"Arkadaşın haklı delikanlı!" dedi kuyumcu en sevecen ve en babacan tavrıyla. "Şimdi pahalı bir yüzük almana gerek yok!"
İnat edip:
"Ama ona en güzel yüzüğü almak istiyorum!" dedim.
Emrah sırtımı hafifçe tokatlayıp:
"Yine alırsın merak etme! Daha söz, nişan ve nikah yüzüğü alacaksın! O yüzden aklını başına devşir ve benim dediğimi yap, gösterişli, güzel ve orta pahalılıkta bir yüzük al!" dedi. Son derece sakin görünmeye çalışıyordu ama inatçılığım anlaşılan onu deliye çevirmişti.
Emrah'ın sözlerinden sonra kuyumcu yeniden atağa çıkarak:
"Sen bu yüzüğü al! Daha sonra çok daha güzelini alırsın delikanlı!" dedi.
Çaresiz kabul ettim.
Yaşlı kuyumcu yüzüğü paket yaparken telefonum çaldı. Emrah'ın 'Kim arıyor' bakışı altında cevap verdim.
"Ayşe!" dedim. "Bu ne güzel sürpriz?"
"Neredesin aşkım?"
"Emrah'la dolaşmaya çıktım bugün!" dedim.
"Emrah mı? Ne güzel, neredesiniz şimdi? Biz de Sema ile dışarıya çıkacaktık!" dedi son derece neşeli bir ses tonuyla.
"Biz şu anda Haşimiye Meydanı'nın yakınındayız!" dedim Emrah'a göz kırparak.
"O zaman orada bekleyin." diyerek şakıdı Ayşe. "Balıklıgöl'de buluşalım, birer kahve içip balıklara yem atarız!"
Emrah'a bizimle buluşmak istediklerini söyledim. Emrah başıyla da onaylayınca:
"Nerede buluşalım hayatım? Balıklıgöl'ün girişindeki otobüs durağı uygun mu?" diye sordum.
"Evet, uygun!" diyerek sözlerimi onadı sevgilim. "Yarım saat içerisinde oradayız."
Telefonu cebime sıkıştırırken adamın yüzüğü paketlenmiş bir şekilde bana uzatışına şahit oldum. Diğer cebimdeki paraları tezgaha koymadan önceden gerekli olan kadarını sayarak ayırdım. Adam parayı alıp sayarken yüzüğü cebime yerleştirdim.
"Hayırlı uğurlu olsun evladım, Allah mesut etsin!"
"İnşallah dayı!" diyerek gülümsedi Emrah.
Birlikte kapalı çarşıdan çıkarak Kuyumcular Çarşısı'nı arkamızda bıraktık. Balıklıgöl'e yolculuğumuz sadece üç dakika sürdü. Onları beklerken Emrah'la sohbet ettim. Sohbetin en koyu yerinde ise sevgilim çıkageldi. Üzerinde çiçek desenli bir vazo etek vardı. Yan tarafındaki cepleri fermuarlıydı. Dizlerini örten bu eteğin rengi ise? Sorulur mu dostlar? Tabii ki kahverengiydi. Eteğin üstünde ise kollarını açıkta bırakan geniş yaka triko bluzlardan birini giymişti. Bu krem rengi bluzun içerisinde tam bir meleği andırıyordu.
Gülümseyerek:
"Bekletmedik umarım!" dedi koluma girerek.
"Sizin göreviniz bekletmek değil miydi?" diyerek espriyi patlattı Emrah.
Sema kıs kıs gülerek:
"Senin konuşman bile hata!" dedi. "Lütfen mümkünse dün beni neden görmeye gelmediğini açıklamak için biraz düşün!"
"Öyle mi yapmışım?" diye sorarak gözlerini devirdi Emrah. Çakallık peşinde olduğu her halinden belliydi. "Allah belamı vermesin! Ciddi mi söylüyorsun? Sensiz yirmi dört saat! Bu mümkün mü Sema?"
"Evet, mümkün!" diyerek delici gözleriyle Emrah'ı süzdü Sema.
"Ah hatırladım!" dedi aniden Emrah. "Seni aramadım çünkü özlemek istedim hayatım!"
Emrah işte! Her zamanki ukala, başıboş, sevilesi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK ve ÖLÜM
RomanceAh zavallı yüreğim Sen bir nehir gibi ağlamaya niyetlenmişken O sırça kulelerde altın işlemeli kuş tüyü yataklarda sabahladı. Sen uğruna ölümlerden ölüm beğenmişken O cennet bahçelerinde sensiz dünyaların seyrine daldı. Artık onun yeri ucuz kitapla...