Saat 21:20'de ekipteki genç polislerden birisi odamın kapısında belirdi.
"Baş komiserim, Efgan Kurt adında bir şahıs sizinle görüşmek istiyor. Arkadaşınızmış." dedi. Ona misafirimizi içeriye almasını söyledim. Birkaç adım gerisinde bulunan Efgan'a eliyle odayı işaret etti. Ayağa kalktım ve kapıdan içeriye giren dostuma sarıldım. Aynı sıcaklıkla karşılık verdi.
"Hoş geldin Efgan, kırmadığın için teşekkür ederim." dedim.
"Ne demek abim, seni kıracağıma kafam kırılsın. İyi haberlerle geldim yanına. Bizim patronla konuştum. Yıllık iznimin bir bölümünden feragat ettim. Kalan günlerden de bir haftalık izin aldım." diye karşılık verdi.
Bugün klinikten ayrıldıktan sonra Efgan'ı aramıştım. Ona işlerin gittikçe karmaşıklaştığından bahsettim. Kısa bir süre yardımına ihtiyacım olacağını söyledim. Aslında benim teklifim, Efgan'ın çalışma saatleri dışında bir program yapıp onu ekibe dahil etmekti. Ayarlamaya çalışıp bilgi vereceğini söyledi. Yakın dostumun bu sürprizi bizim için harika bir haberdi.
"Vay, dostum benim. Sana fena borçlandık o vakit." dedim. Efgan'ın utangaç ve çekingen bir yapısı vardı. Kurduğum cümle yüzünün kızarmasına neden oldu.
"Ne borcu abim, senin dostluğunun karşılığını ödemem için bundan daha iyi bir fırsat olamaz."
"Gel, gel otur şöyle." diyerek masamın önündeki koltuğu işaret ettim. Kapıdan geçen çaylak polislerden birisine bizim için iki çay yollatmasını rica ettim. Kendi koltuğum yerine Efgan'ın karşısındaki misafir koltuğuna oturdum. Hemen ardından masamdaki telefona uzanıp Meral'in dahilisini tuşladım. Ona toplantımızın on dakika gecikmeyle 21:40'ta başlayacağını söyledim. Kısa bir süre sonra çaycımız tam anlamıyla tavşan kanı diye tabir edebileceğimiz çaylarımızı getirdi. Aslen Rizeli olan orta yaşlı bu adam değme kafelerde içemeyeceğimiz güzellikte çay demliyordu. Efgan'la çaylarımızı yudumlarken bir süre havadan sudan sohbet ettik. Daha sonra toplantı salonuna doğru yola çıktık.
Odaya girdiğimde Selim bilgisayarını projeksiyon cihazına bağlıyordu. Rıfat ise beyaz tahtaya şu ana kadar işlenen cinayetle ilgili bir şema çiziyordu. Hemen arkamızdan Meral kollarının arasına sıkıştırdığı dosyalarla içeriye girdi.
Öncelikle genç meslektaşlarımı Efgan ile tanıştırdım. Afgan asıllı genç arkadaşımın yazılım konusundaki uzmanlığından ve zekasından bahsederek yüzünün tekrar kızarmasına sebep oldum. Bir süre bizimle birlikte çalışacağını, bunu resmiyete dökmeyeceğimiz için kimseye bahsetmemeleri gerektiğini söyledim.
"Evet, arkadaşlar elimizdekilere bir göz atalım." diyerek toplantının girişini yaptım. Sonra da sözü Meral'e bıraktım.
"On gün içerisinde üç cinayet. Maktul Seher Özkan 25 Nisan tarihinde yalnız yaşadığı evinde ölü bulundu. Bundan bir hafta sonra 2 Mayıs'ta Yeşim Görgülü eşiyle yaşadığı evinde yalnızken öldürüldü. Bugün, yani 6 Mayıs tarihinde ise Maktul Muazzez Sarıkaya... Balistik raporuna göre üç cinayette de aynı silah kullanıldı. Fakat silahın geçmişi temiz görünüyor. 9 milimetrelik, Türk yapımı bir ZİG modeli olduğunu düşünüyoruz. Üç kurban da yaklaşık iki metreden kalbe sıkılan tek kurşunla öldürüldü.
İlk cinayet mahalinden alınan saç ve deri parçası örnekleri maktul kadına ait çıktı. İkinci cinayet için sonuçları bekliyoruz. Bugün olay yerinden gelenler de analize gönderildi. Parmak izi konusunda ise elimizde bize yardımcı olabilecek bir veri yok.
Katilin olay yerinde bıraktığı notların birer kopyalarını sizler için çoğalttım."
Meral elindeki dosyaları teker teker bize doğru uzattıktan sonra konuşmasına devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İtiraf Avcısı (Tamamlandı)
ActionLa Malinche adındaki tercümanın Azteklere yaptığı ihaneti hiçbir nesil unutmadı. Öyle ki Meksikalılar hâlâ hainlere La Malinche diye hitap eder. Leydi Diana, Prens Charles ile evliyken, binicilik hocasıyla aşk yaşamaya başlayarak, saray tarihin en b...