12. Bölüm

182 20 8
                                    

Saat çoktan akşam 10'u geçmişken John halâ aramamıştı. Ne bekliyordun ki? Gerçekten senden hoşlandığını mı düşündün? Sen halâ iflah olmaz bir çocuksun. Senin peşinden koşacağını sanmıyordun değil mi? Kendi kendime sövdüğüm yetmiyormuş gibi Laurie de bana baskı yapmaya devam ediyordu. Bir yandan John'ı kötülüyor diğer yandan da biriyle ilk kez sevişmem için aşık olmam gerektiğini ve benim yanlış kişiyle birlikte olduğumu düşünüyordu. Üzülmem için böyle davranıyordu biliyordum ama herşeye rağmen seçimimin yanlış olmadığı kanısındaydım. Sadece aklımdan asla çıkmayan bir adam vardı; benden 9 yaş büyüktü ve benim müdürümdü. Üniversite mezunuydu, kendi düzeni, kendi evi ve bir de arabası vardı. Bense babası ve abisi ile iletişimsiz bir eve tıkılmış, günlerin hızlı geçmesinden başka bir şey dilemeyen bir genç kızdım sadece. John'la bir ilişkim olmayacağını en başından beri biliyordum fakat yine de bir yanım bunun imkansız olmadığını söylüyordu. Dışarıdan bakıldığındaysa ikimizin bir araya gelmesi anca filmlerde izleyebileceğimiz türden bir şeydi.

Laurie'ye moral bozukluğumu olabildiğince az göstererek kendi evime doğru yola koyuldum. Temmuz ayının sonlarıydı, hava halâ nemli ve sıcaktı. Yürürken ard arda sigara içtim, birini söndürüyor ve diğerini yakıyordum. Verandaya geldiğimde zaten çoktan sönmüş olan sigaramı atıp eve girdim. Babam televizyon izliyordu, geldiğimi görünce kıpırdamadı bile. Annemin vefatından sonra zaten her günümüz kocaman bir sessizlik balonunun içinde geçtiğinden aldırış etmedim. Odama doğru geçiyordum ki babam "Sen sigara içmeye mi başladın?" diye sorarak beni durdurdu. Gayet sakin görünüyordu, ben de aynı sakinlikle "Evet" diye cevap verdim. "Tamam" deyip belgeselini izlemeye devam etti. En başından beri saklama ihtiyacı duymamıştım fakat yine de böylesine tepkisiz kalması şaşırtıcıydı.

Odama çıkıp ivedi pijamalarımı giydim. Dayanamayıp "Bugün görüşeceğimizi söylemiştin" diye John'a mesaj attım. Yaklaşık 10 dakika sonra "Laurie ile plan yapmışsınızdır diye düşündüm sesin çıkmayınca" yazılı bir cevap aldım. İyi de, o beni arayacağını söylememiş miydi? Benim mi haber vermem gerekiyordu? Kalakalmıştım. "Arayacağını söylemiştin" yazıp gönderdim sadece. John da "İyi geceler" diye son bir mesaj attı. Cevap yazmadım. Yazamadım desem daha doğru olurdu aslında. Ne olduğunu anlayamamıştım. Halbuki onun yatağından daha bu sabah çıkmıştım! Nerede yanlış yapıyorum diye düşünmek için çok erkendi yine de.

Ertesi gün benim için epey gergin geçen 1.5 saatlik yol sonunda Vélo'ya vardım. Jenny birkaç dakika erken gelmiş, mağazanın önünde telefonuyla oynuyordu. Ona olan biteni anlatamamak can sıkıcıydı. Çok da yakın değiliz ne de olsa diyerek kendimi teselli ettim. Dün neden o şekilde davrandığını John'la konuşamayacaktım, hele ki ana yemeği dedikodu olan Vélo'da! Sabah toplantısında yoktu, belki işi çıkmıştır ve biraz geç gelir diye düşündüm. Öğle molama çıktığımdaysa halâ ortalıkta görünmüyordu. Birkaç derin nefes alıp aradım, açmadı. Uyuyakalmış olamazdı, asla gözleri şiş bir şekilde bile görmemiştim onu. Birkaç dakika sonra telefonum çaldı:

- Alo?
+ Hey... John... Iıı nasılsın?
- İyiyim, seni sormalı?
+ Ben de iyiyim. Mağazaya gelmeyince merak ettim.
- Ah... Sana söylemeyi unutmuş olmalıyım. Ben bir haftalığına diğer Vélo'da destek müdür olarak çalışacağım.
+ Nasıl yani John? Neden?
- Buranın müdürü Bay Gonzales tatile çıkıyormuş, bu yüzden.
+ 1 hafta sonra geliyorsun yani?
- Hayır, o zaman da ben tatile çıkacağım.

Lafı fazla uzatmadan, elimden geldiğince sakin kalarak konuşmayı sonlandırdım. John'a akıl sır erdiremiyordum! Ne bir yol gösterenim vardı ne de John'ı kullanma kılavuzum. Her fırsatta sohbet ettiğim, her molamda beraber yemeğe çıktığım, onun için özel olduğumu düşündüğüm ve ilk kez birlikte olduğum adamın aslında hayatına hiç dahil olamamış gibi hissediyordum. Zevklerini, hayallerini, geçmişini biliyordum tamam ama, şimdiki zamanına ait neredeyse hiçbir şeyden haberim yoktu. Etrafına çizdiği sınırlar benim için de geçerliydi. Tatile gideceğinden bile haberim yoktu; nereye ve kiminle gideceği hakkında da fikir sahibi değildim.

O av, ben de avcı değil miydim? Benim onu kapana kıstırmam gerekiyordu. Fakat ben bi av kapanının ta içindeydim. Avlandım, hem de gafil avlandım. Aşk mıydı bu hissin adı? Bir adama ait olmayı isteme hissine ne isim veriyorduk? Güçlü kadın maskemi daha fazla takamıyordum. Boyumdan büyük işlere kalkıştım ve ceremesini ben çekiyorum. İpleri ele geçirmem gerek fakat nasıl? Oh John... Senin av olman gerekiyordu.

Av KapanıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin