- okul -

66 4 0
                                    

Kardeşini üniversitenin karşı yan cephesine bakan cafe de beklerken, sıkıntıdan arkadaşının tavsiye ettigi kitaba göz atıyordu. Yanına gelmesi için daha 1 saate yakın zaman vardı.

Oysa ilk ünivesite deneyimini kendisi yaşamış turizm otelcilik kazanmıştı.Okulda geçirdiği ilk senesinde İsmet ile tanışmış kısa bir süre içinde nişanlanmışlardı.Sonraki gündemin de evlenmek vardı,bu sebepten dolayı ismetin" okulu bırak" telkinleri sonuç vermiş kendini yeni kuracağı aile hayatına programlamıştı.
......
Yetişme ve muvaffak olma yolunun genç yolcusu! Bil ki tuttuğun yolda birçok tehlikeli geçitlerin ve yol kesen düşmanların vardır. Gerçi bunlara yalnız sen değil, hayat yolunun her yolcusu rastlayabilir. Fakat bu düşmanlar, senin gibi hayatın henüz eşiğindeki tecrübesiz masumlara musallat olmayı (sataşmayı) çok sever. Senin bunlarla pençeleşecek ve bu düşmanları alt edecek silahın yok değildir. Elverir ki, sen bu silahları kullanabilesin. Kullanmayı bilmez de bir defa alt olursan, bir daha belini kolayca doğrultamazsın. Müsade et ben sana, evvelâ, yolunu bekleyen düşmanları ve rastlayacağın tehlikeleri göstereyim.
1- Muvaffakiyetin ilk düşmanı tembelliktir.
2- Muvaffakiyetin bir diğer düşmanı kötü arkadaştır.
3- Muvaffakiyetin bir diğer düşmanı da kötü örneklerdir.

Senin elinde bütün bu düşmanlara karşı koyacak kuvvetli iki silahın var: iradeli olmak ve çalışmak. Şu halde mesele, iradeyi terbiye edip iyiliğin hizmetinde kullanmakta ve çalışmayı verimlendirmenin yolunu ve usulünü bilmektedir. Bence senin herşeyden evvel muhtaç olduğun bilgi budur...
....
Kitaptan başını kaldırıp nescafe'sini yudumlarken;
"Ahh salak kafam,insan her kim veya sebep için eğitim hayatından vazgeçer mi;nasıl bir süre ara vermek için dondurmayı akıl edemedim ki"Şimdi geldiği nokta kayıp giden 2 sene ve boşa yüklendiği hüzünler yumağıydı..Zaman ilerledikçe insan karşısındakine er ya da geç gerçek benliğini sunuyor,ayrıca bu içinde bulunduğu durum hariç insanları çözebilecek kapasitesi olduğuna inanıyordu ya neyse....İsmetle geçirdiği her gün birbirinden karmaşık ve zordu..Bir kere çok kıskançtı ve aldığı nefesin bile hesabını verecek hale gelmişti...Kendisi gayet özgürce hayatına devam ederken,karışmadığı alacağı bir ayakkabının ne bileyim bir kıyafetin rengi kalmıştı.Doğal olarak kaçınılmaz son geldiğinde, üzerinden sanki tonlarca yük serbest kalmış ve uzun bir süre kendine gelememişti. "Amaaan bir daha mı" derken evlilik olayını rafa kaldırmış kendisini anne baba ve kardeşinine adamıştı; hâ bir de kitaplar...

"Gerçekler kardelen gibi bir yolunu bulur,eninde sonun da açığa çıkarlar"

Garsona doğru "hesâbı alabilirmiyim lütfen" derken saatine baktı "canım kardeşim benim" diye kendi duyacağı şekilde mırıldandı...

Kendini bildi bileli anne babasının kavgaları meşhurdu..Daha bıyıkları terlememiş bir delikanlıyken ilk öğretmenlik deneyiminde tayini doğuya çıkmıştı babasının.Dedesi önce gitmesine karşı çıkmış,sonra ancak evlenirse gitmesine izin vereceğini söylemişti Zafer'e...Hatta önceden gelinini belirlemiş, komşu köylerden bir arkadaşının daha 18' indeki kızı Nazlı'yı bir görmesini istemişti.

Zafer köyün bıçkın delikanlıların dı.Nâmı civar köy kızlarının bile dilindeydi.Nazlı'ya görmeye giderken köyün girişindeki çeşmede su sırasındaki hanımlar,yanlarından geçen yabancının kim olduğu konusunda konuşmaya başlamışlardı bile.Köyden bir arkadaşı tanıyordu göreceği kızı,bundan dolayı bayanların yanından geçerken dirseğiyle hafif ittirdı."Bak şu an o dolduruyor suyu...."
Sonrasın da kız isteme,düğün ve görev yerine doğru tek gideceğini düşünürken yolculukları 3 kişiyle başlamıştı ve bu gün dünyadaki yaşam sırası gelmiş filiz'in anne karnındaki 126. günüydü..
"Babacığım annemle nasıl tanıştığını hiç anlatmadın" diye sorduğunda bir cumartesi akşamında başlayıp pazar günün de hala anlatmaya devam edecek kadar sevmişti adamcağız annesini..Her çatışmaların da birbirlerini nasıl sevdiklerini hatırlatacak sohbet açıyordu çocuklar sırayla hem annesine,hem babasına.. Hangimiz büyük,hangimiz çocuk diye düşünürken, bir kaç sefer ayrılma noktasına geldiklerini hatırladı da tüyleri ürperdi...
"Birbirinizden alıp veremediğiniz nedir bunca yıldır" biri kindâr,biri inatçı;derken ayaklandı çünkü kardeşinin silüeti camdan ona gülümsüyordu.

"Canım kardeşim"diye seslendi bu sefer etrafındakilerinin duymasını umursamadan.

Elif:Ablacığım çok bekledin mi.Ne zaman geldin?
Filiz:Evden biraz erken çıktım, babam faturaları bırakmış yatırmam için,onları halledip geldim.
Elif:Çarşıya inip gittiğim yabancı dil kursuna uğrayalım abla; armağan cafesinde bekliyor,alt kattaki radyoya uğrayacağız.Canlı bağlantı da telefondan fal bakan kadın program çıkışında falımıza bakacakmış.
Filiz: Ne diyorsun,bayağıdır merak ediyordum kadını,nasıl biliyor herşeyi, bakalım yüz yüze olunca atıyormu, tutuyormu belli olur şimdi.
Elif:aynen yaa gündem oldu vallahi kadın,üç harf'lileri varmış diyorlar.

Armağanı da alıp radyonun kapı ziline bastıkların da kapıyı her hareketiyle havalı tip kategorisine girecek olan biri açtı. "buyrun kızlar kime bakmıştınız " diye sorarken kızlar içeri girmişti bile..

Bu ablasının, eniştesi Mert ile ilk karşılaşmasıydı.....

-  Mert ve Filiz'in Hikayesi -Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin