19. Bölüm

46.9K 2.1K 122
                                    

 

Savaş yaklaşıyordu. Kan, her savaşın yemeğiydi. Aç kalmış öfkeler, kana susamışlıkla savaşı yaratmaktan çekinmezlerdi. Ve şimdi, zamana sıkışmış olmak yaklaşan kan gölünün bir işaretiydi. Zihninde çalkalanan düşüncelerin gazabı, Rutkay'ın dudaklarından dökülecek sözlerden daha vahimdi. Mantığı onu tüm evrenleri kan gölüne çevirmesi için kamçılarken, kalbi, bir çift yeşil gözün merhametine sığınarak suskunluğunu koruyordu. Ruhunu yenilgiye teslim etmeye niyeti olmayan Rutkay, saatlerdir bir bilinmezliğe doğru yürüyordu. Ölüm onun için bir kurtuluş değildi. Soyu ve soyunun devamlılığı onun için babasından kalan son kutsal görevdi. Bunun yanında, kalbinin açığa çıkardığı sorumluluk, soyundan öte turacak kadar güzel ve yaşamayı anlamlı kılan bir histi. Şimdi ise ondan mahrum kalmış, zamanın aradında savruluyordu. Zapt etmeye çalıştığı öfkesi, gökyüzünün dinmeyen çığlıkları arasında kendini hatırlatıyordu. Sırılsıklam olması umurunda bile değildi. Tek istediği, zaman arafından kurtulmak ve planlarına kaldığı yerden devam etmekti.

Falcıya güvenmiyordu. Bu yüzden parmaklarının hedefi, yanında yol gösteren iblis tohumundaydı.

"Geldik." diyen falcı, etrafa kuşkuyla göz gezdirdi. "Geçit bekçileri bu saatlerde her zaman değişim gösterir. Bu sırada içeri girebiliriz." İleriye doğru yürüdü ve geçit kapısını gizleyen kalkana parmak uçlarını gezdirdi.

"Burada olduğumuzu göstermek mi niyetin?" diye sesini yükselten Kaya'ı, Ahen omzunu sıkarak sessiz olması adına uyardı.

"Göreceklerinize karşı bana güvenmeniz gerektiğini söylemiştim." dedi Falcı odaklandığı şeye devam ederek. Geçit kapısı sözlerine eş zamanlı olarak açıldı. "Geçit bizi zindanlara yakın bir bölgeye düşürecek."

Bu çılgınca fikri yapıp yapmamak konusunda Kaya ve Ahen emin değildi. Düşman topraklara kendi ayaklarıyla gelmişlerdi. En ufak bir aksilikte, kurtuluş şansı olmayacaktı. Rutkay'ın ise kaybedecek bir saniyesi bile yoktu. Sorgulamadan açılan geçidin kapısına yaklaştığında, arkasından seslenen sesleri duymazdan geldi ve geçide girdi. Bedeni kasıldı. Vücudunun her bir noktasına can yakıcı sızılar hissediyordu. Karanlığın açığa çıkardığı oyuğa itildiğinde iri cüssesini kontrol edemedi ve yere çakıldı. Soluğuna saplanan kramplar, kurumuş dudakları arasında kesik bir nefes almasını sağladı. Yüzünü çizen yara izinde sızı hissetti. Yerin soğuk ve tozlu betonundan destek alarak ayağa kalktığında, gri koyuluklarını etrafta gezdirdi. Lamia, doğanın renklerine zıt bir atmosfere sahipti. Tüm renklerin soluk kanatları Lamia'ya serpilmişti.

"Mahzen şu tarafta." diyen falcıya döndü Rutkay.

Temkinki adımlarla, kimseye gözükmemeye gayret göstererek falcının yönlendirdiği yere doğru ilerlediler. Rutkay'ın aklında tek bir soru vardı. Falcı burayı nasıl bu kadar iyi biliyordu?

Sorgulamaya yetecek vakti yoktu. Mahzenin heybetli kapılarında duran iblis soyundan iki asker vardı. Falcı dudaklarını aralamış tam bir şey söyleyecekti ki, Rutkay hepsini arkasında bırakarak öne çıktı. Kapıda duran iki askeri parmak uçlarından sızan elektrik akımı ile bedenlerini kaskatı kestiğinde yere yığılmaları birkaç saniyeyi almıştı.

"Ne yapıyorsun!" diye çıkışan falcıya sert bakışlarını yöneltti.

Gazabını tutan merhametini serbest bırakması an meselesiydi.
"Bana bir daha sesini yükseltirsen, ses tellerini keserim falcı."

"Nöbetçiler özel büyü ile kalıda tutulur." diye konuşmaya devam eden falcı, hızlı adımlarla mahzene giren Rutkay ve arkadaşlarının peşine takıldı. "Diğer nöbetçilerin buraya gelmeleri an meselesi."

MOR ÇİZGİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin