Birkaç dakika sonra Emrah'ın çok iyi bildiği, hatta gözü kapalıyken bile gidebileceği adresteydim. Kapının önünde zili çalarken, Allah'a yalvararak beni bu durumdan kurtarması için dua etmekteydim. Unutmadan, kalp krizi geçirmekle de meşguldüm.
Kapıyı adam öldürmüşüm gibi yüzüme bakan Sema açıverdi.
"Seni şu anda gebertmek istiyorum!" dedi yumruklarını sıkarak.
"Sevgilini al başımdan!" dedim Emrah'a dönerek. "Zaten yaptığım kabahat beni yeterince agresif yapmış durumda, daha fazlasını kaldıramayabilirim!"
Emrah aramızdaki gerilimi fark etmiş olacak ki Sema'nın koluna yapıştı:
"Gel hayatım! Seninle salona geçelim!"
Evdeki üçüncü kişi elimdeki çiçeğe bakıp gülümsedi:
"Ben Hülya!" diyerek kendini tanıttı. "Sana Ayşe'nin odasını göstereyim!"
Bunun çok yerinde bir eylem olacağını söyleyerek Hülya'nın peşine takıldım. Hülya beni kırmızı bir kapının önünde duruncaya kadar yürüttü. İçeriye girip girmeme konusunda küçük bir kararsızlık yaşasam da kendime bu dakikadan sonra geri dönüşün olmayacağını vurguladım.
Kendimi bir idam mahkumu gibi hissederek kapıyı çaldım.
Ağlamaklı bir ses içeriden bana:
"Yalnız kalmak istiyorum!" dedi.
Son derece üzgün bir şekilde:
"Ayşe, benim!" dedim. "Ömer!"
Bekledim.
Kapının açılması neredeyse bir asır sürdü. Oysa geçen zaman birkaç saniyeden fazla değildi. İçeriye girerek elimdeki orkideyi ağlamaktan şişmiş gözlere sahip meleğime uzattım.
"Affet beni!" dedim mahcubiyetten yerin dibine girerken. "Aptallık ettim!"
Ayşe yanağında silinmiş olan gözyaşlarının izi varken:
"Ettin!" dedi. "Hem de en büyüğünden..."
"Üzgünüm!"
"Üzgün olmak yetmiyor Ömer. Birisine şiirler yazıyorsan onu 'seni seviyorum' cümlesinden mahrum edemezsin! Buna hakkın yok!"
Yanağındaki gözyaşı izlerine parmak uçlarımla dokunarak:
"Affet beni lütfen!" dedim. "Bana ne kadar değer verdiğini bilememişim!" bunu söyledim söylemesine ama sonra, bu dediğimin daha büyük bir kabahat olduğuna karar vererek cümlemi düzeltme ihtiyacı hissettim. "Benim için ne kadar önemli olduğunu anlayamamışım!"
Sessizce yüzüme bakmaya devam etti.
"Seni seviyorum Ayşe!" dedim. "Sana aşık oldum ve sensiz bir yaşamı düşünemiyorum!"
Sözlerim onu teselli etmiş, gönlünü kolayca almış olacak ki:
"Bunu telefonda söylemek o kadar zor muydu?" diye sordu. "Sana seni sevdiğimi söylediğimde karşılık olarak ben de seni demek bu kadar güç müydü?"
Mahcup bir ifadeyle Ayşe'nin yanına oturdum.
"Hayır bunu söylemek hiç zor değildi canımın içi ama biliyorsun, bunu söylerken hissettiğim şey de tam olarak bu olmalı!" dedim. "Bu iki kelimeyi birine söylüyorsam onu gerçekten seviyor olmam gerek!"
Bir pot daha kırdığımı anlamam için artık çok geçti.
"Beni sevmiyorsun yani, kastettiğin bu mu?"
Allah'ım şu an şu dakika ölsem, bu benim için gerçek bir kurtuluş olurdu.
Söylemek istediğim şeyle anlatmaya çalıştığım şey bu değildi ki?
"Bu iki kelimeyi öyle basitleştirdi ki insanlar, doğru olsa bile söylendiğinde o muhteşem etkiyi yaratmıyor artık!" diyerek gözlerinin içine baktım. "Şimdi lütfen yüzüme bak ve bana dürüst bir şekilde cevap ver! Gözlerimin içerisinde senin için hissettiğim şeyin adının aşk olmadığını söyle!"
Sessizce yüzüme bakmaya devam etti.
"Daha önce bunu defalarca söylemiş biri olarak söylüyorum, ben sevdiysem sevgimi ifade etmek için ille de 'Seni Seviyorum' cümlesinin arkasına sığınmam. Her hareketimle bunu belli ederim. Ötesi zorla söylenmiş bir cümleden öteye gitmez!"
"Anladım!" dedi yürek dağlayanım. "Şimdi bana 'Seni Seviyorum'u öylesine söylemediğini nereden bileceğim?"
Güzel soruydu. Güzel sorular genellikle güzel cevaplarla evlenirdi. Lafı dolandırıp şeklini şemalini bozmanın alemi de yoktu. Açtım ağzımı yumdum gözümü.
"Halime bak lütfen Ayşe!" dedim utana sıkıla. "Seni sevmiyor olsam burada işim ne? Neden gecenin bir yarısı apar topar elimde çiçekle evine geleyim ki? Neden Sema'nın beni böylesine feci hırpalamasına izin vereyim ki?"
Güldü canımın içi. Güldü neşe kaynağım.
Burnumu daha fazla sürtmek istemediğini, beni dizlerimin üzerinde yalvartmaya niyetinin olmadığını belirtircesine güldü ve daha sonra da vakit kaybetmeden her şeyi tek bir cümleye sığdırdı.
"Sana inanıyorum Ömer!"
İki elini avuçlarımın arasına alarak:
"Seni çok seviyorum Ayşe!" dedim bir kez daha. "Seni her şeyden, herkesten, hatta kendimden bile çok seviyorum!"
Gözlerimin içerisine bakıp bana sarılmayı uygun buldu.
Sarıldım! Saçlarını doya doya koklayıp o güzel yüzünü avuçlarımın arasına aldım.
"Kendine iyi bak sevgilim!" dedim yanaklarını okşayarak. Alnına küçücük bir öpücük kondurarak odasından çıkıverdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK ve ÖLÜM
RomanceAh zavallı yüreğim Sen bir nehir gibi ağlamaya niyetlenmişken O sırça kulelerde altın işlemeli kuş tüyü yataklarda sabahladı. Sen uğruna ölümlerden ölüm beğenmişken O cennet bahçelerinde sensiz dünyaların seyrine daldı. Artık onun yeri ucuz kitapla...