Herkesle birlikte bedenim salonda otururken ruhum anlılarımda yolculuğa çıkmıştı. Artık kendime karşı itiraf etmeliydim son birkaç gün onun bir daha gelmeyeceğini gösteriyordu. Kendimi buna hazırlamamış mıydım zaten? O halde ben hala neden içimdeki bu umut hissinden kurtulamıyorum? Eğer o...o geri dönecek olsaydı çoktan yalnız kaldığım zamanlarda gelirdi. Yani bunun anlamı...
Kapının çalmasıyla hepimiz irkildik. Düşüncelerden kurtulmak için ayağa kalktım.
"Ben bakarım." Yavaşça kapıya doğru ilerledim ve kolu indirip açtım.
Gözlerim karşımdaki karşısında tamamen açılırken dudaklarımdan tek kelime bile dökülmedi.
"Mina ne oluyor?" Önce abim daha sonra da annemle babam yanıma geldi. Hepimiz şaşkınlıkla bakmaya başladık.
"A-Ama bu.." Kelimeler abimin boğazına düğümlendi.
Karşımızda kızıl saçlarıyla ve o muhteşem mavi gözleriyle Sora duruyordu. Evet bu Sora'ydı! Her zaman giydiği kıyafetlerinden farklı şeyler giyinmişti ve elinde kocaman bir buket kırmızı gül vardı.
"So....ra." Ağzımdan zar zor dökülen kelimeyi birleştiremedim. Gözümden bir damla yaş süzüldü. Elindeki buketi yere koydu ve kollarını açtı.
"Eeee beni özlemedin mi?" Sesini duymam kaslarımı harekete geçirdi ve koşarak ona sarıldım. Gözlerimden akan yaşları durduramıyordum. Karşımda duruyordu! Hem de bu sefer yalnız değilken!
Hıçkırıklara boğulup ağlarken yüzümü iyice göğsüne bastırdım. İyice kokusunu içime çektim. Uzun süre öyle kaldık.
Beni nazikçe kendinden ayırdı. Yüzümü avuçlarına alıp gözyaşlarımı sildi.
"Artık ağlaman gerekmeyecek. Şimdi konuşma zamanı." Kolunu elimle sıkıca tuttum. Sonra arkamı dönüp hala orda olup olmadıklarını kontrol ettim. Kapının oradan şaşkın bir şekilde bizi izliyorlardı. Kolunu hiç bırakmamıştım. Çünkü...çünkü ben bıraktığımda tekrar kaybolmasından korkuyordum.
"İzninizle içeri girip konuşabilir miyim?" Bir anda şaşkınlık dalgası dağıldı. Annem onu içeri buyur etti ve salona geçip oturduk.
Şu an yaşananlar gerçekten oluyor mu? Yoksa günlerdir gördüğüm rüyalardan biri mi? Yada hala Sora'nın gerçek olup olmadığını tartıştığım kabuslardan mı?
"Bu seferki bizim de görebileceğimiz kadar gerçek." Abim şaşkınlıktan kurtulup yeni konuşabilmişti. Hala kolunu tuttuğum Sora yüzüme baktı.
"Evet. Ben kesinlikle gerçeğim." Onunla karşılaştığımdan beri duymak istediğim kelimelerdi bunlar. Gerçek olduğunu söylemişti. Gerçek...gerçek...
Gözümden akan yaşlara engel olamadım ve boynuna atladım.
"S-Sen gerçeksin." En başından beri istediğim şeydi. Sanki o gerçeğim dediği anda içimdeki karanlık bulutlar yok olmuştu. Denizlerimdeki fırtınalar dinmişti. Sonunda mavi gökyüzünü Sora'yı görebilmiştim.
Usulca beni bıraktığında aileme döndü.
"Size her şeyi anlatacağım."
"Her şeyi olsa iyi olur çünkü buradaki çok şeyin açıklanmaya ihtiyacı var." Babamın şaşkınlığı da tamamen gitmişti ve tekrar otoriter sesi yerine gelmişti. Bu sesi duymasıyla Sora biraz gerilse de derin bir nefes aldı. Ve hikayesine başladı.
"Bir gün bir kitapçıya gitmiştim. O zaman liseye başlamadan önceki yaz tatilindeydik. Elim günlerdir aradığım bir mangaya uzandığı anda bir kız eli onu kaptı. Umutsuzca kavga etmeye başladık görevli başka bir kopya getirmeseydi ne yapardık bilmiyorum. Daha sonra okulda karşılaştık. Aynı liseye gittiğimizi duyunca çok şaşırdım. İlk başta çok kavga etsek de daha sonra ne kadar benzediğimizi fark edip arkadaş olduk.