Arkamı döndüğümde çantamı koyduğum masada oturuyordu. Ve o tatlı gülümsemesiyle bana bakıyordu...
Gülümsemesi daha da arttı ve ayağa kalktı.
"Tüh yaa. Tekrar seni korkutmak istemiştim." Gülümsedim ve cevap verdim.
"Aynı şaka üç kere işlemez." Şaşırtıcı derecede sakindim. Hayır aslında sakin değildim ama öyle göründüğüme emindim.
"Hmm bu sefer badminton raketi yok mu?"
"Şu an evimde değilsin o nedenle problem değil." Alaycı bir şekilde gülümsedim. Bu rahat tavrımı korumak için çok çaba sarf ediyordum ama daha önceki gibi de olmadığım kesindi. Belki de gerçekten okulda olduğum içindi.
Öğretmen masasını camın kenarına kadar sürükledi. Çıkan sesle ister istemez yüzümü buruşturdum. Sonra masanın üstüne cama dönük bir şekilde bağdaş kurarak oturdu.
"Eee meraklı kız nasılsın bakalım?" Bu sefer bu rahat hareketlerine şaşırmamıştım. Ben de sandalyemi cama doğru çevirip oturdum.
"İyi sayılır." Ona doğru döndüğümde beni dikkatle izlediğini fark ettim. Aynı zamanda endişeli gibiydi.
"Şey aslında....dün pek iyi değildin ya ben de merak ettim." Gözlerim hafifçe şaşkınlıktan açıldı. Sonra tekrar pencereye doğru döndüm. Gözlerimi kapatıp dünkü olayları tekrar düşündüm. Acaba sabahtan beri bunu kaç kere yapmıştım?
"Dün...gerçek miydi?" Başımı başka yöne çevirdim. Çünkü kızardığımı hissedebiliyordum. Aynı zamanda sesim de titreyerek çıkmıştı.
"Sen cevaplayamıyormusun?" Hızla ayağa kalktım ve ona döndüm.
"Cevaplayabilseydim sana sormazdım!" Sesim tahmin ettiğimden yüksek çıkmıştı. Bunu fark ettiğimde sakinleşmek için birkaç derin nefes aldım.
O ise sessizdi. Cevap vermeden hüzünlü bakışlarıyla dışarıyı seyrediyordu. O an ne düşündüğünü bilmek için her şeyimi verebilirdim. Uzun süre bekledi ama cevap vermedi.
"Peki sen...gerçek misin? Yoksa bir hayal mi?" Bana doğru baktı. Yüzündeki karışık ifadeye bir anlam veremiyordum. Cevap vermek istiyormuydu? Yoksa cevabı mı bilmiyordu? Hayır. Sanki konuşmak istiyordu ama bir şey onu engelliyordu. Tekrar dudakları sessizliğe, bakışları da hüzne gömüldü.
Cevap vermeyeceğini anlayınca bu gergin ortamı dağıtmak istedim. Bir anda aklıma bir fikir geldi ve çantama yöneldim. Bütün cepleri karıştırıp bir şey aramaya başladım. O ise meraklı yüz ifadesiyle beni seyrediyordu. Sonunda çantamın ön gözünde bulduğum şeyi çıkardım ve ona fırlattım.
Bu dünkü çikolataydı. Havada yakaladıktan sonra anlaması 5 saniyesini aldı.
"Reflekslerin iyi ama anlama hızın az sanırım." Sonunda gülümseyip pakedi araladığında cevap verdi.
"Hiç de bile, sadece biraz şaşırdım." Pakedi açtığında kırık çikolatayı aldı ve bana uzattı. Hayır anlamında başımı salladım.
"Ya alsana. Senin önünde yersem boğazımda kalır."
"Hayır kalsın canım." Ayağa kalktı ve çikolatayı yüzümün önünde tuttu.
"Ye." Bu saçma hareketlerine sinirlenmeye başlamıştım.
"Hayır diyorsam hayırdır!" Bana doğru yaklaşmaya başladı. Ben de ister istemez geri adım attım ama gelmeye devam etti. Ben de gerilemeye devam ettim. O her adım attığında daha da tedirgin oluyordum. Lanet olsun daha ne kadar gelmeye devam edeceksin!
En sonunda sırtımın duvara dayanmasıyla durmak zorunda kaldım. Aramızda 20 santim kaldığında o da durdu ve elini başımın yanına duvara koydu.
"Her zaman bu kadar inatçımısındır." A-Aptal mısın sen?! Eğer yüzüne bakarsam ben......ben.....
"N-N-Ne istiyorsun?" Ağzımdan zar zor dökülen kelimeler de titreyerek çıkmıştı.
"Ne mi istiyorum?*hafifçe güldü* Çikolatayı yemeyecek misin?"
"Dalga mı g-geçiyorsun?" Ah Allah'ım daha fazla dayanamıyorum! Lütfen beni kurtar!
"Demek hala inat ediyorsun. O zaman aç bakalım ağzını ben yedireceğim." Ha.....ha.......HAAAAAAAAAA?!
Eliyle çenemden tuttu ve başımı yukarı kaldırdı. Başımı kaldırmamla gözlerimiz birbirine değdi. İstemsizce yutkundum. Gözleri mavinin en berrak tonuydu. Yavaş yavaş kendini akşamın karanlığına teslim eden gökyüzü gibi. Saf bir mavi.
Çikolatayı dudağıma değdirmesiyle kendime geldim. Ağzımı açıp çoktan çiğnemeye başladığımın farkında değildim bile. Neyse ki yarısını kırıp vermemişti ama yinede büyük bir parçaydı. Ben ne olduğunu anlayınca istemsizce yarı çiğnenmiş çikolatayı yuttum. Boğazımı çizerek indiğini hissedebiliyordum.
"Bak. O kadar da zor değilmiş." Ben yutkunduktan sonra geri çekilmişti. Tekrar çantamı koyduğum sıraya oturdu.
Bense yeni kendime gelmiştim. Yüzümdeki kızarıklık daha da arttı. Harika, bugün 'daha ne kadar kızarabilirim' rekorumu kırdım. Yavaşça yanına gittim ve sıradan çantamı aldım.
"Sen ne yaptığını sanıyorsun!!? Sapık mı oldun başıma!!?"
Çantamla ona vurmaya başladım. Acayip derecede sinirlenmiştim. Sürekli kafasına göre hareket ediyor ve beni deli ediyor! Sen hiç karşındakinin duygularını düşünmez misin?
Sinirim geçtiğinde çantamı masanın üstüne attım ve ben de sıraya oturdum. Nefes nefese kalmıştım. Ama aynı zamanda çok da rahatlamıştım. İlk üç vuruştan sonra çok hızlı vurmadım ama ne kadar vurduğumu da bilmiyorum. Yani 14'den sonra saymayı bıraktım.
Sırayla masanın arasında yerde çök-kapan-tutun pozisyonunda duruyordu ki yavaşça ayağa kalktı. Önce dikkatlice beni süzdü. Kalkarken sırtını da tutuyordu.
"Öldürdün ya beni! Sırtım çürüdü. Gençliğim...gençliğim gitti!"
"Ahahahah! Gençliğini yesinler. Sen de ayağını denk alsaydın." Yanıma oturdu. Ben de nefesimi yeni düzenleyebilmiştim.
"Aslında masadan geriye doğru sıraya düşünce sırtımı vurdum. Sanırım ondan ağrıyor." Ona doğru döndüm. Zarar vermek istememiştim. Birazcık endişelenmiş olabilirim.
"Tabi bana masaj yaparsan hemen geçeceğine eminim." Alaycı bir şekilde gülümsedi. Ben de kafasına bir tane geçirdim.
"Çok beklersin!"
"Neden bu kadar şiddet yanlısısın?" Sorusuna gülümsemekle yetindim.
Ayağa kalktım ve cebimdeki telefonu çıkardım. Saate bakınca ders saatimin çok yaklaştığını gördüm. Hemen çantamı aldım.
"Dersim başlayacak artık gitmeliyim." Belli etmemeye çalışsa da yüzü düştü.
"Eh, peki ne yapalım." Çantamı omzuma asıp kapıya yöneldim. Kapının önüne gelince kolu indirdim ve kapıyı araladım. Sonuna kadar açtığımda arkamı döndüm.
Kapının bir kaç metre ilerisinde bana bakıyordu.
"Gelmiyormusun?" Hayır anlamında başını salladı.
"Neden?" Cevap olarak bakışlarını kaçırdı. Evet bu da cevaplarını alamadığım sorular listesine eklendi.
"O zaman görüşürüz," dedim ağız alışkanlığıyla.
"Görüşeceğiz."
Dışarı çıktım ve kapıyı kapattım. Tam bir kaç adım atmıştım ki zihnime bir şüphe saplandı. Acaba...hala orada mı? Dünden beri ne zaman yalnız kalsam onu gördüm ama ne zaman da yalnız kalsam arkamı döndüğümde de yok oldu.
Sen.....hala oradamısın?
***
Beynimden buhar çıkararak yazdığım bir bölümün sonuna geldiniz o\\\o. Tam 870 kelime oldu. Bakalım neler olacak sonraki bölümlerde :D. Umarım hikayeden sıkılmıyorsunuzdur.