AŞK- Tamam, itiraf ediyorum!

198 5 0
                                    


Akşam ezanı okurken, akşam karanlığı sokağımın tabanına çöreklenirken, Yenişehir'deki evime vardım. Gülmekten başımda ağrılar oluşmuştu. Çenem istençdışı kasılmalardan dolayı ağrıyordu. Yaz tatilinin verdiği bütün gün evde pinekleme hakkı yüzünden hamlanmış olan bedenim, dışarıya çıktığı için yorulmuştu. Tamam, itiraf ediyorum! Bugünlerde asosyal bir kişiliği kendime sırdaş edindiğimi kabul ediyorum.

Annem beni önlüklü bir şekilde kapıda karşıladı. Tam zamanında geldiğimi söyleyerek on dakika içerisinde yemek masasında bulunmamı salık verdi.

Sevgili hamarat annemi mutfağa uğurlarken kıraathaneden bozma çay bahçesinde içtiğim zift karası çayların ödülü olan dolmuş mesanemi boşaltmaya koştum.

Dakikalar sonra yemek masasındaki her zaman oturduğum sandalyeye kuruldum. Annem mutfakta yine harikalar yaratmıştı. Tavuk etlerinin süslediği pirinç pilavı ve kuzu etiyle pişirilmiş enfes kuru fasulye... Geleneksel Türk yemeğinin zirve noktası...

Babamla yaptığım kısacık sohbetin hemen akabinde krallığımın en güzel kalesi olan odama çekildim. Odam benim, biricik odam... Zamanımın neredeyse tamamını geçirdiğim nadide uzayım... Beni uçsuz bucaksız iklimlere taşıyan devasa çekim alanım...

Ne dersiniz? Size birazcık ondan bahsedeyim mi? Ne de olsa onun da tanınmaya hakkı var.

Büyük ekran bir monitörün yanında duran devasa bir televizyonum var ve bu televizyonda HDMI kablosu sayesinde bilgisayarıma bağlıdır. İkisi birlikte kardeş kardeş bilgisayar masamı süslerler. Kıyıda köşede saklı yüzlerce dvd'im ve dört bir yanımı sarmalayan yedi yüzün üzerinde kitabım da cabası... Sizin anlayacağınız kitaplardan oluşan kocaman bir cennet... Kendimi odamın içindeyken öylesine yüce bir güçle sarmalanmış hissederim ki, verdiği güveni anlatmak için yeryüzündeki en büyük diller bile yetersiz kalır. Kitaplığım, çalışma masam, yatağım ve elbise dolabım koyu kahverengidir. En sevdiğim renk... Zaten başka bir renge iltimas geçmem. Kahverengi benim için en güzel renktir.

Bilgisayarımı açarak karşısına kuruldum. Son zamanlarda büyük bir sükse yapan bilgisayar oyunlarından biri monitörümün ekranından bana göz kırptı. Yarım saatlik bir 'Halo - Combat Evolved'in hiç kimseye zararı olmaz. Bir Spartan olarak Cortana'nın yardımıyla kütüphanede ilerledim. Plazma el bombalarını ve silahlarını kullanıp birkaç Elit ve Grunt avladım.

Hayatım değişmek üzereydi. Etrafıma ördüğüm kalın duvarlar yıkılmanın eşiğindeydi. Daldığım o güzel uykudan sarsılarak uyanıp bambaşka bir diyara uçmak üzereydim. Hem de bir rüzgarın sırtında, kanatlarım olmadan... Siz buna kurtuluş, göğe yükseliş ya da aşka düşüş diyebilirsiniz. Başıma neyin geldiğini bilen ben ise cehennemlerden cehennem, ateşlerden ateş, ölümlerden ölüm beğenmek diyeceğim. Kusura bakmayın. Lafı dallandırıp budaklandıracak değilim. Yandım dostlar, hem de kağıttan yapılan ve yangına doğru sürüklenen bir gemi içerisinde... Yanmanın şiddeti ise ruhumdaki yaralarda saklı, oraya bakmanız yeterli...

Aşık olmak üzereydim. Aşka düşüp etrafımdaki insanları ikinci plana atmak üzereydim. Bir kamyon farına yakalanmış Kanada geyiği gibiydim. Işığı bulmuş bir güve gibi elektriksel bir tuzağa çekiliyor da olabilirdim. Bilmiyorum, dedim ya, bilmiyorum. Bu daha çok nereden baktığınıza bağlı... Bardağın boş tarafını görmeyi adet edinen aklım, aşka düşmeyi her zaman böyle tanımlayacak maalesef.

Neyse şimdilik bu söylemleri bir kenara bırakarak yatağıma kıvrılıp, bir kitap okuyayım. Şu saatte bir adet Dean Koontz kitabı ne iyi giderdi ya da Peter Straub şaheseri...

Geceler hiç ummadığım kadar kısa ve gündüz bir o kadar uzun... Birazdan kaçıp gidecek olan ay bile biliyor bunu. Temmuz dediğin öyle bir ay...

Bir X-Files bölümü izlerken uyuyakalmayacağımın garantisini de veremiyorum dostlar.

Yarın büyük gün!

Çünkü Ayşe'yle tanışacağım.






AŞK ve ÖLÜMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin