- kör kuyu -

62 2 0
                                    

İçinde bulundukları durum hiç normal değildi.Malzeme aldıkları toptancı birden ürün vermeyi kesmiş herşey tepetaklak olmuştu..

Dükkanı açmaya karar verdiklerin de eşi filiz'le arasını yeni düzeltmiş, çalışmakta olduğu telefon aktivasyon merkezinde eşine de iş bulmuştu..Daha 27. Yaşında,hayat yaptığı küçük yanlışların bedelini ağır ödetmişti.

"Herkes bir şekilde beyaz da olsa yalan söyler..Eğer samimi bir müslüman olduğunu iddia ediyorsan sadece peygamberimizi (s.a.v) önder kabul ediyorsun demektir...hz. Muhammed'in cahiliyye döneminde bile müşrikler tarafından takdir edilen özelliği El-EMİN lakabından anlaşıldığı gibi güvenilir olmasıydı.Müslümanım diyen bir insan amelleri kadar karakteriyle de örnek olmalı.Kıldığı namazın onu kurtaramayacağı kullardan olmamak için düzgün bir insan olma gayretini göstermelisin oğlum"demişti babası yalanını ortaya çıkardığın da...Bedeli ne olursa olsun dürüst ol yavrum!..

Aslında ailesi ona iyi bir insan olması için yeterli eğitimi vermişti..Ama kanı kaynayan her delikanlı gibi hataları olacaktı.Bunların farkında olmak ve nefes alan her canlıya " canını yakmadığı sürece "saygı duymak kişiyi iyi bir insan olması yolunda doğru bir yola sokar..

İlk başlarda patronu satış sorumlusu olarak işe almış, gösterdiği performansla takdirini almıştı.Zaman ilerledikce muhasebe,malzeme alımı derken dükkanı bir nevî kendisine teslim edecek kadar kendini sevdirip güvenini kazanmıştı.Bu vesileyle filizi muhasebeye alması için konuştuğunda hiç sıkıntı çıkarmamıştı sağolsun ...

Her şey rayına oturmuş beraber kazanıp beraber harcıyorlardı.Tuttukları evin içini istedikleri gibi doldurmuş taksitlerini de zorlanmadan ödüyorlardı..Aralarındaki tek sorun eşinin kıskançlığıydı (eski nişanlısından enteresandır bu sebepten ayrılmıştı)bu da işin tuzu biberiydi..
Mert: tatlım seni tanımadan önceki hayatıma bakıp beni değerlendiriyorsun her zaman..Seninle tanışalıberi etrafımda dişi sinek bile bırakmadın farkındamısın..

Filiz:Ne yâni;arıyorsan o günleri işte kapı..

Mert:ne alâka şimdi kız tesadüfen dükkana telefon almaya girmiş,kaç yıllık arkadaşım benimle karşılaşınca tokalaştık.

Filiz:şapur şupur yâ rabbi şükür..

Mert:biliyorsun ki gelenek gibi bir şey tolaşırken yanakları değdirmek:-)

Filiz: üstüne bir de "çay içermisin" falan,benim yanım da bir de! Ne cesaret yaaa..

Mert:tamam işte kıza dedik bir daha rastlaşırsak görmezden gelelim birbirimizi,telefonum da kaydını buldun mu? Ona da sil dedik;tamam uzatma işte tadımız kaçmasın lütfen.

Bazen dizginleyemediğimiz
eksiklikler ilerde başımıza iş açabilir.Hayat işte böyle birşey " kişi sevdiklerinin hayatını güzelleştirmek için değil zorlaştırma uğraşındaysa onun iyi niyetinden; sürekli alttan alarak,yutarak,unutarak buna çanak tutanınsa aklından şüphe ederim.
Önce kendini seveceksin ki karşındaki seni zorlayan,sevdiğin o her kimse, sana saygı duyup,kaybetme duygusunu böyle krizler de aklının bir köşesinde tutup,geri adım atmasını bilsin."yoksa balonu şişirdikce,haznesi alacağından çok havayla dolar ve booom....

Geçmişe dair düşünceleri bir kenara koyup şimdiki ân'a geri dönünce" nasıl bu durum içerisine geldik bir anda"diye düşünmeden edemedi.Satılmış baldızıyla evlendikten sonra nedense birgün işi bıraktığını kendi işini kuracağını söyleyip İstanbula yerleşmişti.Sonrasında işi kurması( araç takip sistemleri,yangın alarmı,hırsız alarmı,ayrıca uydu sistemleri satış ve teknik servisi ) ile yürütemeyip dükkanı kapatma düşüncesi içerisine girmesi için arada geçen zaman sadece askerlik süresi kadardı; 18 ay...

Baldızının ağlayarak ablasına eşini şikayet ettiğine istemeyerek şahit olduğunda Elif'e çok üzülmüş "acaba ne yapılabilir" düşüncesi içerisine girmişti çoktan...Oysa adamın yaramaz biri olduğunun farkındaydı ama şeytan tüyü ya da tecrübenin vücut bulmuş haliydi satılmış...

Evlendikten sonra ki süreçte,bir süre her şey istediği gibi olmuş;sonrasın da alkol ve uzayan iş saatleri sonucun da eve geç gelmeler başlamış..Doğal olarak kavga dolu akşamlar artarak devam etmişti..

Yine bu krizlerin birinde, dükkanın borçlarından başını kaldıramadığını söyleyerek borç isteyen bacanağına Filiz elindeki tek yatırımı takı setini bozdurup vermiş üzerine âfiyetle su içmişti...

"Satılmış neler oluyor" diye sordu bacanağı olacak insan müsveddesine..

Satılmış: malzeme vermedi toptancı bu sefer..

Mert:Nasıl vermez,düzenli ödenmiyor mu çekler..

İşte böyle başladı bir nevî küçük kıyametin alametleri...

" Birine acıyan, dünyayı ben(den olanlar) ve benden olmayanlar olarak ikiye böler. misal, biz ne kadar varlıklıyız, halimize şükredelim, filan falan. bizden olmayan, yani varlıklı olmayana da acırız. gün olur, devran döner, biz de yoksullaşırız diyelim ki. o zaman acıdıklarımıza artık empati yapma şansı elde ederiz. ama bu empati denen naneyi devran dönmeden yemiş olsaydık, bu iyi-kötü, siyah-beyaz, en aşağı- en yukarı ikiliklerine düşmeyecektik. biraz daha ileri gidersek, dünya, bu ikili düşünce tarzları yüzünden savaşlar, işkenceler, çirkinlikler, acılar, olan bitene anlam verememeler, kin, kompleks duyguları, patlama noktasında ruhlarla karşılaştı...eh, biraz ileri gittik, tamam ama acınacak hale gelmemek için acıma-ma-yı öğrendik... bu ikili atasözlerini hikmet diye yutturanlar ve yiyenler ve de yenmesine göz yumanlar yüzünden. beynimizde bile iki lob oluşu bu yanlış hipotezi destekledi... şimdi şimdi sınırdakileri düşünmeye başladık ve kendimizi birşey olmadan, olmuş gibi hayal etmeye başladık. acıyanın da acınanın da aynı anda kendimiz olduğu bir yerde belki artık bu deyimi de ortadan kaldırmak için beynimize üçüncü bir lob ekleriz...

Beraber dükkan açmaya karar verdiklerinde çalışmakta olduğu işi bırakmış..Limiti yüksek olan kredi kartıyla biraz da borçlanarak işe koyulmuşlardı.Revaçta bir iş olan insanların yeni tanıştıkları uydu sistemleri satış ve montajı işine girmiş,bankalardan biriyle anlaşarak çek çıkartarak hareket imkanı yakalamışlardı.

Şehrin dört bir yanına broşürler dağıtılmış,otobüslere,duraklara,yerel radyolardan birine reklam vermişlerdi...Taleplere yetişemiyor, gece geç saatlere kadar montaj işine devam ediyorlardı...

Mert: Sen dalga geçmiyorsun değil mi?Satış patlaması varken, bu nasıl oluyor açıklarmısın lütfen?!..
...
Kimliğimi bilmiyorum.
Vuruyorlar yüzüme, gizli kalmış öfkeleri,
Pişmanlığın aklımdan geçmediği bu dertte,
Başıma geleceklerden, ömrüme sineceklerden,
Kanımı emeceklerden korkmuyorum.
Asi varoluşumun, çelimsiz düşlerinde,
Yarına bir, yarına gün,
Güne günlük güneşlik bir umut gizliyorum,
Yarısını lavaboda bıraktığım sakallarıma,
Hediye ediyorlar ayaklarımdaki ağrıları,
Zehirli kederler beliriyor gözümde,
Sabretmekten fışkıran,
Kafama salaklar öldürenden büyükce
asalak bir darbe yemişim de
Haberim yok.
.....
Bu çok geç sorulan bir soruydu....

-  Mert ve Filiz'in Hikayesi -Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin