Okula vardığımda çoktan ders başlamıştı. Çantamı ve montumu asıp kendi sırama geçtim. Genel olarak ders başarısı yüksek bir öğrenciydim. Dersi derste dinler, iyi anlardım. Ama bu günlerde hiç bir şey anlayacak durumda değildim. Kafam sadece o çocuğun kim olduğunu sorguluyordu. Şapka yüzünden saçlarını görememiştim. O anki telaşımla da yüzüne bakamamıştım. Ama iri ve uzun boylu olduğunu biliyordum. O gün cama tırmanan ve içeri giren çocukla aynı uzunluktaydı. Peki ya cama tırmananlarda onlarsa benden ne istiyorlardı?
Hiç düşmanım yoktu. Çok fazla arkadaşım olmayabilirdi ama düşman edinmeyi sevmezdim. Benden bir şey isteyebilecek birilerini tanımıyordum. Kafam bunlarla kurcalanırken ders bitti. Herkes sınıftan çıktıktan sonra Ebru Hoca yanıma geldi ve iyi olup olmadığımı sordu. " İyiyim. " dedim. Ne diyebilirdim ki? Sevdiğim ve hep seveceğim çocuk öldü, tanımadığım kişiler evime giriyor ve ben de bir katil bulmaya çalışıyorum diyemezdim ya. Bir süre daha bana baktı. Tatmin olmamış gibi bir hali vardı. Sonra tekrar konuşmaya başladı. " En başarılı öğrencilerimden biri sensin. Okullararası bir yarışma var. Bizim okulumuzu temsil etmesi için seni ve iki tane arkadaşını daha seçtim. Birlikte çalışacaksınız. İki hafta süreniz var. Bu süre içerisinde enerji kullanımını düşürmek için bir proje tasarlayacaksınız. Katılmak istemezsen anlarım. Ama sana güveniyorum. " Ebru hocayı dikkatle dinledim. Gerçekten güzel, genç bir kadındı. Sarı, dalgalı saçları omuzlarına geliyordu.
Konuşmasını bitirince katılmaktan memnun olacağımı söyledim. Belki bu proje biraz kafamı dağıtmaya yardımcı olabilirdi. Ama... BELKİ yardımcı olabilirdi.
***
Koridora çıktım. İnsanlar gülüp konuşuyorlardı. Begüm bir köşeye oturmuş kitap okuyordu. Gerçekten iyi hissetmiyordum. Bahçeye çıktım. Kaan'ın öldüğü, bir zamanlar kan olan duvara baktım. Boyanmıştı. Duvara doğru yürüdüm. Ve yere oturup sırtımı duvara dayadım. Başımı ellerimin arasına aldım ve alnımı dizlerime dayadım. Göz yaşlarımın beni terk etmesine izin verdim. Sarı saçlarım omuzlarımın altına kadar uzanıyordu. Onu düşünüyordum. Mavi-yeşil gözlerinin bana bakmasını istiyordum. Sesini anımsıyor daha çok ağlıyordum. Kokusunu duyuyordum. Onun parfüm kokusunu. Gerçekten güzel bir koku olduğunu anımsıyordum. Sanki... Sanki şeker kokusu gibiydi ama daha erkeksiydi. Beynim bana oyun oynuyor olmalıydı. Gözlerimi kapattım ve kokuyu içime çektim. Onun kokusunun temiz havayla karışımı ciğerlerimi yakmıştı. Aklıma onunla geçirdiğim anılar geliyordu. Üzülüyordum... Hâlâ ' anılarımız ' diyemediğim için üzülüyordum... Aklıma ortaokulda üniformama tebeşir tozu sürmesi geliyordu. Öldürdüğü sinekleri masama atıp bana piçimsi bir şekilde sırıtırdı. Zoraki de olsa bende ona gülerdim. Böyle şeyleri gerçekten takmıyordum. Ama... Kabul etmek gerekirse bazen gerçekten sinir bozucu oluyordu. Ben bunları düşünürken yanıma biri geldi. Kafamı kaldırıp ona baktığımda Ömer'i gördüm. Bana bakıyordu. Bir şey demedi ve yanıma oturdu. Bir kaç dakika sonra bana baktı. Ben de ona bakıyordum. Bu tuhaftı. Birbirimize bakmamız değil onun yanımda olması tuhaftı. Ayrıldıktan sonra pek bir muhabbetimiz olmamıştı. Bana acıyor gibi bakıyordu. Ağzını açtı, açmasıyla kapaması bir oldu. Sanki söyleyecek söz bulamıyor gibiydi. Hayır... Hayır. Bir şey söylecekmiş fakat söyleyemiyormuş gibiydi desem daha doğru olur sanırım. Sonunda bana bakmayı kesti ve duvardan da destek alarak ayağa kalkıp uzaklaştı. Ben bir kaç dakika daha orada kaldım. Sonunda zoraki bir şekilde ayağa kalktım ve sınıfa gittim. Çantamı topladım ve okuldan çıktım. Arabaya atladım. Sabah o siyah arabanın girdiği sokağa girdim ama devamını getiremiyordum. Acaba nereye gitmiş olabilirdi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İsimsiz Aşk
Chick-Lit" Git! " diye bağırdım karşımdaki çocuğa. Bağırmaya çalıştım belki de. Sesim o kadar güçsüz çıkmıştı ki, daha çok ölüyor gibiydim. Gözlerine son bir defa baktım. Beni kandıran, yalan söyleyen gözlere. Kendi zindanında yaşarken, benim hayatımı da hat...