Yastığımın altından titreyen telefonumla bi küfür mırıldandım. Hangi gerizekalı sabahın köründe arardı ki? Bunların benim pazar günü öğlene kadar uyacağımı bilmeleri gerekmezmiydi? Lanet olsun susmayacaktı. Telefonu alıp ekrandaki arayana baktım. Babam! Harbi lanet olsundu!
Doğrulup telefonu açtım. Sonuç koca bir emir: sirkete gel!Taksiden inip koca binaya baktım. Pazar günü, sabahın dokuzunda bomboş olması gerekirken, giren çıkan eksik olmuyodu kapıdan. Uyuşuk adımlarla merdivenleri tırmanmaya başladım. Bilirsiniz asansör fobisi. Ne yazıkki bende onlardanım ! Bilmem kaç kat çıktıktan sonra babamın sekreterine selam verip odasına ilerledim. Arkamdan "Durun Deniz Hanım!" Diye seslenmediğine göre geleceğimden onunda haberi vardı. Kapısını tıklatıp içeri girdiğimde bilgisayarına kitlediği bakışlarını bana çevirdi. Baştan aşağı süzdükten sonra çenesiyle koltuğu işaret edip oturmamı söyledi. Giyimimde bisey mi vardı acaba? O kadar dikkatli baktığına göre, şüphelenmeye başlamıştım. Daha önce buraya gelirken giyimime dikkat etmem gerktiğini açık bir dille söylemişti. Siyah içini gösterecek kadar ince bir gömlek,altınada yine siyah bir pantalon ve siyah tupuklularımı gitmiştim. Ördüğüm saçlarımı açtım ve hafif bi makyaj dan sonra tamamdı bence. Gösterdiği koltuğa geçerken gülümseyip "Sanada günaydın baba!" Dedim. Gülümsedi! Babam bana gülümsedi! Sanki bir önceki konuşmamız da tokat atan o değilmiş gibi. Siktir ettim sinirimi, o hep böyleydi zaten. İstedigini alınca beni yine umursamayacagını biliyodum. Aklınca bana şirkette iş verip hayatımı zorlaştıracaktı. Tek amacım şu odadan zararsız bir şekilde çıkmak olduğu için suyuna gidecektim. Bana sekreterle konuşup kendime bir görev seçmemi, o görevi eksiksiz halletmemi, bi sorun çıkarsa sonuçlarına katlanacağımı gayet sakin bir şekilde söyledi. Bende dediğini yapıp sekreterin yanına gittim. Önüme koca bir liste çıkardığında gözlerim pörtledi. Bu listeden herhangi bir görevi seçip yapacaktım. Ama bunlar türkçe miydi yahu? Bir bok anlaşılmıyordu. Saçma sapan kısaltmalarla bir yığın madde yazılıydı. Gözüme biri ilistiğinde sırıttım. Yeni açılacak bir tekstil firması için, bizim ortaklık yapacağımız diğer şirketten gelecek kişilere bu şirketi gezdirip tanıtacaktım. Çocuk oyuncağıydı ne vardı ki bunda? Üç beş tane adama gezdir şirketi işte. Tabi önce benim öğrenmem gerekirdi bu koca binayı. Neyse ya öğrenirdim. Sekretere sectiğim maddeyi gösterdiğimde elime bir dosya tutuşturdu. Dosyaya göz attığımda gelecek olan kişiler ve onları nerelere götüreceğim hakkında birşeyler yazdığını gördüm. Adamlar şehir dışından geleceği için onlara Istanbulu da gezdirmem gerekmiyormuş. Allahım! Sanırım o kadar basit bir iş değildi. Ortaklığın kesinleşmesi resmen bana bağlıydı. Yapabilirdim. Tamı tamına bir haftam vardı ve gayet yeterli bi süreydi.
Elimdeki dosyayla pastaneye doğru yürümeye başladım. Bizim çocuklara mesaj atıp pastanede buluşalım dedim. Ben uyandıysam hepsi uyansın. Zaten saat onbiri geçmişti.
Geniş bir gülümsemeyle pasteden içeri girdigimde Yiğit tezgahın arkasında kahvaltılık birşeyler hazırlarken, Mert masaların birinde uyukluyordu. Yigite sarılıp Merte doğru adımladım. Bana sırtı dönük,kafası önüne düşmüş uyukluyodu, geldiğimi görmemişti anlaşılan. Bir kolumla boynuna sarılıp diğer elimle gözlerini kapadım. Yanağına güzel bir öpücük kondurduğumda gülümseyip "Denizim gelmiş " dedi. Sırıttım. "Nisa demeni beklerdim." Dedim daha da sarılarak boynuna. "Kardeş kokuyosun sen nasıl anlamam!" Dediğinde gözlerim çoktan dolmuştu bile. İnsanın değer gördüğünü hissetmesi hem çok güzel hemde ürkütücü bir histi. Hep içerler de bir yerlerde "ya onları kaybedersem?" Sorusu yankılanıyordu ve bu nefes almama engel oluyodu. Diğer yanağınıda öpüp karşısına geçtim. Sırıttı. Adi çocuk yakışıklıydı da. "Ee kızlar nerede?" Deyip elimdeki dosyayı çantama sıkıştırmaya çalıştım. Yiğit Deryanın okulda müzik işleriyle uğraştığını söylerken Derya kapıdan içeri giriyodu.
Bu üç malla bir kaç saat takılıp, akşam barda buluşmak üzere ayrıldık.
Eve doğru yürürken köşede eski bir kitapçı dikkatimi çekti. İçeri girip kitapları karıştırmaya başladım. Bir kaç kitap satın alarak dışarı çıktığımda hava çoktan kararmıştı bile. Kitaplarla uğraşırken kendimi kaybediyordum resmen. Eve gidip üzerimdeki giysilerden ve tupuklularımdan kurtulmam gerekiyordu ama bara geç kalacaktım. Evden vazgeçip bara adımladım.
Girdigimde bizimkiler çoktan gelmiş, herzamanki köşede sohbet ediyorlardı. Saatin erken olmasına rağmen gereğinden fazla kalabalıktı. Bugün farklı bir grup cıkmış ve Alp ortalarda gözükmüyordu. Kuzey den aldığım kitabı bitirmiştim, Kuzeye vermesi için Alp e verecektim. Ama çocuk ortalarda yoktu. Boşverip bizimkilerin yanına geçtim.
Nisa dan öğrendiğim kararıyla bir kızın doğumgünü partisi olacağı için bu kadar kalabalıkmış ve Alp bugün gelmeyecekmiş.Saat gece yarısı olmuştu ve İcerisi iyice kalabalıklaşmaya başlamıştı. Bizimkiler dahil herkez icki içip, müziğin ritmine bırakmışlardı kendini. Tam yanlız başıma oturmaktan sıkılmıştım ki masama içki bardağını koyan biriyle irkilip kafamı kaldırdım. Yüzünde halinden memnun olduğunu belli eden bir sırıtış vardı. Sormadan yanıma oturdu. Gözleri bu sefer daha güzel bir mavi gibiydi sanki. "Sıkılmışa benziyosun ufaklık. " deyip,masada kollarını birleştirerek bana biraz daha yaklaştı. Gozlerimi kısıp "Bana ufaklık demeyi kes koca adam!" Dedim. Cidden uzun boyu, geniş omuzları ve kaslı vücuduyla oldukça iri ve iyi gözüküyordu. "Kuzey." Dedi geriye doğru yayılıp. "Ne?" Güldü. "Adım koca adam değil Kuzey!"
"Neyse ne işte. Şeyy bak ben geçen gece için teşekkür ederim tekrar."dedim.
Gerilmiştim ama o fazla rahattı. "Bence özür de dilemelisin " dedi kinayeyle. Kaşlarımı çattım "Ne için? "
"Evimden yürüttüğün kitap için "
Utanmıştım.
"Imm. şeyy. Özür dilerim. Ama kitabı getirdim. Yani Alpe sana vermesi için verecektim. " derken bir taraftanda çantamın içinden kitabı almaya yeltendim. Bileğimden tutup durdurdu. Kafamı ona çevirdiğimde göz göze geldik. Zaten yakınımdayken, beni durdurmak için daha da yaklaşmıştı. Kokusu çok güzeldi ve Allahım! cidden yakışıklıydı. Hayır hayır beni etkilemiyor.
"Tamam ufaklık gerek yok,kitap sende kalsın ama bir karşılığı olur." Güldü ve devam etti. "Baksana pembe sütyen daha çok yakışıyordu. " Şok olmuştum. Hızla bileğimi ellerinden kurtardım. "Ne?"
Sırıtıp işaret parmağıyla göğüslerimi gösterdi ve "siyah yakışmamış" Dedi. Kaslarımı çattım,istemsizce göğüslerime baktığımda gömlek yüzünden sütyenin belli olduğunu farkettim. Peki ya pembe sütyen ne alakaydı? Ahh tabi ya ! Geçen gece kustuğum için üstümü değiştirmişti. Sinir ve utanç karışımı bir haldeydim.
"Sapık mısın be? Ne biçim konuşuyosun? " diye bağırdım. Yüzünü buruşturdu önce sonra yine sırıtıp "Geçen gece öyle demiyo...." Mertin bize yaklaştığını farkettiğimde, cümlesini yarıda kesip elimle ağzını kapadım. Şuan cidden çok yakındık ve nefesinin yüzüme çarpması yüzümün yanmasına sebep oluyodu. Merti o da görünce elimin altından güldü. Sus dercesine baktım. Çünkü Mert konuyu yanlış anlayabilirdi ve kesinlikle böyle olmasını istemezdim.
Elimi yavaşça ağzından çektiğimde Mert bize anlamayan gözlerle bakıyodu. "Siz tanışıyormusunuz ?"
Kuzeyin yüzündeki muzip ifade bir anda kayboldu. Bakışları benimle diğer masadaki çocuk arasında gidip geliyodu. Daha sonra yine o kapşonlu siyah ceketi resmen üzerime fırlattı. Kulağıma fısıltıyla "kitabın bir karşılığı olucaktı. Şimdi istediğimi yap ve ceketi giy!"dedi. Beni kıskanmışmıydı ? Peki beni neden kıskanmıştı?
Bakışları sertti. Açıkçası tırsmıştım. Kopşonluyu üzerime geçirirken Mertin sorusunu cevapladım,
"Sadece talihsiz karşılaşmalar! "Vote ve yorum lütfen!!!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kuzey'in Deniz'i
Fiksi RemajaKendiyle konuşabilmeyi bir yetenek sanan Deniz,aslında yıllarca kiminle konuştuğundan habersizdi. Denizi görmeye cesareti olmayan Kuzey,daha fazla kaçamayacaktı. Öyle bir aşktı ki onlarınkisi Kuzeyde bir Deniz kadar derin, soğuktu. Saklı gerçekl...