Beklenmedik

102 9 80
                                    

Evet okur-chanlar sonunda beklenen yb geldi. Şahsen ben çok ama çok ama çok beğendim ve çok heyecanlıyım >-< hadi hemen okuyun *-* bol bol da yorum yapın lütfen *^*

***


  Korkak adımlarla psikiyatristin odasına girdim. Odada filimlerde gördüğüm tarzda uzun bir yatak vardı ve başında da bir sandalye duruyordu. Daha ileride bir masa vardı. Bayan doktor masanın arkasındaki sandalyede oturuyordu ve masanın önünde de iki sandalye vardı.

"Buyrun," dedi önündeki sandalyeyi göstererek. Anlaşılan her şey filimlerdeki gibi olmuyormuş.

Sandalyeye oturduktan sonra doktor elindeki kağıtları bırakıp bana bakmaya başladı.

"Evet bakalım sorunun nedir?"

"Şey b-ben yalnız kaldığım zamanlarda bir çocuk görüyorum."

"Hmm." Sadece 'hmm' mı yani?

"Ne kadar süredir görüyorsun?"

"Yaklaşık bir ay."

"Başkaları varken hiç görmedin mi?"

"Hayır görmedim."

"Onunla konuştun mu?"

"Evet. Birlikte yemek bile yedik."

"Hmm." İkincisi daha da sinir bozucu olmuştu.

Doktor hızla bir kağıda bir şeyler karaladı.

"Bu testleri yaptır daha sonra tekrar gelirsin." Canım sıkılmıştı. Ben burada bir şeylerden emin olmaya çalışıyordum. Artık canıma tak etmişti ama bu doktorun dediği tek şey birkaç testti. Böyle bir soğuklukla kimseyi iyileştiremezsiniz bence.

Kağıdı aldım ve dışarı çıktım. Annemle babam hastane duvarına bitişik koltuklarda oturuyordu. Beni görünce şaşırdılar ve yanıma geldiler.

"Bir sorun mu var?"

"Testleri yapmamı söyledi bu kadar." Elimdeki kağıtları gösterdim.

"A-Anladım."

"Bu gün yapmasak olur mu kendimi iyi hissetmiyorum."

"Düşünüyorum da neden hafta sonu abinle yaptırmıyorsun daha iyi olur değil mi?"

"Çok iyi olur."

"Öyleyse gidelim."

Rahatlamıştım. Abimle olma düşüncesi her zaman harikaydı.

Sitenin kapısına geldiğimde babam arkadaşıyla buluşacağını söyledi. Annem de teyzeme gitmek istediğini söyledi tabi ben karın ağrısını biliyorum.

"Sakın durumumu başkalarına yetiştirme."

"Ama Mina o senin teyzen."

"Umrumda değil." Arabadan indim ve eve doğru yola çıktım. Onlar da gittiler.

Hızla üstümü çıkarmıştım ve salonda oturuyordum. Kısa bir süre bekledim.

"Neden gelmiyor?"

Zihnimde değişik sorular ve olasılıklar canlanmaya başladı. Düşüncelerden kurtulduğum sıradaysa bir şeyi fark ettim. Orada salonun köşesindeki sehpanın altında... orada sepet benzeri bir aksesuar vardı ve normalin dışında kapağı aralıktı. Bir anlığına sanki yanıp sönen bir ışık farkettim. Daha dikkatli izleyince ışığı tekrar gördüm.

Tedirgin olmuştum. Bir bombaya yaklaşır gibi masanın altındaki sepete uzandım. Kapağını açınca somurtmama engel olamadım.

Bu bir kameraydı ve biz doktora gittiğimizden beri açıktı.

"Ah gerçekten sıkıcısınız." Kamerayı kapattım. Sonra yatağa fırlattıktan sonra odama doğru gitmeye başladım. Kapıyı açtım.

"Minaaaaaaaa!" özlediğim sevimli ses birden boynuma sarıldı. Afallamıştım bir süre öyle kaldım.

"Lanet olsun Sora ne yapıyorsun!" Onu iterken o da geri çekildi.

"Ama ama ama seni özlediiiiimm," sanki her zamankinden daha sevimli duruyordu. İster istemez gülümsedim.

Kısa süre sonra salona geçtik. Oturduğum koltuğa oturdu. Kucağıma koltuğun kenar yastığını aldım ve bacaklarımı karnıma çektim. Bir yandan da ona kaçamak bakışlar atıyordum ve kelimeleri toparlamaya çalışıyordum.

"Biliyorum çok yakışıklığım bakacaksan adam gibi bak." Umutsuzca ona baktım.

"Bence bir aptalsın." Klasik Sora işte.

"Aslında Sora.... Sana bir şey söyleyeceğim."

"Nedir?" Sanki başının etrafındaki soru işaretini görebiliyordum. Her yönüyle kurgu dışı gibiydi.

"Ben bugün doktora gittim." Birden ciddileşti. Ben de yastığı bıraktım ve bacaklarımı düzelttim. Hafifçe ona döndüm. Bakışlarını kaçırdı, başını eğdi.

"Bir şey söylemeyecekmisin?"

"Hayır." Sanki kalbim... parçalanıyordu. N'olur bir şeyler söyle?!

Yüzüme baktı. Üzgün bakışlarım arasında sanırım gözlerim dolmaya başlamıştı. Bu halimi görünce o da üzüldü.

"Benden utanıyormusun?"

"Ne?! Hayır saçmalama."

"O zaman-" Hızla ayağı kalktım.

"Sen..sen nasıl böyle bir şey söyleyebilirsin?! Bu lanet hayatımda tek güzel şey senken, ben sadece senin yanında huzur bulurken ve ben...ben...ben sadece seninle olmak isterken..." Tekrar koltuğa çöktüm ve ağlamaya başladım. Ben konuşurken şaşkın bakışlarını görmüştüm. Duygu dalgası o maviler...

Kısa bir süre sonra yanıma daha yakın oturduğunu hissettim. Çenemden tutup kaldırdı. Nazikçe başımı ona doğru çevirirken istemsiz olarak vücudum da ona döndü. Bakışları... bakışları benim için keşfedilmemiş bir dünyaydı. Saatlerce gözlerini seyredebilirdim. Engin mavi denizlerin üzerindeki uçsuz bucaksız mavi gökyüzü ve üzerine mavilik sinmiş o tembel beyaz bulutlar... Sakinleşmiştim. Elini nazikçe yanağıma götürdü. Yumuşak bir dokunuşla yanaklarımdaki yaşları sildi.

"Yapma...sen ağlarsan dayanamam." İşte o zaman her zaman neşeli olan o gözlerindeki hüznü fark ettim.

"Özür dilerim. Ben..ben senden şüphe etmiyorum. Sadece senin yanında olmak istiyorum. Her zaman ne zaman ağlasan seni kollarımla sıkıca sarmak istiyorum. Ve üzüntüler kalbinin duvarlarını tırmaladığı zaman seni rahatlatan kişi olmak istiyorum....Senin de beni sevmeni istiyorum."

Son cümlede gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Bakışlarımı aşağı kaydırdım. Hala elleriyle çenemi kavramış bana bakıyordu. Cesaretimi topladım ve tekrar gözlerine baktım. Artık bakışlarımda hüzün yoktu. Hafifçe aralık dudaklarında tatlı bir tebessüm belirdi. Hayatımda gördüğüm en güzel manzaraydı onun gülümsemesi... Saf, berrak, bir o kadar da huzur verici.

Hafifçe yaklaştı. Yaklaştıkça mavi kıyılara daha da yakınlaşmıştım ama sanki hiçbir şeyin farkında değildim. Sanki büyülenmiştim.

Kendime gelmemi sağlayan şey nefesini dudaklarımda hissettiğim andı. Kanın yanaklarıma hücum ettiğini hissettim. Sanki vücudumdaki bütün kan yanaklarıma toplanmıştı. Aramızdaki kısacık mesafe de kapandığında dudaklarımda bir baskı hissettim. Sıcaktı. Kollarını belime sardı ve beni kendine daha da çok yaklaştırdı. Sıcak dudakları hafifçe hareket ederken bile oldukça nazikti. Ve sanki her şey durmuştu. Dışarıda uçan kuşların havada asılı kaldığına yemin edebilirdim. Zaman durmuştu. Bizim için. Bizim kavuşmamız için.

Yavaşça uzaklaşırken ikimiz de gözlerimizi açtık. Onun da yanakları kızarmıştı. Aynı zamanda dudakları da hafifçe kızarmıştı. Saçlarıyla ne kadar uyumlu olduğunu düşündüm bir an. Ama konuşamayacak kadar afallamıştım. Bir süre gözlerini seyrettim. Oda bana baktı...

"Seni seviyorum," aniden kollarıyla bedenimi sardı. Ben de hafifçe mırıldandım.

"Ben de seni..."

***

Kyaaaaa~ >-<

Real or a DreamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin