Gözlerimi açmadan önce burnuma hastane kokuları doluştu. Bin bir çeşit ilacın ve hijyenin kokusu... Beyaz tavandan sarkan ışık adeta gözbebeklerimi kanattı. Bir yerlerde doktorun birini çağıran hastane anonsu kulağıma hücum ederken, doğrulmaya çalıştım ama ne yazık ki bunu başaramadım. Bedenim bir külçe gibiydi, üzerine uzandığım yatak bütün gücüyle beni yerçekimine mağlup ediyordu. Duvardaki saat akşamın dokuzunu gösteriyordu.
İnledim.
Derin derin nefes alarak bütün gücümü toparladım ve konuşmaya çalıştım. Bu çaba maalesef fısıltıdan öteye geçemedi. Yapacağım hiçbir eylemin işe yaramayacağını düşünerek beklemeye karar verdim. Sonuçta burası hastaneydi. Hastabakıcılar muhakkak beni kontrol etmeye geliyorlardı. Üzerimdeki kıyafete bakılırsa kendi kendime tuvalete gidebildiğim söylenemezdi.
Ailem neredeydi? Kardeşim Musa'yı bilmem ama annem ya da babam beni burada bir hastane odasında yalnız bırakacak değillerdi.
Hem ben neden hastanedeydim ki?
Ne olmuştu da buraya düşmüştüm ki?
Hatırlamaya çalıştım, kısa süre içerisinde bulanık olan zihnim anılarımın yüzeye sürüklenmesi sonucu netleşmeye başladı.
Mezuniyet gecesini anımsadım. Ayşe ile dans edişimi, Emrah'ın Sema'yı güldürmek için yaptığı maymunlukları, kampüsten arabayla ayrılışımızı hatırladım.
Sonra...
Kafamı zorladım. Beynim kafatasımın içerisinde kalmaktan sıkılmış gibi bir bomba olmaya özenip adeta patladı.
Yolda karşımıza bir köpek çıkmıştı ve ben o mendebur hayvana çarpmamak için direksiyonu kırmak zorunda kalmıştım. Araç bereket versindi ki sadece bir kez takla atmıştı ve sonra da nalları diken bir at gibi tekerlekleri gökyüzünü işaret ederek birkaç saniye asfaltı çizmişti.
Sonra...
Kırılan kemiklerim...
Hayır, hayır, mevzu bu değildi. Kırılan kemiklerimin bir önemi yoktu. Hatırladım.
Köpeğe çarpmadın değil mi?
Kahrolası köpeğe çarpmadım! Ona çarpmak yerine vücudumuzdaki kemikleri kırmayı tercih ettim!
Olsun, ziyanı yok! Bir hayat bir hayattır! Varsın kırılan tek şey kemiklerimiz olsun!
"Ayşe!" demeye çalıştım ama maalesef dudaklarımın arasından sadece bir fısıltı kurtuldu. Ağrıyan kaslarım yatakta doğrulmama engel oldu. Bir kez daha kendimi zorlayarak yataktan kurtulmaya çalışırken hemşire çıkageldi.
"Uyanmışsın!" dedi gülümseyerek. Telaşlı bir şekilde koşturarak üzerime abandı. "Kalkmaya çalışma!" diye uyarıda bulundu.
Ağrıyan başım adeta konuşmama mani oldu.
"Ayşe?" dedim.
"Kim?" diye sordu anlamsız gözlerle.
"Ayşe?"
"Onu tanıyan kişi ben değilim delikanlı, ben uyandığını ailene bildirmek için birazdan telefona koşturacak kişiyim!" diyerek dışarıya fırladı. Cevabımı beklemedi bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK ve ÖLÜM
RomanceAh zavallı yüreğim Sen bir nehir gibi ağlamaya niyetlenmişken O sırça kulelerde altın işlemeli kuş tüyü yataklarda sabahladı. Sen uğruna ölümlerden ölüm beğenmişken O cennet bahçelerinde sensiz dünyaların seyrine daldı. Artık onun yeri ucuz kitapla...