampül yandı. Bu onun kokusuydu. Bu Kaan'ın kokusuydu. Yaşıyordu. Ölmemişti. Ama nasıl olabilirdi ki bu? Ceseti görmüştüm. Ya da ona benzeyen birinin cesetini görmüştüm. Ayağa kalktım ve şapkayı askıya astım. Post-it lerin yanına gidip, 8- Kaan'ın şapkası. Yazdım. Üstümü değiştirdim ve ışığı kapattım. Penceremin önüne geçip aya ve benden daha az yalnız olan yıldızlara baktım. Gözlerimi kapattım ve onu tekrar görebilmeyi diledim. Tekrar yanımda olmasını, tekrar dibimde oturmasına rağmen bana yaşattığı, yaşatabildiği yalnızlık duygusunu yaşatmasını diledim. Tekrar dalga geçmesini, tekrar vurmasını... Acınılacak durumdaydım ama yine de diledim. Tekrar ve tekrar. Gözlerimi açtım ve aya son bir defa bakıp yatmaya gittim. Yorganı üstüme çekip kendimi uyumaya zorladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İsimsiz Aşk
أدب نسائي" Git! " diye bağırdım karşımdaki çocuğa. Bağırmaya çalıştım belki de. Sesim o kadar güçsüz çıkmıştı ki, daha çok ölüyor gibiydim. Gözlerine son bir defa baktım. Beni kandıran, yalan söyleyen gözlere. Kendi zindanında yaşarken, benim hayatımı da hat...