Rakı içtiğim her gecenin sabahında aynı şey olur. Dilim damağıma yapışmış şekilde sabahın ilk ışıklarıyla uyanırım. Uyuduğum saatin hiç önemi yok. Ben buna 'rakının kaldırma kuvveti' diyorum.
O sabah da saat altı buçuğu gösterdiğinde gözlerimi açtım. Ancak dört saat uyuyabildim. Alkolün etkisiyle ağzıma yerleşen çamur tadını yok edebilmek için lavabonun yolunu tuttum. Ağzımı o leş tattan kurtardıktan sonra mutfağa yöneldim.
Böyle uyandığım sabahlarda yoğun biçimde susuzluk hissetmeme rağmen hiçbir zaman su içmem. Nedense su içtiğimde vücudumda alkolün etkisi tekrar kendini gösteriyormuş gibi oluyor. O nedenle varsa soğuk çaya abanırım. Yoksa da sallama çayla idare ederim.
Şanslı olduğum bir sabahtı. Dolaptaki buz gibi yarım şişe soğuk çayı neredeyse bir dikişte bitirdim. İçimdeki yanmayı dindirmiş biçimde odama geri döndüm. Kısa süren yolculukta da günün plânını yaptım.
En azından saat on bire kadar uyumak üzere tekrar yatacak, alkolün etkisiyle bozulan biyolojik saatimin 'kalk' dediği yerde yeniden uyanacaktım. Ilık suda rahatlatıcı bir duşun ardından kendime 'Toprak usulü' kahvaltı hazırlayacak daha sonra da öğlen yemeğine kadar oyun konsolunun başına çöreklenecektim.
Beni bu oyun konsolu belasına Efgan alıştırdı. Misafiri olduğum bir akşam teknoloji mağazalarında sıkça rastladığım ama son versiyonlarından pek anlamadığım bu gelişmiş atarinin başına oturduk. Efgan üç dört saatlik uğraşın ardından pas atma, şut çekme, hızlı koşma gibi asli hareketleri bana öğretmeyi başardı. O gece sabahın ilk ışıklarına kadar maç yaptık. Kendine basit seviyede de olsa bir oyun arkadaşı bulmuş olan dostum daha sonra peşimi bırakmadı. Bu futbol gecelerini haftada bir tekrarlamaya başladık. Gide gele ben de bu oyuncağın bağımlısı oldum. Geçtiğimiz sene son versiyonu çıkınca hem Efgan'a hem de bana birer tane alıverdim. Hediyesini aldığında sevinçten çılgına döndü. Ertesi gün ikimize de onlarca oyun kapıp gelmiş. Vakit buldukça bu oyunların bazılarını keyifle oynuyorum.
Yaptığım programa göre öğlen yemeğinin ardından da çıkıp sahilde biraz yürüyecek ve en azından Pazar gününün bu güzel havasından biraz faydalanacaktım. Günü de sahildeki sevdiğim restoranlardan birinde yiyeceğim akşam yemeğiyle tamamlayacaktım.
Bu plânın ilk aşamasını başarıyla gerçekleştirdim ve kafamı yastığa koyduktan birkaç dakika sonra uykuya daldım.
Çoğu zaman olduğu gibi telefonum işi yine biyolojik saatime bırakmadı. Komodinin üzerinde elimi biraz gezdirdikten sonra akıllı aleti yakaladım. Zorlanarak da olsa gözlerimi açtım. Ekranda Rıfat'ın ismini gördüm. O sırada yukarıdaki saate gözüm takıldı. Saat on çeyreği gösteriyordu.
"Ulan İstanbul, yine ne işler çevirdin?" diye kendi kendime söylenerek telefonu açtım.
"Söyle Rıfat." Sesimdeki titreme ve isteksizliğe ben bile şaşırdım. Cümlemin sonunda boğazımı temizledim.
"Uyandırdık mı abi?" diye soruyla karşılık verdi.
"Yok, yok... Uyanalı bir yarım saat oldu." diye gereksiz yere yalan söyledim.
"Oh, oh süper abi. Bizim de bir plânımız vardı."
"Siz kimsiniz oğlum?"
"Meral ile ben abi."
"Ben de Pazar plânlarımın kafasına kim sıkacak diye düşünüyordum. Katili uzakta aramamak lazımmış."
"Aaaa." diye Meral'in sesi yükseldi. O sırada Rıfat'ın sesimi arabanın sistemine verdiğini fark ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İtiraf Avcısı (Tamamlandı)
ActionLa Malinche adındaki tercümanın Azteklere yaptığı ihaneti hiçbir nesil unutmadı. Öyle ki Meksikalılar hâlâ hainlere La Malinche diye hitap eder. Leydi Diana, Prens Charles ile evliyken, binicilik hocasıyla aşk yaşamaya başlayarak, saray tarihin en b...