24.Bölüm (Saldırı)

49 3 10
                                    

Herkes dikkatle Joseph'e bakıyordu. Cercis bile rahatını bozmuş Joseph'e yönelmişti. "Aura ile ormandaydık. Biri karşımıza çıktı."dedi. Ben henüz kendimi keşfedememişken başkasına söylemek doğru muydu? Korkuyordum. Biraz durduktan sonra devam etti. Bizi uyarmak için geldiğini söyledi başta, sonra enerjisini üzerimizde kullandı. Canımızı yakmaya başladı." Bana baktı. "Neyse ki Aura ona karşı geldi. Güçlerini açığa çıkardı ve adam yerde kıvranmaya başladı. Onu orda bırakıp eve döndük. Size saldıranların söylemek istediği bu olsa gerek."dedi ve sustu. Herkes şaşırmış gözlerle bana bakıyordu. Birkaç saniyelik sessizlikten sonra Cercis sessizliği bozdu. "Sen Radixli misin?"
Bende şaşırmıştım. "Böyle bir gücün olması için muhakkak Radixli mi olmam gerekiyor?"
Cercis gözlerini iyice açıp başını salladı. Joseph araya girdi. "Bir seçenek daha var." Anlamsızca yüzler Joseph'e çevrildi. "Eski Batık da olabilir. Yani ikisinden biri."
"İnci'nin nereli olduğunu bilmiyorum." dedim. Joseph'te dudağını büküp kafasını sallayınca onun da bilmediğini anladım.
Lux'un gözleri kısıldı. "Eğer bir Radixliysen bu bizim için bir avantaj olabilir."dedi. Cercis ise başını salladı. "Eğer İnci bir Radixli olsaydı bunu bilmez miydik? Burası fazla büyük sayılmaz neredeyse herkesi tanıyoruz."
Lux dudağını dişledi. "Evet. Buda doğru."
Joseph söze girdi. "Eski Batıktakilerin güçlerinin farklı olduğunu duydum. Aura'nın gücü Radixlilere uyuyor. Bunu araştırmalıyız."
Tuas sözü aldı. "Genel olarak aynı olsada tüm Radixlilerin gücü aynı değildir. Farklılık gösterir. Radix ve Eski Batık halkının arasındaki sorunda burdan kaynaklanıyor. Radixliler tek güce sahip oldukları için kendilerini bozulmamış saf periler olarak görürler. Eski Batıklılar ise kendilerini, farklı güçleri olduğu için kutsanmış sayarlar. Her iki şehir halkıda kendini üstün gördüğü için düşmandırlar. Kısacası Radixli olma ihtimalinde var, Eski Batıklı olma ihtimalinde."
"Bu neyi değiştirir ki? Ben bir melezim saf su perisi değilim." Melez olduğumu dile getirmem üstlerine limon sıkmışım gibi oldu. Hepsi dudaklarını büzüp düşünmeye başladı.
Birkaç dakikalık sessizliğin ardından Lux başını kaldırdı. "Eğer bizim için ölüm kararı alırsalar ne yapacağız? Burda saklanmaya devam mı edeceğiz? "
Tuas başını salladı. "Hayır. Burda saklanmıyoruz. Sadece ortalığın karışmaması ve herkesin güvende olması için buradayız. Büyükler dediklerin ne karar alırlarsa alsınlar burdan çıkacağız. Eğer ki kötü bir karar almaya kalkarlarsa sonuçlarına katlanırlar. Umalımda öyle olmasın." Herkes başını salladı. Doğru söylüyordu. Kaçamazdık. Kaçmamalıydık. Bir komutanın kaçması komik olurdu doğrusu. Bugün ormanda kendimi hiç olmadığım kadar güçlü hissetmiştim. Melezde olsam güçlüydüm. Sadece kendimi biraz daha öğrenmem gerekiyordu. Çevremdekiler beni nasıl koruyorsa bende onları koruyabilirdim. Buna inanıyordum. Tuas devam etti. "Artık yatsak iyi olacak yarın yoğun bir gün olacak. Marina'ya ulaşmanın bir yolunu buluruz ve harekete geçeriz. Şimdi dinlenelim."
"Katılıyorum." dedi Cercis ayağa kalkıp esnerken. Bizde onlara eşlik ettik. Lux elimize yiyecek bir şeyler tutuşturup odalarımızı gösterdi. Karnımı doyurup yatağa gömüldüm. Uykuyu selamlarken yavaşça zihnimi temizledim.
Marina'nın o sevimsiz sesiyle gözlerimi açtığımda yataktan çıkmamak için direnen vücuduma karşı gelip yorganı üzerimden attım. Marina'nın sesi uzaktan geliyordu. Erkenden damlamıştı belli ki. Bedenim uyku için yalvarırken zorda olsa kendimi odadan dışarı atmayı başardım. Akşamki geniş odaya girdim. Tuas, Cercis ve Joseph pür dikkat Marina'yı dinliyorlardı. Marina Joseph'in hemen yanına kurulmuştu. Bende herkese günaydın dedim ve Tuas'ın boş olan yanına geçip oturdum. Marina bana selam verip devam etti. "Dediğim gibi sadece bir gün. Törenler için. Gece karar verilir verilmez gelirim. Merak edip kuleyede gittim. Başta söylemek istemediler ama ben çok ısrar edince dayanamayıp söylediler." Kısacası adamları bıktırmış. "Yarın sabah askerler burada olacaklarmış. Hem sizin için bu daha iyi olmaz mı? "
Cercis Tuas'a baktı. "Böylesi bana daha mantıklı göründü."
Tuas hafif hafif uzamaya başlamış sakallarını kaşıdı. "Bilemiyorum. Beklemek sadece vakit kaybettirebilir. Cinayetlerin sebebini bulmamız gerek. Ben bu şehirdeyken sorumluluk benim üzerimde."
Joseph atıldı. "Fakat onlar bunu bilmiyor. Bizi suçlamaya devam edeceklerdir. Ortalık karışabilir. Aslında bunun benim için bir sakıncası yok. Benim düşündüğüm diğerleri."dedi. Lux'u ve beni yada bir ihtimal Marina'yı kastettiğini düşünüyordum.
Pes ederek, "Tamam."dedi Tuas. "Sadece bir gün."
Marina başını salladı. "Tamam o halde ben gidiyorum. Gece geleceğim." Ayağa kalktı. "Görüşmek üzere."dedi ve Joseph'e göz kırpıp odadan çıktı.
"Neler oluyor?" dedim anlamayarak.
Cercis cevapladı. "Gece toplantıdan önce büyüklerden biri-" eliyle boğazını kesmiş gibi hareket yaptı. "Öldürülmüş. Toplantıyı bu gece yapacaklar. Bugün cenaze olacak. Gece Marina haber getirince ne yapacağımıza karar vereceğiz."
"Geceye kadar ne yapacağız. Boş boş oturacak mıyız? "
"Çok sıkıcı bir gün olacak malesef."dedi Cercis.
Uykumda kaçmıştı artık uyuyamazdım. Lux'un yiyecekleri nereye koyduğunu biliyordum. Ben yiyecekleri alırken Lux'ta uyanmıştı. Bana yardım etti ve herkese kahvaltısını dağıttık. Kahvaltımızı yaparken Cercis kısaca neler olduğunu özetledi. Lux sadece "Tamam."deyip yemeğine devam etti. Anlaşılan tek uykusunu alamayan ben değildim.
Karnımız doyduktan sonra Joseph ve Tuas tünellerin çıkışlarını kontrol etmek için ayrıldılar. Bir süre sessiz kaldıktan sonra Cercis gözlerinin içi gülerek bana baktı. "Aura o adamı nasıl yere serdiğinden bahsetsene." Lux'ta bu soruya gülerek bana baktı. "Şey. Aslında hiç öyle bir düşüncem yoktu. Yere sermek gibi yani."dedim Cecis'e bakıp gülerek. "Üzerimizde gücünü kullanmaya başlayınca canım yandı. Kanımın kaynamaya başladığını hissettim. Çok kızmıştım, öfkeliydim. Aynısını ona yaşatmak istedim. Nasıl oldu bilmiyorum ama onun enerjisine karşı koyabildiğimi hissedince üzerine gittim. Ve başardım. Tüm enerjimle üzerine gittim. Böylelikle yere sermiş oldum."
Cercis sırıtıyordu. "Ne kadar gücün olduğuna bir bakalım istersen." Beni rövanşa çağırır gibiydi ses tonu. "Bu nasıl olacak?"diye sordum.
Lux'a baktım. Kaşlarını kaldırmış gülüyordu, "Kızın canını yakma Cercis."dedi.
"Gücünü test etmek istiyor musun?"dedi Cercis yüzü aynı canlılığını koruyordu. "Evet istiyorum."dedim hevesle. Öğrenmek istiyordum. "Öyleyse kalk bakalım."dedi. Cercis'in tam karşısındaki yerimi aldım. Lux ise kuyruğunu altına almış gülerek bize bakıyordu. Onu gülerken görmek beni mutlu ediyordu. "Bak şimdi, sana enerjimi yönlendireceğim. Yakıcı kısmını. Bizde iki tür enerji bulunur. Biri insanı rahatlatır, ilaç gibi gelir. Diğeri ise öfke saçar, yakar. Ben sana yakıcı olanı yönlendireceğim. Sen ise bu enerjiyle kendi enerjini hissedecek ve bana karşı koyacaksın. O adama yaptığın gibi. Sadece beni yere çivileme yeter."
"O adam böyle bir karşılık beklemiyordu Cercis dalgınlığına denk geldiği için etkisiz hale gelmiştir. İlk defa enerjisini kullanan biri bunu yapamaz biliyorsun." Diye araya girdi Lux.
"Takılıyorum Lux bozmasana."diye sitem etti Cercis. "Her neyse, sen beni anladın Aura. Enerjini hisset ve ortaya çıkar sadece."
"Pekala yapalım şunu."dedim. Heyecanla.
Cercis'in sırıtışı ciddileşti. Gözlerimin içine bakıyordu. Bir anda bedenimin kızardığını hissettim. Yavaş yavaş yakmaya başlarken Cercis'in dediği gibi enerjimi hissetmeye çalıştım fakat hiçbir şey olmadı. İçimde en ufak bir kıpırtı, bir güç damlası hissetmedim. Cercis yavaş yavaş enerjisini yoğunlaştırdı. Canım yanıyordu. "Olmuyor, dur."dedim. Başını hayır anlamında sallayıp devam etti. Nefesim kesiliyordu. Yanıyordum. Kızarıyordum. Dikenler batıyordu. sinirlenmeye başlamıştım. Sinirlenmek istemiyordum ama bedenim bana itaat etmiyordu. Ellerim karıncalanmaya başladı. Neredeyse kanımın fokurdadığını duyuyordum. Gözlerimi kapatmıştım. Bir yerlerden enerjimin açığa çıkmasını diliyordum. Yine boşlukla karşılaştım. Bir duvar oluştu içimde, öfkeden delirmiştim. Duvar bendim ve şimdi tüm enerji vücudumu dolaşıp çıkmaya hazır volkan kıvamına gelmişti. Gözlerimi açmamla hepsi Cercis'le buluştu. Cercis'in gözleri büyürken enerji bedenini sarıyordu. Cercis nefes nefese yere doğru kıvrılırken, bedenimden geçen ürpertiyle durdum. Enerjiyi içime hapsederken Lux Cercis'in yanına koştu. Kendimi erken durdurabilmeyi başarmıştım. Cercis nefes nefesede olsa kalkabildi. İkiside şok olmuş gibi bakıyordu.
Lux "Bunu nasıl yaptın?"dedi şaşırarak.
Cercis eski haline döndüğünde konuşabildim. "Canını yakmak istememiştim. Özür dilerim. İyi misin? "
Cercis şaşkındı. "İyiyim sorun o değil."dedi. Lux'a döndü. "Aura enerjisini kullanamıyor. Başkasının enerjisini kullanıyor. Aslında biraz daha farklı."dedi.
Ben ne anlama geldiğini idrak edene kadar birkaç dakikanın geçmesi gerekti.
"Yani o bir Radixli değil."dedi Lux.
"Evet, değil. Onu yaklamaya başladığımda hiçbir şey yapamadı. Enerjisini kullanamıyor çünkü. Enerjim onda birikince benim enerjimi kullanmaya başladı. Kendi gücümü üzerinden çekemedim. Yakalamış gibiydi. Sonrada benim enerjimi değiştirdiğini hissettim. Enerjimi serbet bıraktı ve beni yaktı. Güçlenmiş gibiydi." Başını salladı. "Sen Eski Batıktan olmalısın."
Kaşlarımı kaldırdım. "Melez olduğumu hatırlatmama gerek var mı?"
"Bu nereli olduğunu değiştirmez. Fakat seni kabul etmezler. Melezleri istemezler. Dışlarlar."
Joseph ile olan konuşmamızı hatırladım. İnci'nin ailesinin ölmüş olduğunu söylemişti. Ailesi hakkında başka bir bilgisi yoktu. Belkide onlarda dışlanmıştı. Bu olabilir miydi? Merak duygum her hissin önüne geçmeye başlamıştı. Yutkundum. Lux karşıma geçti. "Aura aynısını benim üzerimde dene. Görmek istiyorum."
Cercis gibi oda yere yıkılmıştı hemde çok daha hızlı. Cercis'e göre daha dirençsizdi. Lux kendine gelince "En azıdan Radixli olmadığını öğrendik."dedi haline bakıp gülerek.
Akşama kadar gerekli gereksiz birçok şeyden bahsettik. Tabii Cercis'in görev anıları üstünlük teşkil ediyordu. Joseph ve Tuas geldiklerinde heyecanlandım. Üç farklı çıkış bulmuşlardı fakat ikisi bir evin bodrumuna, diğeri ise mezarlığa çıkıyordu. Cercis bugün olanlardan bahsetti. Gücümden ve nereli olduğumdan. Tuas daha çok Eski Batıktan olmamla ilgilenmişti ve hoşuna gitmiş olacak ki uzun bir süre keyifle bana baktı. Bense sebebini anlayamamıştım. Biraz daha konuştuktan sonra Marina hızla kapıyı açtı. Marina'nın girişiyle herkesin yüzü asıldı. "Karar verildi."dedi kapıyı arkasından kapatıp yaslanırken. "Teyzem Komutan Tuas'tan bahsedince oy çokluğuyla zarar verilmemesine karar verilmiş. Komutanla görüşmek cinayetler ve gelişi konusunda görüşmek istemişler."
"Bu güzel haber."dedi Lux kaşlarını çatıp Marina'nın telaşlı yüzüne bakarken.
Marina başını salladı. "Dahası var. Oy çokluğu bizde olsada Güneylilerin büyükleri kabul etmemiş. Şehre felaket getirdiğinizi iddea etmişler. İtirazları kabul edilmeyince toplantıyı terk etmişler."
Lux ve Cercis'in kalp atışlarının hızlandığı, hızla inip kalkan göğüslerinden anlaşılıyordu.
Tuas "Güneyliler kim? " diye sordu. Marina hemen yanıtladı. "Güneyliler, şehrin Güney Kasabası'ndaki büyükler. Demek istediğim dört büyük kasabadan biri."
"En tutucu kesimdir. Bu da demek oluyor ki, peşimizi bırakmayacaklar."diye ekledi Cercis.
"Karar lehimize çıktığına göre daha az zarar olacak. Haydi çıkalım şurdan."dedi ve ayağa kalktı. Ben Joseph'e korkarak baktım. Oda gözlerini yumup kalkmamı işaret etti. Çıkışa ilerlerken Marina devamlı konuşuyordu. "Bir süre daha burda kalamaz mısınız? Güneyliler rahat durmazlar. Çok tehlikeliler. Size zarar verebilirler. Beni dinleyin, lütfen." Defalarca aynı sözleri söylesede kimse dinlemedi. Tuas ve Cercis önden biz arkadan çıkışa ilerledik.
Sonunda pis kokan koridorlardan kurtulmuştuk. Rahat bir nefes alıp diğerleriyle birlikte odaya girdim. Lux odayı aydınlattı ve yanımızdaki odadan çıkardığı üç kılıcı erkeklere uzattı. Ev acayip sessizdi. Kimseden ses çıkmıyordu. Eve giren olup olmadığını Tuas, Cercis ve Joseph kontrol ederken dışarıdan gelen seslerle ürktük. Herkes olduğu yerde sabitlenip kalmıştı. Bu kadar çabuk olmasını beklememiştim. Joseph perdeyi hafifçe araladı. Tuas'a dönüp başını eğdi. Cercis fısıltıyı andıran bir sesle konuştu. "Kızlar siz burada kalın. Sessizce." Arkasını dönecekken geri döndü. "Biraz eğleneceğiz bunu bozmadan uslu uslu oturun olur mu?" Lux'a göz kırptı ve Tuas'ın yanında dışarı çıktı. Ne yani onlar dışarıdayken biz burada boş boş oturacak mıydık? Neydik biz, yaşlı kadın mı? Hiç sanmıyorum.
Lux sinirle Cercis'in arkasından bakıyordu. "Biz burda mı kalacağız yani?"
"Tabii ki hayır. Haydi gidelim."dedim başımla işaret edip. Lux'un yüzü aydınlandı. Marina'da kaşlarını çatmış bize bakıyordu. Peşlerinden gidecekken Marina'ya baktım gülerek. "Birileri korkuyor galiba? " İlk defa doğrudan onunla konuşuyordum.
Kafasını salladı, "Ben biraz yorgunum siz gidin."dedi ve koltuğa geçip kuruldu. Bizde Lux ile dışarı çıktık.
Tuas ve bir adam konuşmaya başlamışlardı bile. Tuas ortada kollarını birleştirmiş, Joseph ve Cercis ise iki yanında hançerlerini çekmiş duruyorlardı. Tuas'ın kendinden emin tavrı beni büyülüyordu. Lux, Tuas ve Cercis'in yanına, bende Tuas ve Joseph'in arasındaki boşluğa sızdım.
Karşımızdaki adam bize bakmadan sözlerine devam etti. "Bunu kanıtlasan bile bir şeyi değiştirmez. Şehirdeki belaları burada istemiyoruz."
"Güvenliğinizi sağlamak benim görevim. Suçlular cezasız kalmayacak."
Adam dişlerini sıktı. "Onları buraya siz getirdiniz."
"Zayıfların bizi takip ederek geldiği sonucuna nasıl vardın? "
"Siz geldikten sonra cinayetler başladı. Başka sebebi olamaz."
Tuas'ın dudağı kıvrıldı. "Tahminlerle mi kurtaracaksın şehrini?"
"Tahmin yada değil. Ben inançlarımla yaşarım."dedi adam çenesini dikleştirirken.
"İnadından vazgeçmezsen sanıyorum ki, Güney Kasabası kendine yeni temsilci bulmak zorunda kalacak."
Adam zaten çatık olan kaşlarını iyice çatarak kırışıklıklarına yenilerini ekledi. "Beni tehdit mi ediyorsun?"
"Olacakları söylüyorum."dedi Tuas. Gözleri parlıyordu.
Adamın öfkeden göğsü inip kalkmaya başlamıştı. Hislerim üzerinde gezinirken içimden öksürmek geldi. Yüzümü buruşturdum. Adamın öfkesi ve kibiri kömürden çıkan karbon monoksit gazı gibi ciğerlerime yapışmıştı. Patlamaya hazır bir gaz bulutu görünümündeydi sanki. Tinsinmiştim. Adam hızla kabzasından hançeri çekti. "Kimse beni tehdit edemez!"diye haykırdı. Yanındaki ağaçların arkasına saklanmış en az yedi kişi çıktı.
Tuas hala kolları bağlı duruyordu. Küçük bir kahkaha attı. "En son bir zayıfta bana bu sözleri söylemişti. Bir zayıf kadar mı düştün?" Yanındakilere göz gezdirdi. "Adamlarına yazık olacak."dedi.
Adam sinirden deliye dönmüştü. Hırsla bağırarak bize -Tuas'a- doğru hızla gelmeye başladı. Adam ve diğerleri kıpırdar kıpırdamaz ipler koptu. Yer sarsılmaya altımızdaki toprak titremeye başladı. Adamların gözü dönmüştü neler olduğunu fark etmemiştiler. Yer iyice sarsıldı ve sıralar halinde yerdeki toprak kalkmaya başladı. Adamların altındaki toprak kayınca şaşkınlıkla durdular. Aramızda hayli mesafe vardı. Toprak yer yer yükselmeye devam ederken şekil alıyorlardı. Simsiyah toprak, katranın fokurdamasını andırıyordu. Toprak kamçıya dönüştü ve adamları kamçılamaya başladı. Toprak bedenlerini sararken çığlık atıyorlardı. Aralarından kaçmayı başaran yoktu. Toprağı alt edebileceğini düşünenler hançerlerini kılıçlarını toprağa savuruyordu. Silahlar sadece içlerinden geçti ve toprağın o anki konumunda hiçbir değişiklik olmadı. Adamlar ölmemek için nefes nefese mücedale ederken toprak bedenleri sarıp yaralamaya devam etti. Toprak, Tuas'la konuşan adamın boynunu, el ve ayaklarını sarmış, sanki bir şey yapabilirmiş gibi çırpınışını izliyordu. Tuas'ın yanında yer almama rağmen ben bile korkmuştum.
Biri "Yeter, uzak duracağız bırak!"diye haykırdı. Tuas'a baktım. Gülerek olanları izliyordu. "Öldürecek misin? "diye sordum.
"Ne yapmamı istersin?"diye karşılık verdi.
"Canlarını yak ama öldürme."dedim. Başlarına geleni her ne kadar haketselerde ölmelerini istemiyordum. Tuas gülümseyerek başını salladı. Tekrar bağıran adamlara döndüğünde, "Şanslısınız ki burada ölmenizi istemeyen biri var."dedi ve toprağın yukarı kaldırıp işkence ettiği bedenler hızla toprakla birlikte yere çakıldılar. Toprak sürünerek üzerlerindeki etkisini çekti ve eski şeklini aldı.
Cercis'te kılıcı bırakmış kollarını birleştirmişti. "Bende oynamak istemiştim ama.. "dedi dudak bükerek. Tuas sırıttı. "Başka sefere. Çok sabrettim."
Joseph'te kılıcını beline geri yerleştirdi. "Onları ne yapacağız?"
"Birazdan askerlerim gelecek. Toprak mesajı mı iletir. Sonra bir çaresine bakarız."
Yerdeki adamlar acıdan kıvranıyorlardı. Kollarını kaldırmakta güçlük çektikleri belliydi. Tuas'la konuşana dikkat kesildim. Nefret doluydu. İçimdeki öksürme isteği yine kendini gösterdi. Bu defa üzülerek değil acıyarak baktım.
Yaprak hışırtıları geliyordu kulağa. Ortalıkta kimse görünmesede dikkat kesildim. Karanlık ormana bir zift gibi çökmüştü. Çatının etrafını saran birkaç aydınlatma çevremizi görmemize olanak sağlasa da ağaçlara gidildikçe gece insanı bir ağ gibi sarıyordu. Simsiyahtı. Baktıkça beni içine çekiyordu. Korkmaya başlamıştım. Gelenler Güneylilerden birileri olabilir miydi? Hışırtılar çoğaldı. Gelenler fazlaydı belli ki. Benden başka herkes rahat görünüyordu. Bende mi rahat olmalıydım?
Sesin geldiği yöne odaklandım. Karanlık beni çağırıyordu sanki. Titremeye başladım. Titremem korkudan değil soğuktandı. Kimse üşümüyor muydu benden başka. Kış mı gelmişti?
Tuas'a baktım. Cercis ile konuşuyordu. O an anladım ki onlar askerleri bekliyorlardı. Fakat gelenler asker değildi. Bunu bilmeliydiler. Elimi bana bakan Joseph'e uzattım titreyerek. Elimin titremesini görünce gözleri büyüdü. "Zayıflar."dedim titrek sesimle. "Geliyorlar."
Sesim herkesin dikkatini çekmeyi nasıl başarmıştı anlamasamda hepsi yanıma koştu. "Neler oluyor?"dedi Lux. Tuas "Aura iyi misin? " dedi.
Joseph "Zayıflar geliyor, dedi. Hazır olun." Tuas yanağıma dokundu. Korkuyla geri çekince "Herkes yerlerine. Durmayın hadi! " diye bağırdı. Lux kolumdan tutup içeri götürmek istedi. İçerde öylece bekleyemezdim. Onlara yardım etmeliydim. Kafamı salladım. Tuas bir adım önde, Joseph ve Cercis iki tarafındaki biraz geride olan yerlerini aldılar. Bu defa Tuas'ta eline kılıç almıştı. Lux ve benim elimde bir şey yoktu. Birbirimizi koruyacaktık. Sonra kendi gücüm olmadığını fark edip korkuyla Lux'a baktım. Oda bunu yeni anlamış olacak ki ağzı aralandı. Kolumdan tutup içeri sürüklerken bir şey yapamadım. Savaşmak istiyordum ama hiç gücüm yokken bunu nasıl yapabilirdim? Bir an için zayıfların güç kullanabilmelerini istedim içimden olmayacağını bile bile.
Lux salonun yanındaki ufak kapılı odadan iki kılıç getirdi. Birini bana uzattı. "Her ihtimale karşı. İçeride bekleyemeyiz."dedi ve dışarı çıktık.
Sanki sular dahada soğumuştu. Pullarım titrerken kaskatı olmuş bekliyodum. Nihayet kaşımızda bir karaltı oluştu ve giderek çoğaldı. Karşımızda, sağımızda ve solumuzda superileri belirdi. Cılız ışık o sevimsiz yüzlerine yansıdığında gözleri çevresinki morluklar geniş karaltılar şeklinde açığa çıktı. Yerde inleyen adamların yanına ulaşmadan, arada oldukça mesafe bırakarak durdular. Ortadaki adam öne çıktı. Bu diğerlerinden daha iriydi ve neredeyse yüzünde hiç morluk yoktu. Gözlerine dikkatle bakınca onun mezarlıkta karşılaştığım adam olduğunu anladım. Ben yüzüme yerleşen şok ifadesiyle ona bakarken o doğrudan Tuas'a dikti gözlerini. "Hiç vazgeçmeyeceksin değil mi? "
Tuas cevap vermeyince devam etti. "İstediğimiz şeyi biliyorsundur komutan."dedi alaylı bir sesle. "Tabii almadan gitmeyeceğimizide."
"Bizde size ait bir şey olduğunu düşünmüyorum."dedi Tuas.
"Ah evettt, tabiiki var. Tamda arkanda duruyor. Onu bize ver olsun bitsin. Kocaman adamlarız kavga edecek değiliz ya."dedi sırıtarak. Lux korkuyla gözlerini bana çevirdi. Uğuşmuştum. Korku çöreklenmişti içime. Ne konuşabiliyor ne hareket edebiliyordum. Sadece Lux'a korkuyla baktım.
"Kavgadan kaçmadığımı iyi bilirsin Bricius. Bakıyorumda mağlubiyete doymamışsın."
Adam dudağını kıvırıp güldü. "Şans her zaman senden yana olmaz komutan."
"Ben şansa güvenmem. Sende güvenmesen iyi olur. Her zaman sağ kurtulmayabilirsin."
Beni istiyorlardı. Tuas buna izin verir miydi? Hayır vermezdi. Cesur olmalıydım. Bunca olayın içinde yelkenlerimi indiremezdim. Sağ elimde tuttuğum kılıcı iyice kavradım. İlk defa elime kılıç alıyor olsamda korkmamalıydım. Buradan sağ kurtulmam gerekiyordu.
Evin arkasında bir patlama oldu. Sanırım duvar yıkıldı. Çıkan gürültüyle dikkatler o yöne çevrildi ve "Saldırın!" diye bir ses duyuldu. Sesle birlikte adamlar dikkat dağınıklığından istidafe ederek atağa geçtiler. Arkadan gürültüler gelmeye devam ediyordu. Sayıları yeterince fazla değilmiş gibi ileriye geliyordu. Adamların öne atılmasıyla Tuas toprağı kabarttı. Bu defa kabaran toprak iç içe geçmiş kırbaçlar şeklindeydi. Çarptığı yeri kılıç gibi kesiyorlardı. İlk dakikada bir iki kişi yere yığılmıştı bile. Fakat Tuas'ın saldırıya geçtiği yer sınırlı bir alandı. Karşımızdaki tüm toprak kalkmış savaşıyordu. Sorun şu ki adamlar her yönden saldırıyorlardı. Tecrübeli görünüyorlardı. Sağımda ve solumda yer alan Cercis ve Joseph'in kılıçlarını savurdukları adamlar gördüğüm zayıflara göre oldukça güçlü görünüyorlardı. Joseph ve Cercis kadar kalıplı olmasalarda iyi dövüşüyorlardı. Ortalık karışmıştı nereye bakacağımı şaşırmıştım. Tuas toprağı geçmek, bize ulaşmak üzere olan birkaç zayıfı birer kılıç darbesiyle yere serdi. Bir Tuas'a bir adamlara bakarken Lux beni tutup içeri çekti. Yine mi diye geçirdim içimden. Sanki başka seçeneğim varmış gibi. Resmen savaşın ortasında kalmıştım ve açık hedef konumundaydım. İçeri girmemizle Marina'nın boynuna hançeri dayamış olan zayıfla karşılaştık. Marina korkudan kaskatı kesilmiş bize bakıyordu. Zayıf pis pis sırıttı. "Ya teslim olursun, yada arkadaşına veda edersin tatlım."
Lux bir adım atacakken zayıf hançeri biraz daha bastırdı. Bir damla kan Marina'nın boynundan süzülürken kendimi ağlamamak için zor tutuyordum. Benim yüzümden birinin ölmesini kaldırabilir miydim?
Lux dikkatle Marina'ya baktı. Marina kaşlarını çatıp baktı. Ardından korku dolu bakışları beni buldu. Lux bir şeyler yapmış olmalıydı. Marina kızgınca bana baktı. Bendenim karıncalanmaya başladı. Gözlerimi kapattım. Dikenler kendini gösterip yakmaya başlamıştı bile. Acı birden sardı bedenimi. Tüm hızıyla yakalarken beni gözlerim kor olmuştu sanki. Öfkem son hızla büyürken son bir darbe aldı bedenim. Onunla birlikte büyük bir çığlık attım. Gözlerimi açmamla içimden çıkmak isteyen canavar Marina'nın üstünden bakan zayıfı buldu. Zayıfın gözlerinin büyümesiyle yere serilmesi bir oldu. Zayıf kaskatı kesilirken tüm sinirimi, nefretimi üzerine kustum. Zayıf önce yerde kasıldı. Sonra ise yüzü bembeyaz oldu. Öldüğünden emin olunca durdum. İçim hala kaynıyordu. Sanki bir şeyler canlanmışta dışarı çıkmak ister gibiydi. Marina gözlerindeki yaşı sildi. Titrek sesiyle "Nasıl yaptın bunu?"
"Bunu sonra konuşuruz."dedim ve Lux'u evin yıkılan kısmına çektim. Marina son hız arkamızdan gelip küçük odaya girdi. Bizde ilerlemeye devam ettik. Her yerden sesler geliyordu. Kapana kısılmıştık. Tuas'ın öldürdüğü adamların bağırışları kulağımda çınlıyordu. Mutfağın kapısına gelince durduk. Duvarın yarısı yıkılmıştı. Solumdaki dolabın arkasından bir zayıf çıkıp kılıcını savurdu. Enerjimi üzerine boca ederken zayıf kaskatı kesildi. Titreyerek yere serildi. Zafer edasıyla sırıttım. Sağımızdan ve yıkılan duvarın ardından iki zayıf kılıçlarını savurarak saldırdılar. Fakat ilk hamlelerini tamamlayamadan çığlık çığlığa yere büküldüler. Bu defa canlarını yakan Lux ve Marina idi. Adamlar ellerini boğazlarına götürüp sesleri kısılana kadar bağırdılar. Sesleri kesilince morarıp yere yığıldılar. Birbirimize bakıp sırıttık. "Bu işi çok sevdim hadi yine yapalım."diye bağırdı Marina odadan aldığı kılıcı kaldırıp.
Lux "Pes etmek yok!"diye bağırınca bizde "Pes etmek yok!"diye bağırdık ve kılıçlarımızı çarpıştırdık. İşte şimdi işler zevkli olmaya başlamıştı. Öldürdüğümüz adamlarla birlikte sanki kendime olan güvenimde yerine gelmişti.
Biz bağırınca duvarın diğer yarısıda çöktü ve karşımıza dört zayıf çıktı. Lux ilk ikisini etkisi altıla alırken Marina'da diğer ikisini etki altına alıp boğmaya başladı. Lux ve Marina nefes nefese kalmışlardı. Zorlandıklarını anlayıp kılıcımı kavradım. Ölmemek için direnen zayıflara yaklaştım ve kılıcımı savurdum. Mutfak -mutfaktan arta kalan kısım- kan gölüne dönene kadar durmadım. Kanlar her yere saçılırken bizide batırmıştı.
Lux nefes nefese yanağına sıçrayan kanları silerken güldü. "Etkilendim."
"Elini kolunu sallayarak buraya gelecekler, bide bize zarar verecekler öyle mi? Daha bizi tanımıyorlar."dedim gülerken. Lux omzuma vurdu. "Kesinlikle."
Marina karşısında biri varmış gibi kılıcını savurdu. "Bu işi çok sevdim kızlar. Haydi devam edelim." Marina cıyaklayarak kırık duvardan çıktı. Lux'la haline gülüp peşinden koştuk.
Dışarı çıktığımızda ağaçların arasından hızla yaklaşan beş zayıf hızla bize yaklaşıyordu. Hepimiz kılıçlarımızı kaldırıp savunmaya geçerken ben heyecandan titriyordum. Adrenalin vücudumu ısıtmış artık soğuğu hissetmemeye başlamıştım. Zayıflar yaklaşırken Lux ile göz göze geldik. Yakıcı dikenleri bedenime hızla saplarken yine aynı acıyla sarsıldım. İçimdeki ateş fokurduyordu. Ortadaki üç adama odaklanırken onlar yavaşladılar. Canlarını yakmaya başlamıştım fakat aradaki mesafeyi koruyarak durdular. Lux ve Marina gözlerine kestirdikleri adamları boğarlarken diğerleri sadece izliyordu. Öfkem onlarla buluşmuştu. Canları yanıyordu fakat direniyorlardı. Onlar yerinde dururken Lux ve Mariya'nın savaştıkları adamlar ölmüştü. Bana yardım edeceklerini umarak adamların üzerlerine ilerlemeye başladım. Ben gittikçe onlarda geri gidiyorlardı. Belli ki uzakta yeterince canları yanmıyordu. Uyanıklar, diye geçirdim içimden ve bende durdum. Lux ve Mariya yanıma gelmeden biraz arkamda durdular. Zayıflar ne yapacaklarına karar veremiyor gibi durdular. Ortadaki kumral olanın yüzünde morluk yoktu. İri iri açılmış gözleri onu yakışıklı kılan tek şeydi. Kalıplı vücuduyla tamamen tezattı. Kasları yalnız beton yığını gibi görünüyordu. Emreden ses tonuyla konuştu. "Aura, annen seni bekliyor. Bizimle gelmek zorundasın."
"Öyle bir mecburiyetim yok. Gelmeyi aklımın ucundan dahi geçirmiyorum. Canınızı yakmadan burdan defolun!" diye bağırdım.
"Üzgünüm, bizde seni almadan gitmeyi aklımızın ucundan dahi geçirmiyoruz."dedi. Pis pis sırıtırken arkama bakıp kollarını birleştirdi. Hızla kafamı çevirdim. Lux ve Marina yerde baygın yatıyordu. Başlarında ise iki zayıf dikiliyordu. Boğazım düğümlendi.
Geri döndüm. "Onlara ne yaptın?"
"Baygınken daha tatlılar." dedi umursamayarak. Beni delirtmeye mi çalışıyordu bu?
"Bu yaptığınızı size ödeteceğim!"
"Ya evet ödetirsin." deyip kafasını çevirdi. "Gidiyoruz beyler. Kızı alın."
Zayıflar bana yaklaşırken "Hayır!" diye çığlık attım. Sesim kesildiğinde gözümün önünden hızla bir şey geçti. Akıtmamak için zorladığım gözyaşlarım gözlerimi bulandırmıştı. Gözlerimi sildim. Az önce benimle dalga geçen adam yere yığılırken kafası ayrı bedeni ayrı yere düştü. Arkama baktım. Arkadaşlarımı bayıltan zayıflarda ikiye ayrılmış yerde yatıyordu. Görüşüm netleşirken kabaran toprağın eski haline dönüşünü izledim.
Tuas koşarak yanıma geldi. Beni kendine çekip sarılınca yüzümü boynuna gömdüm. İçime yayılan rahatlamayla göz yaşlarımı serbest bıraktım. Korkum, heyecanım, rahatlama hissim, hepsi birbirine karışmış göz yaşlarımda bulduğu yolla kendini dışarı atıyordu.
Tuas güçlü kollarıyla beni sıkıca sardı. Dudaklarını kulağıma yaklaştırdı. "Kimse isteğin olmadan seni benden alamaz." Sıcak nefesi içimi ürpertti. Kalbim hızla çarpıyordu. Vücudunun sıcaklığını hissetmek yeterince etkili değilmiş gibi nefesini duymak beni sarhoş etmişti. Göz yaşlarım durduğunda istemeyerekte olsa başımı boynunda ayırdım. Göz yaşlarımı silerken eli hala belimde sıkıca sarılıydı. Yüzüne baktım. Sesimin iyi çıkmasını umarak yutkundum. "Gitmek istemiyorum."
"Gitmeyeceksin."dedi gülümseyerek. Başını, başımın hizasına getirdi. Artık nefesini çok daha yakından hissediyordum. Burnu burnuma değerken titredim. Tuas buna güldü ve dudakları dudaklarımı buldu. Dudaklarından dudaklarıma yayılan ateş beni yakarken tek istediğim daha fazla yanmaktı..

Derinlerdeki YasakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin