~18~

108 21 7
                                    

Donmuş bir şekilde Cem ve yanındaki kıza bakıyordum.
Aradan iki dakika geçtikten sonra Cem beni fark edip kızdan uzaklaştı. Bense arabaya doğru yürümeye başlamıştım bile.
Cem yanıma gelip kolumu tuttu. Kırık olan kolum olduğu için bağırmaya ve ağlamaya başlamıştım.
"Dinle beni Arya. Sakin ol!" diye bana bağırıyordu.
"Bırak kolumu. Gerizekalı o kolum kırık!" diye cevap verdim ve beni bıraktığı saniye arabaya koşup bindim.
Koray olanların şokuyla bir bana bir de Cem'e bakıyordu.
"Koray çalıştır şu arabayı yoksa bir daha asla beni göremezsin!" diye bağırdım.
B

ir yandan da isteksizce ağlıyordum.

Bu acı dayanılmazdı.
Kolumu tutarken pelerinimin cebindeki fazlalığı hissettim. Ne ara oraya girdiğinden haberim bile olmayan sigara paketi. Cem'in bana aldığı sigara...
Eve geldiğimizde hızlıca arabadan inip eve gittim ve işte böylelikle bir kez daha aşk denen iğrenç harf bütününden tiksindim.
~°~
...cebimdeki paketi çıkardım.
İlk sigara paketim.
Bana aldığı ilk hediye.
Sigara paketinin jelatinini yavaşça açıp sigara kutusunun kapağını açtım.
Bir dal sigara çıkarıp ona baktım. Dakikalarca...
Konuştuk onunla, dertleştik.
"Ağrıları unutturabiliyormuşsun. Öyle duydum." dedim sigaraya usulca.
" Evet yaa öyle. Aşk acısına çok iyi gelirim. Çünkü aşkla çok benziyoruz birbirimize. İkimizde ölüme kadar süründürüyoruz." dedi sigara da bana.
Ve bir ses duydum. Tanıdık bir ses.
Neredeyse ölümüme yol açacak Cihan'ın sesiydi bu. Yine ölümüme yol açmaya çalışıyordu.
"Ateş ister misin? Çünkü ben bur dal sigara isterim." dedi gülümseyerek yanıma oturan Cihan.
"Ağlıyor musun sen?" dedi eğilip yüzüme bakarak.

Göz yaşlarımı silerek ona döndüm.
"İyiyim ben yaa." dedim yalancı bir gülümsemeyle.
"Hayatta uçan atlardan daha çok nefret ettiğim bir şey varsa o da; bir kaç hafta önce neredeyse yanlışlıkla öldürecek olduğum kızın yanımda ağlaması." dedi gülümseyerek.
"Senin bir erkek arkadaşın vardı o nerede?" diye sordu.
Birden ciddileşerek cevap verdim.
"Senden bir şey rica edeceğim. Git ve ona da çarp. Ama yavaş değil. 120'yle falan giderken çarp. Kafatası parçalansın ve olmayan beyni asfalta aksın."
"Tamam sakin ol." dedi. "Ne olduysa bana anlat."
Ve bunu yaptım. Neredeyse ölümüme sebep olan adama o pislik hakkındaki her şeyi anlattım.
Zaman zaman ciddileşip, zaman zaman şaşkınlıkla baktı yüzüme.
Ve en sonunda ciddi bir ses tonuyla,
"120 az olur. 190'la falan giderken çarpmak lazım ona." dedi.
Paketten bir sigara uzattım.
"İşte buna yakılır." deyip cebinden çakmağını çıkardı. Ve ikimizin de sigarasını yaktı.
İlk nefesi içime çektiğim saniye ciğerlerimdeki acıyı hissettim.
Ve az da olsa başım dönmeye başladı .
Ellerimdeki sigarayı kendimden biraz uzaklaştırıp çıkardığı dumana baktım. Duman ahenkle dans ediyordu. İkinci kez dumanı içime çektiğimde birden herşey dondu. Kuşlar, sallanan ağaç dalları ve Cihan bile.
"Seni uyarmıştım." yanımda dikilmiş bana bakan Kimy'e döndüm.
Yavaş hareketlerle yanıma oturdu. Elimdeki sigarayı alıp bir kaç nefes çekti.
"Ben sana hiç yalan söylemedim, seni kandırmadım ve seni aldatmadım. Kaç yaşından beri beraber olduğumuzu artık hatırlamıyorum bile. Ama sen bana değil bi p*ç kurusuna inandın. Yeter artık Arya anlıyor musun? Ya benimle sonsuz dünyayı seç ya da bu pisliklerle acı dolu dünyayı."
Sigarayı son bir kez bordo rujlu dudaklarına götürüp bir nefes çekti ve sigarayı bana uzattı.
Sonra ayağa kalkıp yanımdan uzaklaştı.
Kimy gittikten sonra bir süre daha arkasından baktım.
Cihan'ın beni sarsmasıyla tekrar gerçek dünyaya döndüm.
"Arya? Sen iyi misin?" dedi.
Ö

nce Cihan'a sonra sigaradaki bordo ruj izine baktim.

"İ...iyiyim." dedim ve sigarayı söndürüp ayağa kalktım.
"

Şey benim eve gitmem gerek. Sana iyi akşamlar." dedim.
Cevap vermesini beklemeden eve doğru yürümeye başladım. Cebimden çıkardığım ilaçları aceleyle içip yürümeye devam ettim.
Yaklaşık on beş dakika yürüdükten sonra eve gelmiştim.
Binaya girip asansöre bindim evin olduğu kata çıktığımda sessizce asansörden inip eve girdim.
Evde kimse yok gibiydi. Odalara tek tek bakıp evin boş olduğunu kesinleştirdiğimde odama girip en son milâttan önce kullandığım bilgisayarımı aramaya başladım.

Yarım saatlik bir aramanın sonunda çorap çekmecenin en altında buldum.
O

raya nasıl girdiğine dair en ufak bir fikrim bile yoktu.
Bilgisayarı alıp yatağımın üzerine oturdum. Üniversite sınavı için son konulara çalışmalı ve sınava hazır bir şekilde girmeliydim.
İnternetten anlayabildiğim kadar bilmediğim tüm konuları öğrenmeye çalıştım.

Bir sürü saçma konu. Ve bir sürü boşa giden saat. Hepsi ne için mi? Hepsi sadece ileride saygı gösterilen biri olmanız için. On altı yıl okumadan adam olamazsın. Ne adam akıllı bir işin olur ne de mutlu bir yaşamın.
H

angi milyarder üniversite mezunu? Bir çoğu lise terk.

Ama bizim mükemmel ailemizde okumazsan sevilen çocuk asla olmazsın. İstiyorsan katrilyonların olsun.
~°~
Uyandığımda bilgisayarın haala kucağımda olduğunu fark ettim.
Bilgisayarı kapatıp yere koyduktan sonra elime telefonumu aldım. Tam "23 CEVAPSIZ ARAMA" kısmına bakacakken. Biolojik abim aramaya başladı. Telefonu açıp %68 uykuda konuşmaya başladım.
- Alo?
+Neredesin sen?!
- Evde yatağımda yatıyorum.
+ Doğruyu söyle! Neredesin?
- Doğruyu söylüyorum. Evde. Yatağımda. Yatıyorum.
+ Ne zaman geldin eve?!
- Dün akşam.
Vee telefon suratıma kapanır.
Pek umursamadan yeniden uyumaya başladım.
Ama 10 dakika bile olmadan zil sesiyle yeniden ve zorla uyandırıldım.
İsteksizce ayağa kalkıp kapıyı açmaya gittim.
Ben gidene kadar kapıdaki kişi beş bin defa daha zile bastı.
Kapıyı açtığım an biyolojik abi bozuntum içeri daldı.
"Neredeydin sen? Sana ulaşamadığımız için ne kadar korktuk biliyormusun? "
"Korkmana sevindim."
Şaşkınlıkla bana bakıp ne dediğimi anlamaya çalıştı.
"Ne?"
"Korkman beni mutlu etti. Sen gittiğinde nasıl hissettiğimi anlamışsındır."
"Bir daha sakın habersiz bir yere gitme."
"Merak etme ben senin gibi evi terk etmem."
Karşılıklı atışmamızın bittiğini belli eden bir buçuk dakikalık sessizlik olduktan sonra odama doğru yürümeye başladım. Kapımın önüne geldiğimde dış kapının kapanış sesini duydum.
Odama girip telefonumu elime aldım. Saat daha dokuzdu.
Üniversite sınavına kalan kısa süreden dolayı neredeyse hiç kimse okula gitmiyordu.
Koray'a öğleden sonra buluşup ders çalışabilmekle alakalı bir mesaj atıp beynimi sulandırana kadar ders çalışmaya başladım.
Üç buçuk saat ders çalıştıktan sonra artık depresyona girebileceğim bir saatim olduğunu fark ettim.
Koca iki tabak mısır gevreği yeyip hazırlanmak için odama gittim.
Siyah uzun kollu tulumumu ve içime siyah külotluçorabımı giydikten sonra aynanın karşısına geçip saçlarımı taramaya başladım. Bir kaç tel tokayla tutturup daha fazla yolmadan saçlarımla uğraşmayı bitirdim.
Ç

antalarımın arasından pembe bir sırt çantasını alıp bir defter, bir kaç kalem ve bilgisayarımı koyup çantamı kapattım. Son olarak biraz pudra ve ince siyah bir eyeliner ile bir saatimi alan hazırlamam bitti.
Ahh lanet olsun depresyona girecek hiç vaktim kalmadı!
Çantamı kapının yanına koyduktan sonra pelerinimi giyip Koray'ı beklemeye başladım.
Televizyonun karşısında geçirdiğim on beş dakika sonra zilin çalmasıyla ayağa fırladım. Televizyonu kapatıp kapıyı açmaya gittim. Ve kapıyı açtığım an o dehşet verici manzarayla karşılaştım. Kaşında dikiş gözü mor ve dudağı patlamış bir Koray!

SORUNLUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin