5. Bölüm

2.2K 212 2
                                    


 Hayır diyemeden Çetin ile yerdeydik. Düşmenin etkisi ile gözlerim iyice büyümüştü...

Sinir ile yerimden kalkarak ona bağırmaya başlamıştım.

"Sen çocuk musun? Bir de kendine adam diyorsun. Madem korkuyorsun gece yarısı ormanda ne işin var be adam?"

"Şişştt sesini yükseltme şimdi hayvanları başımıza toplayacaksın..."

"Ben gidiyorum ister gel ister gelme..." Çantamı sırtıma almış giderken birden arkamdan koşturan Çetin'i görünce gülümsemiştim. O kadar çok korkmuştu ki yürürken bir taraftan da arkasını kontrol ediyordu. Bir süre yürüdükten sonra bana dönerek sormuştu.

"Nereye gidiyoruz?"

"Daha güvenli bir yere. Köyden uzağız bu yüzden geceyi ormanda geçireceğiz..."

"Ne?"

"Duydun, bu gece ormandayız. Şimdi biraz daha hızlı yürürsen az ilerde bir kulübe var oraya gideceğiz..."

"Kulübede mi kalacağız?"

"Ne oldu beğenemedin mi? Kusura bakmayın öğretmen bey sizi ağırlayacak rahat bir yatağımız yok..."

"Tamam, sadece hızlı gidelim, bu orman gittikçe ürkütücü oluyor..."

"İyi o zaman bana laf yetiştireceğine yürü küçük bey..." Bir süre daha yürüdükten sonra eskiden babam ile sabahladığımız kulübeye gelmiştik. Çetin hızla içeriye girmek istemişti ama kapının kilitli olabileceğini düşünmediği için kapıya toslamış bir şekilde yere düşmüştü. O kadar komik görünüyordu ki kendime hakim olamayarak gülmeye başlamıştım. Bıraksalar saatlerce gülebilirdim. Bana bakarak öfkesi karanlıkta bile belli olan gözlerinden belli oluyordu.

"Ne o çok mu komik?"

"Evet çok komik geldi,"

"O zaman şimdi ne yapacağımızı da söyle saatlerce yürüdük ve kilitli bir kulübeye geldik..."

"Bekle beni burada..." Beklemesini söyleyerek kulübenin arkasına doğru giderken o hala "Beni bırakıp nereye gidiyorsun?" diye söylenip duruyordu. Az sonra elimde anahtar ile yanına gittiğimde ise şaşkınlığı yüzünden okunuyordu.

"Anahtarın yerini nereden biliyordun?"

"Bunu burada yaşayan herkes bilir..."

"Ama diğer kulübe kilitli değildi?"

"Evet çünkü gece oraya giden kimse olmaz..."

"Ne yani sen gelmeseydin beni aramaya oraya kimse gelmez miydi?"

"Evet gelmezdi. Bu yüzden bana dua et..."

"Peki sen niye geldin?"

"Birinin gelmesi gerekiyordu çünkü."

"Neden sen?"

"Burayı en iyi ben bilirim de o yüzden. Çocukken kaçıp bu ormanda saklanmak gibi bir huyum vardı..."

"Gerçekten farklı bir kişiliğin var..."

"Bu iltifat mıydı? Çok konuşmayalım da içeri geçelim yoksa burası da tehlikeli olabilir." İçeriye geçerek gaz lambasını yakmıştım. Etrafa biraz göz gezdirdikten sonra şömine şeklinde ki ocağı yakarak ona oturmasını söyledim. Elime getirdiğim av tüfeğini alarak dışarı çıkıyordum ki şaşkınlığı daha da artmış bir şekilde bana baktı.

"Sen tüfek mi getirdin?"

"Evet ne olmuş?"

"Kullanabiliyor musun? Elinden bir kaza çıkmaz değil mi?"

"Bilmem rahat durursan çıkmaz." Çetin'nin şaşkın bakışları arasında dışarıya çıkmıştım. Havaya üç el ateş ederek içeriye girdiğimde hala şaşkın bir şekilde yüzüme bakıyordu.

"Neden üç el ateş ettin, tek el yetmez miydi?"

"İlk ikisi anneme işaretti, iyi olduğumuzu anlaması için sonuncusu da yabani hayvanları uzak tutmak içindi."

"Ya silah sesine gelen olursa?"

"Kimse gelmez dedik ya..."

- "Doğru ya ormana kimse girmiyordu." Kulübe o kadar büyük değildi. İçinde avcıların bıraktığı birkaç kaptan başka bir şey yoktu. Evden getirdiğim örtüyü Çetin'e vererek örtünmesini istedim. O ise bana bakarak her zamanki zeki sorularını sormaya devam ediyordu."

"Sen neden örtünmüyorsun?"

"Sen uyu ben nöbet tutacağım,"

"O kadar da değil. Askerlik yapmış adam var karşında sen uyu ben beklerim..."

"Senin yanında uyuyabileceğimi de nereden çıkardın?"

"Neden ben adam yemiyordum, rahat bir şekilde uyuyabilirsin."

"Orası belli olmaz."

"Şu örtüyü örtünsen iyi edersin. Burası yüksek olduğu için gece aşırı rüzgar alır. Birde hasta olma,"

"Sen ne yapacaksın?"

"Ben alışığım sen merak etme,"

"Olmaz paylaşalım... Bu arada ben açıktım..."

"Bende bir şeyler var..." Çantamdan yemek için bir şeyler çıkarırken bana bakarak gülmeye başlamıştı.

"Tedbirli gelmişsin, sanki burada kalacağımızı biliyordun?"

"Bunda şaşıracak ne var? Akşamüzeri ormana gidiyorsan her şeyi düşünmek zorundasın..."

"Neyse ne sen yemeği versene açlıktan öleceğim..."

"Tamam ye ve hemen uyu seni sabaha kadar çekemem."

"Neden ben seni çekerim ama. Üstelik yalnız kalmışken,"

"Aklından ne geçiyor öğretmen?"

"Hiç sadece konuşuyordum." Neden bu adam sinsi sinsi gülüyor. Aklında ne olduğunu merak etmeye başladım ama ona bunu belli etmemeliyim. Ayağa kalkarak ona meydan okumaya karar verdim.

"Ben gidiyorum?"

"Tamam tamam sadece şaka yaptım. Sende çok meraklısın gitmeye. Bir de hazırlıklı gelmişsin anlaşılan sende burada kalmayı düşünüyordun." Bu adam ne saçmalıyor böyle anlaşılması çok zor biri.

"Sabah olsun buradan gidelim bir daha yüzünüzü görmezsem sevineceğim."

"Hemen kızma tamam..."

"Oysa ben bu gece ne hayal etmiştim..."

"Öyle mi ne hayal etmişti bizim küçük hanım?"

"Bu akşam biraz yazımı yazabilirdim. Hatta yarılayabilirdim bile..."

"Sen yazı mı yazıyorsun?"

"Evet. Şaşırdın mı?" Aniden gülmeye başlamıştı. Neden bu kadar komik mi benim yazı yazmam.

"Ne yazısı çocuk hikâyesi mi yazıyorsun?"

"Ne?"

"Duydun..."

"Hayır öğretmen bey ben kitap yazıyorum ayrıca bir dergide köşe yazarlığı yapıyorum. Ama o dergi sizin bünyeye ağır gelebilir... Şimdi de kitap yazmaya başladım. Kendimi hazır hissedince yazacağımı söylemiştim ve hazırım işte..."

"Öyle mi?" Bir anda duraksadı. Ne geçiyor bunun aklından çözmek imkânsız. Yüz mimikleri hiçbir şey belli etmiyor neden anlayamadım... Kesin hoşlanmayacağım bir şeyler düşünüyor...

Ağır Roman "Hayatımın Hikayesi"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin