Merhaba kızlar. Size akıllı bir kadının kısa yoldan hayatını nasıl değiştirdiğini anlatacağım. Benim gibi olun demiyorum. Fakat şunu bilin, bu dünya çok acımasız. Kurtlar sofrasında akşam yemeği olmak istiyorsanız siz bilirsiniz.
Daha on üç yaşımdayken babamı kaybettim. Annem, abim ve ben yalnız başımıza insafsız bir dünyanın ortasında kaldık.
Abim henüz on yedi yaşındayken bize bakabilmek ve beni okutabilmek için kendi okulunu bıraktı. Annem yıllarca başka insanların evini temizledi. Ben de on sekiz yaşıma kadar okuluma devam ettim. Çok şükür liseyi tamamladım ama ailemin beni üniversiteye yollayamayacağını adım gibi biliyordum.
Buna rağmen abim zorla beni sınava soktu. İnanır mısınız belki de iyi bir okul kazanabilecekken çoğu soruya yanıt bile vermedim. Amacım açık öğretime kapak atmak ve bir iş bularak aileme katkı sağlamaktı. Bu planlarımı tutturmayı başardım. Önce açık öğretim fakültesinde işletme bölümüne yerleştim. Daha sonra da güzel bir butikte kendime iş buldum. İş yeri sahibi kadın beni çok seviyordu. Birlikte dükkanı çekip çeviriyorduk. Bu mutlu çalışma ortamım patronumun İngiltere'den dönen züppe oğlu yüzünden alt üst oldu.
Genç adam peşimden ayrılmıyor, annesinden gizli bana hediyeler alıyor, gününün büyük bir kısmını butikte geçiriyordu.
Patroniçemin yaz tatili için kocasıyla Marmaris'e gidişiyle oğlan iyiden iyiye bana salça olmaya başladı. Diyeceksiniz ki 'bulmuşsun zengin delikanlıyı, niye inat ediyorsun?' ama çocuğun tipini görseydiniz bana hak verirdiniz. Ön tarafı ayna gibi parlayan çıplak kafası, ergenlik sivilcelerinden kalma izlerle haritaya dönmüş suratı, benden daha kısa boyu ve çelimsiz vücuduyla arzuladığım adam modelinden oldukça uzaktaydı. Ayrıca o zamanlar oldukça yakışıklı bir erkek arkadaşım vardı. Biraz serseriydi ama seviyordum onu.
Annesinin yola çıktığı günün akşamında butikte yalnız kaldık. Hava henüz kararmıştı. Ben de apar topar hazırlanıyor ve bu uyuz çocuktan uzaklaşıp evime gitmek istiyordum. Depoya çantamı almaya gittim. Depodan çıktığım anda kepenklerin altından sızan son sokak ışıklarıyla karşılaşınca şok oldum. Arsız adam elindeki kumanda ile elektrikli kepenkleri indirivermişti.
Bir anda ne yapacağımı şaşırdım. Gözü dönmüş şekilde kahkahalar atarak üzerime geliyor, bir yandan da "Seni sonsuza kadar bekleyemem." diye söyleniyordu. Çaresiz depoya geri döndüm. Deponun ışıklarını söndürdükten sonra raflarda duran kumaş sarılı rulolardan birini elime geçirdim. Kapının lamba düğmeleri sağ taraftaydı. Bense kapının sol tarafına geçtim. Herif depoya girer girmez ışıkları açabilmek için sağ tarafa yöneldi. O düğmeleri ararken bütün gücümü toplayarak elimdeki sert kumaş rulosunu kafasına geçirdim.
Acılar içinde haykırarak yere düştü. Bir iki saniye sonra sesi kesildi. Bilincini kaybettiğini anladım. Hemen depodan dışarıya fırladım. Kasa bankosunun üzerine bıraktığı kumanda ile kepenkleri açtım. Ağır ağır açılan kepenklerin tepeye ulaşmasını beklemeden kendimi sokağa attım.
***
Söylediğim gibi kızlar... Hayat size acımasız davranıyorsa siz daha sert olmalısınız. O gün hayatımı karartacak tecavüzden kendi direncimle kurtuldum. Patroniçemin ısrarlarına rağmen bir daha butiğe dönmedim.
O günden sonra hayatımı dürüst bir şekilde kazanamayacağımı öğrenmiş oldum. Al Capone'u duymuş olmalısınız. Ünlü mafya babası. Onun şu cümlelerini okuduktan sonra felsefesini kendi felsefem yaptım.
"Çocukken her akşam yatmadan önce ve aklıma geldiği her an Tanrı'ya bana bir bisiklet vermesi için dua ederdim. Bir gün Tanrı'nın çalışma tarzının bu olmadığını anladım. Ertesi gün gittim kendime yeni bir bisiklet çaldım ve her akşam yatmadan önce Tanrı'ya günahlarımı affetmesi için dua ettim."
Capone sağ olsun, o günden sonra attığım her adımda başarılı oldum. Neredeyse çalıştığım her yerde bir yolunu bulup kasadan para tırtıkladım. Benim için 'melek yüzlü şeytan' diyebilirsiniz.
Bundan dört sene önce şu anda çalıştığım şirketin patronuyla tanıştım. Yaşlı adam sürekli olarak benim kasasında durduğum restorana gelip gidiyordu. Gel zaman git zaman muhabbetimiz arttı ve beni kendi şirketinde çalışmaya ikna etti. O yıllarda işletme diplomamı da cebime koymuştum.
Tekstil sektörüne biraz uzaktım. Kısa bir süre atölyelerden birinde girdi çıktıları kontrol ettim. Daha sonra tüm atölyelerin mal takiplerini yapmaya başladım.
Yaşlı patronum beni çok seviyor, bir dediğimi iki etmiyordu. Altımda arabam, dolgun bir maaşım, haftada da iki gün iznim vardı. Mali İşlerin başındaki müdür emekliye ayrıldıktan sonra beni şirketin bu bölümüne yerleştirdi. Elime de vekaletnameyi yapıştırdı. Şirkette patronumdan sonra en yetkili kişi bendim artık.
Şanssız adam geçtiğimiz yılın Ağustos ayında felç geçirdi ve yatağa düştü. Vücudunun sol tarafı baştan aşağı işlevini yitirmiş, aklı da yerinden uçup gitmişti. Altmışlı yaşlarındaki patronumun yerini üç yaşında bir bebek almıştı sanki.
Adamın şirketteki tek vekili ben olduğum için eleman alımından sevkiyatlara kadar tüm imzaları ben atıyordum. İlk iş olarak muhasebe birimindeki iki çalışanı postaladım. Buraya çocukluk arkadaşlarımdan birisini yerleştirdim.
Şirket hesaplarında yüklü miktarda stok görünüyor, mali tabloda da iştahımı kabartan vergi açıkları bulunuyordu.
Bir süre araştırdıktan sonra kendime harika bir kapı açtım. Kimsesiz insanlar üzerine açtığı şirketlerden fatura satışı yaparak ciddi paralar kazanan bir adama ulaştım. Kendisine hatırı sayılır bir komisyon oranı teklif ederek benim de fatura satabileceğimi söyledim. Ne de olsa benim şirketim de kimsesiz sayılırdı.
İlk başlarda ufak fatura satışlarıyla başladım. Havadan gelen para çok hoşuma gidiyor ve beni daha yüksek satışlara özendiriyordu. Önceleri yüz bin liraları bulan faturalar birkaç ay sonra milyonları görmeye başladı.
Şu günlerde milyonluk bir faturadan on binlerce lira para kazanabiliyorum.
Evet, hayat bana ilk yumruğu atmak için heveslendi ama ben bu hevesi onun kursağında bıraktım. Onunla da kalmayıp midesinin ortasına sağlam bir yumruk koydum.
Hayatımı kazandım kızlar... Ailemin yıllarca didinip çalışarak elde edemediği rahat yaşamın anahtarını elde ettim. Bu sırada da benim yakışıklı serseriyi de hayatımdan çıkardım. Kendisiyle nişanlanmıştık ama ondan bir baltaya sap olacağı yoktu. İlk fırsatta kapının önüne koydum.
Eğer elinize benim gibi bir fırsat geçirirseniz, sakınola boşa harcamayın. Ayrıca akıllı olun. Bu ay sonu bu işi bırakıyorum. Dikkatçekmemek lazım. Cebime koyduğum para bana uzun yıllar yeter.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İtiraf Avcısı (Tamamlandı)
ActionLa Malinche adındaki tercümanın Azteklere yaptığı ihaneti hiçbir nesil unutmadı. Öyle ki Meksikalılar hâlâ hainlere La Malinche diye hitap eder. Leydi Diana, Prens Charles ile evliyken, binicilik hocasıyla aşk yaşamaya başlayarak, saray tarihin en b...