"Saatler geçmesine rağmen neden bu kız hala gelmedi" diye düşünüyordum. Yerimden kalkmak istemiş ancak nedense başım dönmeye başlamıştı. Galiba ateşim çıkıyordu. Nasıl olurda hala dönmez. Hava bu gece çıldırmış gibiydi. Gök gürültüsü ve şimşek beni iyice telaşlandırmaya başlamıştı. Ne yapacağım ben? Ya ormanda başına bir şey geldiyse? İçim içime sığmıyordu. Son bir hamle ile kapıya doğru ilerlediğimde kapının açılıp hızla içeriye giren Aysun'un kucağındakini görünce refleks göstererek geriye adım atmıştım. Gözlerim korku ile açılmıştı. Aysun ise bana bakarak "Sen neden ayaktasın? Kan kaybetmiş olmalısın?" dedi. Ama benim düşündüğüm bana söylediklerinden çok birlikte getirdiği ve kucağında sıkıca tuttuğu yavru ayıyı nereden bulduğuydu.
"Sen o elindekini nereden buldun?" dediğimde gülmeye başlamıştı.
"Sence nereden bulmuş olabilirim? Unuttun galiba ormanın ortasındayız."
"Sen... Sakın bana onu annesinden ayırdığını söyleme. Bırak gitsin ya annesi gelirse? Ya bize zarar vermeye kalkarsa?" aklıma gelen bunun gibi birçok soruyu sıralıyordum. O ise alaycı bir gülümseme ile geriye doğru adım atmamı fırsat bilmiş gibi ayı yavrusu ile üzerime doğru gelmeye başlamıştı. Ona sadece "Yaklaşma bana," diyebiliyordum. Yerinde durarak gayet ciddi bir ifade ile "Sence bu ayı ne kadarlık, ne zaman doğmuştur?" dediğinde şaşırmıştım ama hala içimde bir korku vardı.
"Saçmalama Çetin, baksana şuna daha yeni doğdu. Annesinin kanı hala üzerinde duruyor. Sence sana zarar verebilir mi?"
"Peki ya annesi? Ya annesi gelirse o zaman ne yapacaksın?" dediğimde susmuştu. Yağmurdan sırılsıklam olmuş yavruya sarılarak "Onun annesi yok. Annesi doğumda öldü..." dediğinde içimde tuttuğum o soruyu sormuştum.
"Sakın bana annesini senin doğurttuğunu söyleme?"
"Saçmalama Çetin ben ne anlarım hayvan doğurtmaktan. Belki yanında olsaydım yardım edebilirdim ama be gittiğimde anne çoktan ölmüştü. Yavruyu o yağmurda bırakamazdım" dedi.
"Sende alıp buraya getirdin?"
"Evet. Başka yapacak bir şey düşünemedim."
Aysun konuşurken sanki kelimeler ağzından melodi gibi çıkıyordu. Beklide bana öyle geliyordu çünkü yüzü gözlerimin önünden hafifçe silinmeye başlamıştı. Kalan son gücüm de Aysun'a "Sakın korkma," diyerek tüketmiştim. Ondan sonra olanlar ise tamamen karanlık olmuştu.
Aysun...
Ormanda duyduğum ses ile ayaklarım beni o tarafa doğru götürmüştü. Gördüğüm manzara karşısında hem ürkmüş hem de içim acımıştı. Yavru ayı annesinin ölü vücudunun altına girmeye çalışarak kendini korumaya çalışıyordu. O kadar çaresiz görünüyordu ki ona yaklaşmak istediğimde korkmuş bir şekilde daha yürüyemezken kaçmak istiyordu. İyice yanına yaklaşarak elime aldığım yavruyu paltomun altına sokarak kulübenin yolunu tutmuştum. Kulübeye geldiğimde Çetin ayaklanmış tam dışarı çıkarken beni görmüş ve kucağımda ki ayıyı fark edince sendeleyerek yere düşmüştü. Elimde ki ayı yavrusunu görünce başta korksa da sonradan alışmış gibiydi. Oldukça bitkin görünüyordu. Bana bakarak "Sakın korkma," dediğinde önce ne dediğini anlamamıştım. Ama kendinden geçince hızla yanına giderek başını kucağıma almıştım.
Terliyordu ve titriyordu. Elim ayağıma dolanmıştı ve hiçbir şey yapamıyordum. Ateşi oldukça yüksekti bu yüzden de kendini kaybetmişti. Ateşini düşürmem gerekiyordu. Aslında başından beri ateşinin çıkabileceğini bildiğim için bitki toplamaya gittiğimi sonradan hatırlamıştım. Getirdiğim bitkileri kaynatırken bir yandan da Çetin'in başına ıslak bez parçaları koymaya çalışıyordum. Titremesi bir türlü geçmiyordu. Ateşi daha da alevlendirerek kulübeyi ısıtmaya çalışıyordum. Üzerimdeki ıslak kıyafetleri çıkarıp kuruması için ateşin yanına koymuştum. Kısa tişört ile bende üşümeye başlamıştım. Kuruyan kıyafetleri alarak Çetin'in üzerine örterek kaynamakta olan ilacı zorla onun ağzına dökmüştüm. Gece iyice bastırmıştı sanki zaman geçmiyor gibi geliyordu. Çetin'in yüzüne baktıkça kendimi çok garip hissediyordum. İlk kez bu kadar çok korkuyordum. Benim yüzümden ona bir şey olursa ne yaparım diye düşünmeden edemiyordum. Gece boyunca sayıklayan Çetin'in vücudu ateş gibi yanıyordu. Ama titremesi de bir türlü geçmek bilmemişti. Kolundaki yarayı temizleyerek tekrar sardığımda kanın durduğunu görmüştüm. Bu da benim için iyi bir haberdi. Ayı yavrusunu odun setinin arkasına koyarak Çetin'in yanına tekrar oturmuştum. Bir süre sonra yağmurun etkisini kaybettiği saçaklara vuran yağmur tanelerinin azalması ile belli oluyordu. Son damlalar ile gözlerimi farkına varmadan kapattığımda kendimi uykunun kollarına bıraktığımı sabah kulübenin aralık tahtalarından içeriye giren güneş ışığı ile anlamıştım. Hafifice araladığım gözlerimi hızlı bir şekilde açmama neden olansa bedenime dolanmış olan bir çift kol olmuştu. Yavaşça başımı çevirdiğimde kendimi Çetin'in kolları arasında ve üzerimde de benim montumu bulmuştum. Hızla yerimden kalkarak sinir ile Çetin'e sert bir darbe indirmiştim. Darbenin etkisi ile bağıran Çetin "Sen ne yapıyorsun be? Uyuyan biri bu şekilde uyandırılır mı?" dedi. Bense sinirden kudurmak üzereydim. "Seni fırsatçı. Nasıl olurda hasta iken bile sapıklık düşünebilirsin?"
"Sapıklık mı? Yanlışın var. Sana da iyilik yaramıyor."
"İyilik mi? Sen var ya ... Seni öldürmeliydim. Fırsatım varken bunu yapmalıydım."
"Sence de abartmıyor musun? Sadece üşüdüğün için sana sarıldım. Merak etme sana dokunmadım bile," dediğinde iyice sinirlerim tepeme çıkmıştı. Sonra derin nefes alarak odunların arkasında ki ayı yavrusuna bakarak konuşmaya başlamıştım.
"Şu ayı bile senden daha duyarlıdır. Bu kadar anlayışsız olduğuna inanamıyorum."
"Ayı mı? Sen bana ayı mı dedin?"
"Evet sana ayı demek bile yanlış. Bir şu masum ayıcığa bak birde karşımda ki aç kurda," dediğimde yerinden kalkarak bağırmaya başlamıştı. "Şimdi de aç kurt olduk. Oh ne güzel," dedi. Sonra birden başının döndüğünü söyleyerek yere düşmüştü. Onu o şekilde görünce endişelenerek yanına koşmuştum. Yerde yatan bedenini kaldırmaya çalışıyordum ama bir türlü başarılı olamıyordum. Birden gülme sesi ile irkilmiştim.
"Gerçekten endişelendin değil mi?" Çetin gülmeye başlamıştı. Kollarımın arasında olan bedenini tekrar yere savurduğumda "Ah" diye bir ses çıkarmıştı. "Bu yaptığını asla unutmayacağım öğretmen bey," dediğimde bana "Yine bey olduysak vay halimize," dedi. Kapıyı açarak dışarıda ki yağmurdan sonra etrafa yayılan mis gibi kokuyu içime çekmiştim. Bakışlarımı devirerek "Sen daha ne kadar o şekilde duracaksın? Köye gitmemiz gerekiyor. Yaranın temizlenmesi için," dediğimde ayağa kalkmıştı. Koluna tekrar bakarak "Beni vurduğuna hala inanamıyorum," dedi. Yürümeye başlamıştık. Ondan hızlı olmasını istiyordum ama yavaş yürüyordu. Köye gittikten sonra tekrar geri gelmeyi ve yavru ayıyı beslemeyi düşünüyordum. Hızlı adımlar ile yürürken Çetin'in sorusu ile duraksamıştım.
*****
Umarım beğenmişsinizdir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ağır Roman "Hayatımın Hikayesi"
General FictionSize göre yeni ama eski bir hikayem olan "Ağır Roman Hayatımın Hikayesi" ni sizinle paylaşmak istedim. Gerçek hayattan alıntı olarak yazılmıştır. İlk hikayelerimden biri olduğu için farklı bir tarzda yazılmıştır. Umarım beğenirsiniz. İlk ağızdan ya...