2. Bölüm

337 44 10
                                    

Sarı küllü saçlı ve hafif toplu bir kadın çıkıyordu merdivenlerden. Pembe kısa kollu elbisesinin altına pembe rugan topuklu ayakkabıları yakıştırmıştı. 8 yaşındaki oğlu için polo yaka beyaz tişört arıyordu. Gülümseyerek servis vermeye başladım. Mağaza açılalı henüz yarım saat olmuştu ve işi acele olmalıydı ki bu saatte alışveriş yapmaya gelmişti. Ancak istediği tişörtün 8 yaşı reyonda yoktu ve bu sebepten depoya çıkıp ürün stoğunu kontrol etmem lazımdı. Hep kullandığım personel asansörü yerine merdivenlere yöneldim. Nadiren yaptığım şeylerden biriydi, çünkü merdivenlerden oldum olası nefret ederdim. Her yer rampa olmalıydı bana göre. Bir üst kat Erkek katıydı ve Bay John'ı görme ihtimalim vardı. En azından onu görürsem hafızama kesin kazınır ve böylece yüz hafızamın güçlü olduğunu tekrar kanıtlamış olurdum kendime.

Erkek katına şöyle bir göz gezdirdim fakat kimseyi göremedim. Asla dinlemediğim iç sesim bir şekilde o adamla iletişim kurmam gerektiğini söylüyordu. Babam ve abimle yaşadığım için erkeklerle konuşma konusunda hiç çekinmiyordum. Hatta erkeklere daha fazla güveniyor ve kadınlardan olabildiğince uzak tutuyordum kendimi. Bunu bilerek yapmıyordum sadece içimden öyle geliyordu. Bi iş,olgu,olay veya kişi mantık çerçevesinde olduğu sürece onu kabul etmemem yahut ona saygı duymamam için hiçbir sebep olamazdı benim felsefeme göre. Bu yüzden mantık insanıydım; kalbimi, iç sesimi ya da o gücün adı artık her ne ise onu asla dinlemezdim. Bu yüzden hissettiğim şeyi anlayamıyordum. Sadece beni ona iten bir güç vardı, bunu biliyordum.

Bir kat daha yukarıdaki depoya çıktım. Tesadüf mü bilemem ama Bay John daboradaydı ve erkek ayakkabı kutularını düzenliyordu. Hiçbir şey söylemeden yanından geçtim, aradığım tişörtü buldum. Ama bir şey çocuk katına inmeme engel oluyordu. İnme. İnme. İnme. Konuş. Hadi.

Birşeyler daha arıyormuşum gibi dolandım çocuk deposunun dar koridorları arasında. Nasıl söze başlayacağımı bilemedim -ki ben çok rahat bir insanım- karşısına dikilip birkaç saniye onu izledim. Benim orada olduğumun farkında bile değildi. "Bay John, müsait misiniz?"

İlk cümle böylece çıktı ağzımdan. Kulaklarım tıkandı, algım kapandı. Nereye baktığımı bilmiyor ve ne gördüğümü idrak edemiyordum. Benim için insanların gözleri, kaşları, alınları ve burunları en karakteristik özellikleriydi. Fakat Bay John'ın ne göz yapısına dikkat edebiliyordum ne de kirpiklerini sayabiliyordum.

Tabii ki, diyerek gülümsedi.

-Fransızca öğretmeniymişsiniz doğru mu?
+Evet, aynen öyle.
-Ben de üniversitede o bölümü okumayı düşünüyorum, siz ne dersiniz tecrübeli biri olarak?
+Sen de biliyorsun ki Fransızca çok zor bir dil. Okurken kitapları kemirebilirsin sinirden. Ama yine de çok eğlencelidir, sana çok şey katacak, deyip önündeki işini yapmaya döndü. Ben de teşekkür edip çocuk katına indim.

KONUŞTUM. ONUNLA. KONUŞTUM.

Aklımdan tek geçen şey buydu. Jenny'ye bir şey anlatamazdım, daha önce mağazadaki kimseyle erkek muhabbeti yapmamıştım sonuçta. Bu hissettiğim şeyin ne olduğunu kendime bile anlatamıyorken bir başkasının beni anlamasını istemek bencillik olurdu.

Bay John sık sık merdivenlerden inip çıkıyordu. Nasıl bu kadar enerjik olduğu hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Daima gülümsüyor ve bir oraya bir buraya hızlı hızlı yürüyordu. Kahverengi makosen ayakkabı, lacivert kanvas pantolon -tabiki paçaları dar ve kısa- koyu hardal rengi bir gömlek ve kahverengi ince bir kravat. Gözümü ondan alamıyordum. Bir de başına fötr şapka taksa 60'lı yıllardan fırlamış bir film yıldızı olacaktı sanki. Buraya göre fazla şıktı, bu kasabaya yabancı olduğu çok belli oluyordu. Çamurlu yollardan o makosenleriyle nasıl yürüyeceğini merak ediyordum doğrusu.

5 aydır Vélo'da çalışıyordum ve şimdiye kadar burdaki hiçbir çalışan veya müşteri ilgimi çekmemişti. Bay John dışında. Merdivenlerden inip çıkarken gözgöze geliyor ve sadece gülümsüyorduk. İsmimi dahi bilmiyordu. Sadece gülümsüyordu. Ve gülümsediğinde dünyanın en güzel gamzelerini doğuruyordu yanakları. Bunun doğru olduğuna yemin edebilirdim. Sayfalarca yazı yazılacak, sonsuz kere öpüp koklanacak ve şerefine kadeh kaldırılacak bir çift gamzeydi bunlar.

Av KapanıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin