Eve geldiğimde saat 17:00'di. Çalışma masama oturdum ve bir süre
post-it'leri seyrettim. Sonra bir kağıt çıkardım. Müzik açtım ve çizmeye başladım. Kağıdın etrafına boş boş şekiller çiziyor ve bununla tatmin oluyordum. Bir saat kadar sonra sıkıldım ve Derin'i aradım. Kaan konusuna hiç girmedi. Belli ki beni üzmek istemiyordu. Yarım saatlik uzun ama bizim gibi insanlar için bi o kadar da kısa bir konuşmadan sonra telefonu kapattık. Derin'le konuşmak beni rahatlatıyordu. Komikti. Birbirimize sürekli espiriler yapar sonra da saatlerce salak salak gülerdik. Saate baktığımda 18:40'dı. Mutfağa gittim. Kendime bir sandviç yaptım ve yemeye koyuldum. Tam bitirdiğimde kapı çaldı. Tabağı tezgaha bıraktım ve kapıyı açtım. Karşımda Derin vardı. Açıkcası pek şaşırmamıştım. Konuşurken sesimin stresli ve yorgun olmasına telaşlanmış olmalıydı. Hemen lafa atılıp gülen bir yüzle alışverişe çıkıp çıkmak istemediğimi sordu. Bu fikre hayır demek zordu o yüzden kabul ettim. Hem biraz kafam dağılırdı. Onu içeri aldım ve üstüme bir şeyler giymeye odama gittim. Dolabımı açtım ve üstüme siyah bir Jean ve beyaz bir gömlek geçirdim. Aşağıya indiğimde Derin çoktan ayaklanmıştı bile. Lacivert spor ayakkabılarımı giydim ve yanıma kredi kartım ile telefonumu aldım. Bu Jean'i o gün Zeynep'le çıktığımızda almıştım. Gerçekten çok güzeldi. Bu sefer Zeynep'le gittiğimizin aksi yönüne gitmeye başladık. Bu yolda geçen günkinin aksine spor mağazaları yerine daha şık mağazalar vardı. Tam üçüncü mağazayı geçmiştik ki Derin vitrinde deri bir ceket olan bir mağaza gördü. Kolumdan tuttu ve beni içeri doğru itekledi. " Yardımcı olabilir miyim? " diye soran adama gülen bir yüzle " Şu vitrindeki deri ceketin arkadaş için olanı var mı? " diye sordu bir yandan da kafasıyla beni işaret ederek. Adam " Hemen bakıyorum. " dedi ve ortadan kayboldu. Aslında o an olanlarla ilgilenmiyordum. Aklımda siyah araba vardı. Arabayı görememiştim. Belki de peşimi bırakmışlardı. Boşverdim ve adamın getirdiği deri ceketi üstüme geçirdim. Gerçekten hoştu. Tam benim tarzımdı. Fiyatını sorduk. Adam 150 TL olduğunu söyledi. Çok beğenmiştim. Fiyatı çok ucuz olmasa da böyle bir ceket için pahalı da değildi. Kasaya gittim tam parayı ödeyecekken Derin nakit çıkarıp adama uzattı.
Adam parayı alırken " Torbaya koyayım mı? " diye sordu. Gerek olmadığını söyledim ve mağazanın kapısına doğru ilerledim. Derin de peşimden beni takip etti. Ceketin etiketini kopardım ve çöpe attım. Ona kızgındım. Tatlı bir kızgınlık. Neden parayı o ödemişti ki sanki?! Ona şakadan bağırdım. Sonra da gülmeye başladık.
Mağaza gezmekten çok yürüyüş yapmış gibiydik. Eve döndüğümüzde elimizde sadece üç tane poşet vardı. Benim olanları odama götürdüm ve Derin'e aç olup olmadığını sordum.
" Aç değilim, " dedi, L koltuğun başına oturmuştu. Ben de yanına oturdum. Eve gelince yine bunalmıştım sanki bütün sıkıntılar yine beni bulmuştu. Konuşmak istemiyordum. O da bunu anlamış olmalı ki gitmesi gerektiğini söyledi. Onu uğurladım ve odama gidip çizdiğim resme devam etmeye başladım ( pardon resim mi demiştim şekiller demeliydim ).
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İsimsiz Aşk
Literatura Feminina" Git! " diye bağırdım karşımdaki çocuğa. Bağırmaya çalıştım belki de. Sesim o kadar güçsüz çıkmıştı ki, daha çok ölüyor gibiydim. Gözlerine son bir defa baktım. Beni kandıran, yalan söyleyen gözlere. Kendi zindanında yaşarken, benim hayatımı da hat...