Yalnızlık

78 6 9
                                    

Yazarken ağladım. Lütfen şarkıyı da okuyun.

***

  Duyduklarımdan sonra gözyaşlarımı tutamıyordum. Abim bana sarıldı. Şu an ihtiyacım olan şey tam olarak buydu. Doktor da kuru bir 'üzgünüm' den sonra odadan çıktı. Uzun süre öyle ağladım sadece abime sarılarak. Sırtında tuttuğum ceketini yumruğumun içine aldım ve olanca gücümle sıktım. Sonunda bana sarılmayı bırakırken ben de geri çekilmek zorunda kaldım. Hıçkırıklarım kesilmişti ama gözyaşlarım durmuyordu.

"Daha fazla ağlama." İşaret parmağıyla gözyaşlarımı sildi. Nazikçe.

"B-Belki hayal değildir yine de." Koluma girdi ve beni kaldırdı.

"Hadi. Gitmemiz en iyisi olacak." Başımı evet anlamında salladım. Beni hastanede hasta yakınları için yapılan koltuklardan birine oturttu. O da yanıma oturdu. Bir süre öyle oturduk. Ağlamam geçmişti. Sakin bir şekilde gözlerim kapalı düşünüyordum. Eğer öyleyse artık yaşamak benim için ne zor olacaktı. Servisle giderken Sora'nın evde beni beklediği günler, sabah yanıma gelip beni uyandırması, o eğlenceli tavırları... bütün bunlar olmadan artık nasıl olacaktı? Artık gökyüzü rengi gözlerine bakamayacaktım. Kızıl saçlarının kokusunu bir daha hatırlayamayacaktım. Bana dokunuşunu...sarılmasını, sıcaklığını hissedemeyecektim.

Zihnim bu kadar düşünceyle dolu olmasına rağmen hala ağlamıyordum. Bir sesle gözlerimi açtım. Doktor odasına girmişti.

"Bir dakikaya geliyorum. Sakın buradan ayrılma. Mina çok ciddiyim kesinlikle burada bekleyeceksin." Kalkıp hızla odaya girdi. Bir süre içeride kaldı, ne kadar olduğunu bilmiyorum. Sonra dışarı çıktı. Bir oh çekti.

"Gitmemişsin." Çok komik. Nereye gidebilirim ki? Bu dünyada gidebileceğim bir yer mi kaldı? Beni avutan Sora'nın kollarından başka... o da yoksa. Artık o da yoksa ne yapacağım?!!

Koluma girdi ve beni kaldırdı. Kolumu çektim. Kendim yürümeye başladım. Yüzüne bakmadım o nedenle ne tepki verdiğini bilmiyorum. Arkamdan yürümeye başladı.

"Baba." Sesinden telefonla konuştuğunu anlamıştım.

"Bizi almaya gelir misin?" Sonra telefonu kapattı. Hızla yürüdü ve bana yetişti.

"Bahçede bekleyelim." Her zamanki gibi çok hoş bir şekilde gülüyordu. Bense o gülümsemenin ardına bütün duygularını sakladığını biliyordum.

"Gerek yok."

"Lütfen Mina zorluk çıkarma. Yorgun olduğunu biliyorum. Hadi oturalım." Aslında ayağımı ileri atacak gücüm olmadığını hissediyordum. Yani pek de seçim şansım yoktu. Tekrar koluma girdi yere kapaklanacak olmamı tahmin ederek. Hastanenin bahçesinin tenha bir köşesinde, eski denebilecek bir banka oturduk. Birden saçımda ufak ufak ıslaklıklar hissettim. Gökyüzüne baktığımda beni yüzüme düşen yağmur damlaları karşıladı.

"İçeride bekleyelim."

"Hayır. Lütfen, yağmuru seviyorum." Aklıma her şeyi anlattığım gece gelmeye başladı. Sora için hayır bizim için savaşmaya karar verdiğim gece... evet artık 'biz' olmuştuk. Aklıma mavi gözleri gelirken bir şarkı mırıldanmaya başladım.

"Hito kage mo mienai gozen rei ji. (Kimseyi göremiyorum, geceyarısında.)"

"Denwa BOX no soto wa ame. (Telefon kulübesinin dışında yağmur yağıyor.)"

"Kakenareta daiaru mawashikakete. Futo yubi wo tomeru. (Tanıdık bir numarayı çevirmeyi bitirdim. Sonra parmaklarım durdu.)"

"Tsumetai ame ni utarenagara. (Soğuk yağmurda ıslandım.)"

"Kanashii monogatari omoidashita. (Üzücü bir hikayeyi hatırladım.)" Artık gözlerimden yaşlar süzülmeye başlamıştı. Evet bu hüzünlü bir aşk şarkısıydı. Yaşlarımda birlikte yağmurda hızlanmaya başladı.

"Anata no kaeri michi kousaten. Futo ashi wo tomeru. (Evin yolunda, kavşağa geldiğimde. Sadece yürümemi durdurabildim.)"

"Rainy blue mou owatta hazu nanoni. (Mavi yağmur, biliyorum hala onun üzerinde.)" Gözlerimden daha fazla yaş akmaya başladı. Sesim git gide daha çok titriyordu.

"R-Rainy blue naze oikakeru no. (Mavi yağmur, neden hala takip ediyorum?)"

"Anata no maboroshi kesu you ni. Watashi mo kyou wa sotto ame. (Seni bir hayalete dönüştürmeye çalışıyorum [elimden tek gelen de bu]. Bugünse sessizce yağmur yağıyor.)" Artık hıçkırıklara boğulmuştum. Gözyaşlarım yağmura karışıyordu. Bir süre öylece ağladım. Daha sonra şarkının tamamen bana onu hatırlattığını fark ettim. Onu hatırlamak istedim.

"Ikisugiru kuruma no heddo raito ga. Hitori botchi no kage o tsukuru. Anata no shiroi kuruma sagashikakete. Futo hitomi o fuseru. (Üzerimden geçen farlar sadece gölge yapıyorlar. Senin beyaz arabanı aramaya başlıyordum, ama aniden gözlerimi durdurdum.)"

"Rainy blue mou owatta hazu nanoni. Rainy blue naze oikakeru no. (Mavi yağmur, biliyorum hala onun üzerinde. Mavi yağmur, neden hala takip ediyorum?)"

"Anata no maborosi kesu you ni. Watashi mo kyou wa sotto ame. ( Seni hayalete dönüştürmeyi deniyorum. Bugün yine sessizce yağmur yağıyor.)" Şarkının en yüksek yerine geldiğimde ben de sesimi yükselttim.

"Ano koro no yasashisa ni tsutsumarete omoide ga. Nagareteku kono machi ni.( O zamanların anıları bu yerde akıyor. Sevgiyle çevrili olduğum o zamanın anıları...)"

"It'a a rainy blue. It's a rainy blue yureru kokoro nurasu namida. (Bu yağmurlu bir mavi. Yağmurlu bir mavi. Benim kalbim, benim gözyaşım.)"

"It'a a rainy blue loneliness... (Bu yağmurlu mavi... yalnızlık...)" Sesim yavaş yavaş kesilirken yağmurun seslerine kulak veriyorum. Sanki o da benimle birlikte söylemiş de ben susunca sesi kesilmiş gibi. Her şey o kadar uyumlu ki neredeyse gülünç. Yağmur, şarkı, bu toprak kokusu, Sora...

Kalbim hızla atarken başımı bana sarılan abimin göğsüne yasladım. O da ağlıyordu. Yağan yağmurun altında ikimiz de ağlıyorduk. Çünkü aklıma yapabilecek başka bir şey gelmiyordu. Çünkü bu yağmurlu bir maviydi. Çünkü o benim yalnızlığımdı, gözyaşımdı. Çünkü o Sora'ydı...

Real or a DreamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin