Ofisimin camından sızan ışık süzmeleri gözüme vurunca uyandım. Yoğun geçen birkaç günün etkisiyle uykusuzluğa direnç gösterememiş, koltuğumun üzerinde dalıp gitmişim. Hafifçe doğrulmaya çalıştığımda boynumda bıçak darbesi gibi bir sızı hissettim. Ters bir pozisyonda uyukladığım için boynum incinmişti.
En son masamın üzerinde duran karakalem portreleri incelediğimi hatırlıyordum. Resimler arasında dikkat çekici bir yüz arıyor, Yağmur Doğan'ın ilişkilerini açığa çıkarmaya çalışıyordum. Aile fertleri ve bilindik iş arkadaşları dışında birkaç çizim daha vardı. Masamda tanımadığımız isimleri not etmiş ve portre tarihlerini not almıştım. Haklarında araştırma yapılması ve birer kopyalarının alınması için Selim'e vermeyi düşünüyordum.
O sırada koridordan gelen bağrışmaları duyunca kapıya doğru yöneldim. Ekibin genç polisleri Erdal'ı yaka paça sorgu odasına götürüyordu. Peşlerinde de Rıfat vardı. Sakinleşmesi için biraz süre tanımaya karar verdim ve masama geri döndüm.
Birkaç dakika sonra kapıda Meral göründü. Başıyla nazikçe selamladıktan sonra içeriye girdi.
"Devriye gezen ekipler Erdal'ı Başakşehir civarında yakalamış baş komiserim. Polis kontrolünü fark edince kaçmaya başlamış. Boğaziçi Köprüsü'nde gişelerden birisine çarparak kaza yapmış. Alkollü olduğunu söylüyorlar. Tahmin edin araç kime ait?"
"Ali Fuat mı?" diye sordum.
"Aynen öyle."
"Peki Ali Fuat'tan haber var mı?"
"Yok baş komiserim. Evine ve ofisine baktık. Tüm otellerdeki müşteri listelerini inceledik. Hastaneleri de kontrol ettik ama sanki yer yarıldı da içine girdi adam. Yağmur'un evine yakın olan caddelerdeki kameraları incelettik. Arabası olaydan üç dört saat önce o bölgede görülmüş. Ama tam olarak nereye gittiğini bilmiyoruz. Trafik Şube'deki arkadaşlar şehirdeki tüm kameralarda aracı bulmaya çalışıyor."
"Kötü." Dedim. "Şu Erdal'ı konuşturmamız lazım."
Meral bitkin bir biçimde kafa salladı. Oturduğum yerden doğrulup sorgu odasına doğru yürümeye koyuldum. Yardımcım da beni takip etti.
Sorguyu kısa bir süre takip etmek için cam bölmenin arkasına geçtim. Odada yazılımcı Erdal ve Rıfat'tan başka kimse yoktu. Zaten fevri ve sabırsız bir adam olan yardımcım uykusuzluğun da verdiği stres ile kontrolden çıkmış gibi görünüyordu. Bir elini ensesine koymuş, diğer eliyle masayı yumrukluyordu.
"Niye kaçtın lan polisten. Anlatsana!"
"Alkollüydüm komiserim, vallahi başka bir sebebi yok. Başıma bela açılacağından korktum. Araç da emanet zaten."
Rıfat bir adım geriye çekildi ve ortada duran masaya sert bir tekme salladı. Masanın duvara çarptıktan sonra çıkardığı ses, hepimizin irkilmesine sebep oldu. Daha sonra Erdal'ın arkasına geçti. İki elini kocaman açarak havaya kaldırdı ve acımasız biçimde genç yazılımcının suratına patlattı. İki saniye sonra bir daha... Ardından bir kez daha... Erdal'ın suratı anında kıpkırmızı kesildi. Koca adam bir yandan ağlıyor, bir yandan da acı içinde haykırıyordu.
"Oğlum, bak beni iyi dinle. Elimde kalırsın. Çıkamazsın bu odadan. Yalan söylemeyi bırak, niye kaçtın lan kontrolden? Söylesene! Bir haftada dört kadını öldürdüm. Yakalanmaktan korktum desene."
Sorgu odası Rıfat'ın sesiyle çınlıyordu. Erdal ise göz yaşları içinde bu suçlamayı reddetmeye çalışıyor ama hıçkırıklarıyla bölünen konuşması, başarılı olmasına izin vermiyordu. Sonunda söylemek istediklerini tek cümlede toparlayabildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İtiraf Avcısı (Tamamlandı)
ActionLa Malinche adındaki tercümanın Azteklere yaptığı ihaneti hiçbir nesil unutmadı. Öyle ki Meksikalılar hâlâ hainlere La Malinche diye hitap eder. Leydi Diana, Prens Charles ile evliyken, binicilik hocasıyla aşk yaşamaya başlayarak, saray tarihin en b...