Okula hazırlanmıştım. Anahtarımı, telefonumu çantama koydum ve kapıyı çektim. Merdivenlerden inince o arabanın yine orada olduğunu gördüm. İçimden arabanın üstüne bir not bırakmak ya da sokağa çıkıp
" BU ARABANIN SAHİBİ KİM? " diye bağırmak geliyordu. Ama bunları yapmak yerine daha mantıklı bir şey yapmaya karar verdim. Siyah arabanın yanında duran kendi, beyaz arabamın sürücü koltuğuna geçtim. İyice aşağıya doğru eğildim ve beklemeye başladım. Bir gün okulu asmaktan bir şey olmazdı. Bekliyordum fakat arabanın sahibi gelmemekte direniyordu. En sonunda siyah şapkalı o adam geldi, arabaya bindi ve arabayı çalıştırdı. Saçları yine görünmüyordu. Hızlıca park yerinden çıktı ve yola koyuldu. Ben de ardından onu takip etmeye başladım. Nereye dönerse oraya dönüyor, nerden geçerse ordan geçmeye çalışıyordum. Olmazdı... Bu sefer, o bilinmeze bu derece yaklaşmışken elden kaçırmak olmazdı. Birden bir makas attı ve bir sokağa girip gözden kayboldu. Kenara çektim ve kendime kızmaya başladım. Salak olmak suçsa hapse atılabilirdim. Neden onu gizlice takip etmek yerine arkasından gitmiştim ki. AH! SALAK KAFAM.
Birden gözüme bir şey çarptı. Sokağın ismi. Fulya Sokak. Bu Kaan'ın en iyi arkadaşı Ömer'in evlerinin bulunduğu sokaktı. Sokağı biliyor fakat evi bilmiyordum. Arabayı çalıştırdım ve okula doğru sürmeye başladım... Tanrım! Kimdi bunlar?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İsimsiz Aşk
Literatura Kobieca" Git! " diye bağırdım karşımdaki çocuğa. Bağırmaya çalıştım belki de. Sesim o kadar güçsüz çıkmıştı ki, daha çok ölüyor gibiydim. Gözlerine son bir defa baktım. Beni kandıran, yalan söyleyen gözlere. Kendi zindanında yaşarken, benim hayatımı da hat...