AŞK - Bir de şiir meselesi var!

101 3 0
                                    

23 Temmuz sabahı gözlerimi yeni doğmuş bir bebek gibi açıverdim. Öylesine masum, öylesine tertemiz... Saflığın her türlüsünü bedenimde hissederek sabah güneşine merhaba dedim. Dün gece Ayşe'yle telefonda yaptığım küçük söyleşi ruhumda kasırgalar kopmasına neden olmuştu.

Ona: "Hakikati saklamaya gerek yok canımın içi!" demiştim. "Sen bundan sonra benim için her şey demeksin. Benim tamamlayıcım, benim diğer yarım, hatta bütünüm... Sen olmazsan kocaman bir hiçim!"

"Ben olmazsam diye bir ihtimal yok." demişti canımın içi. "Bundan sonra daima yanında olacağım."

Ne güzel sözlerdi bunlar. Tutulursa ne kadar da mutlu ederdi seveni. Buna yürekten inanarak odamdan çıkıverdim. Pazar sabahıydı. Babam uyanmış ve ekmek almaya gitmişti. Kardeşim yatağında yarı çıplak bir biçimde uyurken horluyordu. Annem mutfaktaydı ve mutfaktan burnuma doğru yağda kızarak yumurtanın cezbedici kokusu ulaşıyordu. Tuvalete gittim, dişlerimi fırçaladım, aynada ıslak yüzüme dakikalarca baktım.

Dünyanın en mutlu adamı ben olduğuma göre kainatın en yakışıklısı da ben olabilir miydim? Çoğunluğun bu tezimi savuşturduğunu biliyorum ve bunun moralimi bozduğunu da kabul ediyorum ama Ayşe'nin beni beğeniyor olması yeterliydi. Dünyanın geri kalanının ne düşündüğü umurumda değildi. En azından artık değildi.

Ona: 'Bana bütün sevgini ver!' demek istiyordum. 'İçimdeki aşk denen bu küllenmiş ateşi yeniden yak Ayşe, yeniden yanmak istiyorum! Ateşim bütün dünyayı ısıtsın! Evreni sarmalasın!'

Evet, aklımdan geçen hınzır düşünceler bunlardı. Bunları ona söylemek yerine gidip sabah kahvaltısına oturdum.

Babam akların düştüğü saçlarını düzelterek:

"Evladım da uyanmış!" dedi.

"Günaydın baba!" diyerek yanındaki sandalyeye oturdum.

"Musa nerede hanım?"

"Uyuyor!" diye cevap verdi annem. "Bırak uyusun bey, gece geç uyudu!"

Babam homurdanarak çayından bir yudum aldı.

'Klasik sabah kahvaltımız!' diye düşünerek sıcacık ekmekten bir parça koparıverdim. İçerisine yeşilbiberi yatırarak üzerine bir miktar peynir serpiştirdim. Bana sorarsanız, yeryüzündeki en enfes tat buydu. Bazılarınız burun kıvırıp bal, reçel, sucuk olsa daha iyi olurdu diye düşünüyor olabilir ama bu dediğinize katılmıyorum dostlar. Onların soframa uğramadığını söylemiyorum, her gün önüme konuyorlar ama ben en fazla elimi siyah zeytine doğru uzatıyorum. O da tadımlık... Fırından yeni çıkmış, pişmiş yeşilbiberi hiçbir şeye değişmem.

Babam bana nasıl olduğumu sordu. Ben de ona iyi olduğumu söyledim.

"Bugünlerde birisi varmış hayatında!"

Soru değildi bu ama ben soru olarak algılayarak boş bulundum.

"Evet!"

Babam anlayışlı bir şekilde gözlerini kırparak:

"Aferin evladım!" dedi. "Ama bir baba olarak ben nasihatimi yapayım da sorumluluk benden çıksın."

"Ne nasihati baba?"

"Kızın başını belaya sokma!" dedi otoriter bir tavırla.

"Kızın başını belaya sokmak?"

AŞK ve ÖLÜMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin