Kulağını tırmalayan ses ile irkilerek birbirine girmiş kirpiklerini ayırdı. Kapıya geçirdiği pençeleri, yüzeyde uzun ve derin çizikler bırakıyordu. Telaşla uzandığı yataktan kalkıp kediye yaklaştı.
"Hey, sessiz ol." Dedi fısıltıyla. "Ne yapıyorsun?"
Kedinin keskin bakışları, Uykunun izlerinin gezdiği yüzüne saplandı. Sivri dişlerini açığa çıkararak, odanın duvarlarına yankısını dağıttığı bir hırıltı çıkarttı, başıyla kapıyı gösterdi. Gri gözlerini koyu bir duman kapladığında uyku mağduru gözlerinin yanıldığını düşündü.
"T-tamam, sakin ol." Dedi titreyen parmaklarımı kediye doğru uzatıp. "Çıkmak mı istiyorsun?"
Kedi, yüzündeki huzursuz eden ifadeyi bozmayarak kapıya ilerledi. Arkasından temkinli adımlarla yaklaşan Ceylin, kapı kolunu indirdiğinde bacaklarının arasındaki karartı anında yok olarak odayı terk etti. Yeşil gözleri irileşti. Komutsuz hareket eden bacakları kedinin peşinden koşmaya hazırlanırken kedi, evin bahçeye açılan kapısından sıyrılarak yeşil çimlerin süslediği alana karıştı. Soluğu sıkılaştı. Parmaklarını gerdanında gezdirerek rahatlamak adına derin bir nefes aldı. Ayakkabısını giymeyi akıl edememiş, kedinin peşinden ilerleyen ayak tabanlarına batan taş benzeri şeylerin canını yakmasına boyun eğmek zorunda kalmıştı. Gırtlağını saran katman, aldığı nefesin soluk borusuna ulaşmasını engelledi, göğsüne saplanan ağrı ile bocalayarak sendeledi.
"Şuna bakın, kedinin arkasından nasılda deli danalar gibi koşuyor."
İrkildi. Kediye doğru attığı adım havada asılı kalmıştı.
"Kediyi öldürmek istiyor olmasın."
Konuşan kişilerin aralarında attığı kahkaha etrafta yankı yaparken Ceylin, kedinin üzerindeki bakışlarını çekti.
"O, yapar mı yapar.." dedi aralarından biri. "Bu ucube her haltı yapar."
"Bu hala ölmemiş mi? Öldü diye duymuştum."
"Hala hava kirliliği yaptığına göre yaşıyor işte." Dedi diğerlerine göre daha tok sese sahip kız. "Dur, eve gitmeden şununla bir eğlenelim."
Yutkundu. "Lütfen." dedi fısıltıyla. "Lütfen gelmeyin."
Ensesini kavrayan parmakların tenine sürtünüşü hissetti. Bedeni kuvvetle yere savrulduğu esnada toprağa çarpan diz kapaklarının sızısıyla yüzünü buruşturdu.
"Eldiven takmayı unuttum!" Dedi, parmaklarını iğrenerek birbirine sürttü. "Şeyda, ıslak mendil ver!"
Avuç içlerini toprağa bastırarak yutkundu. Acıyla kavrulan kalbi tütüyordu, her verdiği nefeste ağzında hissedebiliyordu dumanını. Yüzüne çarpan ıslaklık ile bedeni titreyerek geriledi. Parmaklarının üzerine düşen ıslak mendile çevrilen buğulu, bulanık görüşü gitgide kapandı. Gözünü kaplamış uğursuz sıvı yer çekimine dayanamayarak toprağın kurumaya yüz tutmuş sertliğine çarptı. Boğazına toplanmış katmanın arasına sıkışmış cümleleri vardı, dilinden dökmeye korktuğu.
"T-tuğçe, şuna bak."
"Onun suratına n-ne olmuş?" dedi Tuğçe. "Bu salağın, peşinden koştuğu kedi değil mi?"
Kirpiklerinden intihar etmek için hazırlanan göz yaşı, bedeniyle beraber duraksadı. Eğik başı yavaşça havaya kalkarken bir çift gözle, yorgun bakışları kesişti.
"Gri." Dedi fısıltıyla.
Bir kediye göre iri duran bedeni gerilmiş, 3 kızın üzerine doğru korkutucu bir ifadeyle yürüyordu. Keskin dişleri açığa çıkarken ağzının üzerindeki yarık gerildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MOR ÇİZGİ
Teen FictionYasalara karşı gelerek bir insana aşık oldu. İki dünya arasındaki yasalardan, sevdiği kadını korumak için asla karşısına çıkmadı. Ama şimdi, gezegeninin soyu, sevdiği kadının boynunda gömülü yüzüğe bağlı.