~11~

142 27 8
                                    

Müdürün odasına gidip kapıyı çaldım. İçerden "Girin" kelimesini duyunca kapıyı açıp içeri girdim.
Masaya yaklaşıp
"Buyrun hocam beni çağınmışsınız." dedim.
Müdür, elindeki kağıtları düzeltip masanın bir kenarına koyduktan sonra kızgın bir ifadeyle bana baktı.
"Dün bir kavga çıkmış.
Arkadaşın, Ali' yi dövüp, diğer öğrencileri de tehdid etmiş." dedi.
"Ali benimle uğraşıyordu. Biz arkadaşımla otururken de yanımıza gelip ters ters konuştu. Arkadaşım da yumruk attı." dedim gayet rahat bir şekilde.
"Ali şu an hastanede! Burnu kırıldı!" diye bağırdı müdür.
"Banane?" dedim. Müdür sinirle ayağa kalkıp
"Disipline gideceksin." dedi.
Ukala bir şekilde,
"Aslında böyle bir hakkınız yok hocam. Çünkü olay okulun dışında oldu ve bizim okulumuza ait iki öğrenci kavga etmedi. Ben orada sadece onları ayırmak için bulundum. Yani benim bir suçum yok." dedim.
"O çocuk hangi okulun öğrencisi?"
"Okumuyor." dedim.
"Sen nereden tanıyorsun o serseriyi?"
"O serseri değil. Benim çocukluk arkadaşım." dedim.
"Baban tanıyor mu bu arkadaşını?" diye sordu.
"Evet. Tanıyor." dedim.
"Bak Arya. Bir daha her hangi bir olayda, adını duyarsam sonu çok kötü olur. " dedi sonra da yerine geri oturup,
"Şimdi sınıfına git." dedi.
Odadan çıkıp sınıfa gittim.
Bu sene sınav olduğu için deli gibi soru çözdürüyorlardı.
Kapıyı çalıp içeri girdim. Herkes test çözüyordu.
Yerime oturup artık ezberlediğim soruları çözmeye başladım. Sıkıcılıkta sınır tanımayan 25 soru bitince ayağıya kalkıp sınıf panosunun yanına gittim. Panoda asılı olan cevap anahtarına bakıp, elimdeki kalemle testi kontrol etmeye başladım.
Doğru,doğru,doğru,doğru,yanlış...
Kontrol etmeyi bitirdiğimde 2 yanlış çıkmıştı.
Hocanın yanına gidip testi masaya koydum.
"Hocam bunlar yanlış" dedim soruları gösterip.
Hoca eline testi alıp sorulara baktı.
Sonra anlattı, anlattı, anlattı...
Aynı şekilde 4 ders geçti. Tenefüs yapmadan bu kadar derse girince hepimizin beyni yanmaya başladı. Ama tenefüs yapmamamız daha iyiydi. Çünkü Koray yanıma gelecek ve bana Cem hakkında düşünüp düşünmediğimi soracaktı. Ama Cem, benim yıllardır hiç olmadığım kadar mutlu olmamı sağlamıştı.
Öğle arası zili çaldı. Sıramın üzerindeki testleri sıramın altına koyup, kitabımı elime aldım. Yaklaşık 50 sayfa kalan kitabımı okumaya başladım.
Ben kitabı okurken yanıma biri gelip, oturdu.
Kitap aralığımı kitabın arasına koyup yanıma oturan kişiye döndüm.
Koray, gözlüklerini takmıştı. Bana bakıp,
"Şey... eğer müsaitsen.. bu gün okul çıkışı... yani eğer sende istersen gezelim mi?" dedi. Biraz utanmış gibiydi. Gülümseyip,
"Olur." dedim. Zaten bu dostça bir teklifti. Yani inşallah öyleydi.
Koray da bana gülümseyip ayağa kalktı.
"Tamam o zaman." dedi ve mutlu mutlu gitti.
Çantamdan çikolatalarımı çıkarıp yemeye başladım.
Zeynep Abla bunu görse çok kızardı. Ona göre çikolata çok zararlıydı.
İki çikolatayı yedikten sonra pelerinimin şapkasını kafama kapatıp tekrar kitabımı elime aldım ve kaldığım yerden okumaya devam ettim.
Aşırı derecede sıkıcı 4 ders daha geçirdikten sonra, yarı ölmüş, yarı uyur vaziyette çantamı toplayıp kapıya doğru gittim. Koray yanıma gelip omzuma dokundu. Birlikte dışarı çıktık ve yürümeye başladık. Hiç konuşmadık ama Koray' ın bana bir şey söylemek istediği belliydi.
Bir kafenin önüne geldik, Koray kapıyı açıp,
"Hadi gel." dedi.
Sıradan bir yerdi. Tahta masalar, kırmızı sandalyeler ve müzik kanalı açık bir televizyon vardı.
Koray eliyle köşedeki bir masayı gösterdi. Oraya gidip oturduk.
Yanımıza gelen garson ne istediğimizi sordu. Koray "2 çay." deyip garsonu bir an önce yanımızdan gönderdi.
"Eee Koray?" dedim.
Koray sandalyesini yanıma çekip, konuşmaya başladı.
"Bak Arya, şu güne kadar sende en sevdiğim şey hep sessiz ve sakin oluşundu. Ne kadar marjinal görünürsen görün sen hep içinde bir yerlerde mutlu küçük bir kıza sahip olan biriydin. Haala öylesin ama şu çocuk, sana uygun biri değil. Sen çok güzel bir kelebeksen o... bir kurbağa. Lütfen gözünü aç Arya. Seni... Seviyorum..." son kelimeleri söylerken sesi titremişti. Beni öpmek için iyice yaklaştı bende ona yaklaştım ve tüm cesaretimi toplayıp...
Ona tokat attım! O kim köpek? Gelmiş benim çirkinimi bana anlatıyor!
Koray neye uğradığına şaşırmış bir şekilde bana baktı ve vurmamın etkisiyle yere düşmüş olan gözlüğüne.
Sağ yanağında beş parmağımın izi vardı. Nasıl vurduysam parmak uçlarım karıncalanıyordu.
Koray, kafasını kaldırıp bana baktı.
"Bak Koray, Cem ne kadar sert biri olursa olsun o asla küçük bir kelebeği üzmemesi gerektiğini bilir. Ve bu arada ben kendi kararlarımı verebilirim. Evet, beni çok seven biri yerine ruh hastası bir manyağı seçiyorum!" diye bağırdım ve çantamı elime alıp insanların gözleri üzerimde bir şekilde kafeden çıkıp gittim.
Otobüs durağına vardığımda sinirim biraz geçmişti. Saate baktım 18:23. Otobüsün gelmesine 3 dakika vardı.
Bu gün hiç kimseyi görmek istemiyordum.
Otobüs gelince cebimden otobüs kartımı çıkardım ve otobüse bindim.
Haala olanların şokundaydım. Koray beni öpmeye çalışmıştı!
Tek isteğim bir an önce eve gidip uyumaktı. Ama sabahtan beri sadece 2 çikolata yemiştim ve açlıktan ölmemem lazımdı.
Telefonumun çalmasıyla zıpladım.
Elime telefonumu alıp kimin aradığına baktım. Ekranda "Koray(Sınıf)" yazıyordu. Telefonu kapatıp cebime koydum. Ve otobüsten inip yürümeye başladım.
Ama yürümek o kadar da kolay gelmiyordu. Bacaklarım beni taşımıyordu. Yol kenarındaki bir ağaca tutunup bir kaç dakika bekledim.
Hem aç olduğumdan, hem de
Koray' la aramızda geçenlerden dolayı dayanamıyordum. Cebimden telefonumu çıkarıp Cem' i aradım.
-Alo?
+Cem çok kötüy...
-Arya? Nerdesin?
+Evin.. Önündeki.. Durakta.
-Ne oldu?
+...
-Arya? İyimisin?
+Cem.. çabuk gel...
-Tamam. Korkma geliyorum.
Telefonu kapatıp kaldırıma oturdum.
Öff bee. Ben bu sabah ilaç içmemiştim. Elimi cebime atıp ilaç kutumu çıkardım. İçinden bir ilaç alıp yuttum. Sonra yolun karşısında, bana bakan Cem'i gördüm. Tüm gücümü toplayıp ayağıya kalktım ve Cem' e doğru yürümeye başladım.
Önce bir korna sesi sonra Cem' in
"ARYA!" diye bağırışı.
Ve karanlık.
Sadece bir siren sesi sonra yerden kalktığımı hissettim. Bir kaç saniyede hepsi geçti ne bir acı, ne de bir başka şey kaldı geriye.
Birden kendimi zifiri karanlık bir odada gördüm. Tek başıma...
Birinin sesi vardı. Bir şarkı... Çocukluğumun şarkısı.
Sözleri duyamıyordum. Ama bu sesi tanıyordum! Zeynep Abla' nın sesi. Yavaş yavaş sözleri de duymaya başlandım.
"Hepsi bir rüya, hepsi geçecek...
Sen hep mutlu ol küçük meleğim." bu şarkı, Zeynep Abla' nın annem ve babam kavga edince bana söylediği bir şarkıydı. Normalde morelim düzelsin diye bu şarkıyı neşeli söylerdi ama bu sefer ağlıyordu ve sözlerin sonunda,
"Sen hep güçlü bir kızdın ve hep öyle olacaksın.
Ama biliyorum sen de çok yoruldun.
İstiyorsan bizimle kal istiyorsan gökyüzüne ulaş..." dedi.
Sonra daha çok ağladı.
Birden tekrar siyah ve sessizlikle baş başa kaldım.
Bir ses daha duydum. Bu sesin sahibi de ağlıyordu.
"Bırakıp gitmemem lazımdı. Benim gibi insan olmaz." diye ağlayan biri. Önce babam sansamda ses bir kadına aitti.
"Özür dilerim. Neden gittim bilmiyorum. Ben her şeyden kaçtım. Ama sen kaçma kal..." bu ses... Annemin sesi!
O ses de kesilince siyahın içinde iki farklı yer oluştu.
Biri beyazdı. Bem beyaz. Sonra diğerine baktım.
Annem ve babam tartışıyorlardı o görüntü gidince bu sefer beni aşağılayan kişiler ve sözleri geldi. Ve en son da Cem...
Elleriyle yüzümü kapatmış, kısık bir sesle,
"Lütfen Arya... Lütfen... Daha bir ömür var önünde." diye ağlıyordu.
İçimdeki ses benim beyaz tarafa gitmemi isterken, kalbim diğer tarafa gitmemi istiyordu.
Bu ne seçimi ya da neyin nesi bilmiyordum ama bir seçim yapmam lazımsa, seçimim...

SORUNLUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin