PRENSESİ ÖLDÜRDÜN!

73 8 9
                                    

İnsanlar ne yaptığımı anlamamıştı. Arya'ya doğru koşuyordum. Sonunda yanına gittiğimde bana dediği tek şey,
"Sahneye dön yoksa oyun biter!" oldu. Karşımda duruyordu. Ne söylediği umurumda değildi. Ona sarılmak için kollarımı açmışken beni sertçe itip,
"Sahneye dön!" dedi. Yapabileceğim fazla bir şey yoktu. Sahneye geri döndüm. Cemre bozuntuya vermeden şarkıyı söylemeye çalışıyordu ama insanlar biraz önce olan olaydan dolayı Arya'ya bakıyorlardı. Cemre'nin şarkısı bittiğinde Arya sahneye doğru yürümeye başladı. İnsanlar onu görünce iki yana doğru çekilip, geçmesi için yol açıyorlardı. Arya sahneye doğru yürürken bir sessizlik olmuştu. İnsanların fısıltıları ve Arya'nın siyah topuklu ayakkabılarından gelen sesten başka hiç bir ses yoktu. Arya sahne önüne geldiğinde cebinden bir kutu ve bir gül çıkardı. Gülü Cemre'nin önüne koyduktan sonra küçük kutuyu bana doğru itip gitti. Arya konser alanından çıktıktan sonra hiç bir şey olmamış gibi çalmaya devam ettik. 
Her konserimizde olduğu gibi bu konserimizde de seçtiğimiz bir kaç şanslı kişiyle kuliste içecektik. Sahneden inip kulise girdik ve gördüğümüz manzara gerçekten tuhaftı. Hem de fazlasıyla.
Normalde dağınık olan kulisimiz alışık olmadığımız bir biçimde topluydu. Ama asıl tuhaf olan kısmı aynalardaki ve duvarlardaki bordo ve siyah renklerle yazılmış olan yazılardı. Karşı duvarda yazan, 
"Prensesi Öldürdün!" yazısını Cemre sesli bir şekilde okuyup bana döndü.
"Kim bu prenses?" 
Cevap veremeyeceğimi biliyordum. Çünkü cevap verirsem bir daha ONU göremezdim. Diğer duvar ve aynalarda da daha önce konuştuğumuz konuşmalar ve dinlediğimiz şarkılar yazıyordu. Bu günlük kuliste oturma işini başka bir zamana erteleyip evlere dağıldık. Cemre'yi eve bırakıp kendi evime doğru sürdüm. Arabayı Bulut'dan almıştım. 
Eve gittiğimde eski binanın içine girip birinci kata çıktım. Alışılmadık bir yorgunluk vardı üzerimde. Her hücrem ağrıyordu. Özellikle de kollarım. Arya'ya sarılamamış olmanın acısını en çok kollarım hissediyordu. Üstümdekileri çıkarıp yatağa girdim. Suratımdaki sahne makyajını silmeyi unutmuştum ama şimdi hiç kalkıp onunla uğraşamazdım. Sabah suratım sivilcelerle dolabilirdi ama şimdi bunu düşünecek kadar gücüm yoktu. 
~°~
Saatin kaç olduğuna bakmak için telefonu elime aldığımda sosyal medya danışmanının attığı binlerce mesajı gördüm. Tam mesajlara basacakken aramaya başladı. 
+Alo?
-Dün gece neler olmuş öyle?
+Umurumda değil. Uyumam gerek.
-Saçmalama önce olanları anlat da bir yazı paylaşayım. Tüm gazeteler dün ki konseri yazmış.
+Bir şey olmadı. Eski kız arkadaşım beni ziyarete gelmiş.
-Lan oğlum çıldırtma beni. Kulis duvarlarındaki yazılar ve o esrarengiz kız tüm sosyal medyada.
+Anlaşıldı sen beni rahat bırakmayacaksın. Ben sana olayı yazıp atarım sen de düzenleyip paylaşırsın. Tamam mı?
- Tamam Cem. Ama gecikme bekliyorum.
+ Tamam bay bay.
Telefonu yüzüne kapatıp gelen mesajlara baktım. Bir çok gazetede "PRENSESİ ÖLDÜRDÜN" ve "KONSERİN GİZLİ PRENSESİ" gibi başlıklarla ilk sayfada yer alıyordu haberler. Tek istediğim biraz daha uykuydu ama çalan kapı benim uyumamı pek istemiyor gibiydi. Söylenerek kapıya gidip sinirle açtım. Gördüğüm manzara karşısında şaşırıp içeri girmeye çalışan Eylül Su'yu dışarı doğru ittim. 
Eylül Su, benim Arya gittikten sonra bir kaç kere takıldığım bir kızdı. Klasik bir zengin kızıydı. En az 700 lira verip boyattığı çakma sarı saçları, aşırı derecede açık mavi lensleri, leopar desenli taytı ve dar badisi ile de bunu kanıtlıyordu. Tek eksiği bir köpekti. Aslında fareye benzer bir finosu vardı ama durmadan havlayıp beni sinir ettiği için bir hayranıma hediye etmiştim. 
"Ayy kıyamam ben sana. Sen dün gece çok korkmuşsun. Ne oldu bana bi anlat." deyip birden içeri daldı. 
"Eylül benim biraz işlerim var. Sonra konuşuruz bunları." dedim haala kapının önünde dikilirken. Pek umursamayıp yatağın üzerine oturdu. Cevap bekleyen gözlerle bana bakarak. Kapıyı kapatıp giyinmek için elime aldığım bir pantolon ve tişörtle birlikte banyoya girdim. Dişlerimi fırçalayıp üzerimi giyindikten sonra saçlarımı topladım. Bir kaç gündür yıkanmadığı ve dün o kadar spreye maruz kalan saçlarıma bakıp gerçekten kötü göründüğünü fark ettim. Saçlarımı geri açıp çeşmenin altında yıkadıktan sonra elime ilk gelen havluyla kuruladım. 
Saçlarımla uğraşırken içeriden gelen sesler hiç iç açıcı değildi. Sanki bir grup metaist evi basmış ve her yeri dağıtıyorlar gibi sesler geliyordu. Korkuyla banyodan çıkıp sesleri takip ettim. Eylül mutfakta bir şeyler yapmaya çalışıyordu. Yanına gidip tezgaha yaklaştım. Baba parası yiyen tiki bir kıza göre oldukça güzel yemek yapıyordu. Küp küp doğradığı patates, biber ve domatesleri-Tanrı aşkına neredeyse bir yıldır evde değildim o kadar şey de nereden çıktı- yumurtayla çırpıp tavaya döküyordu. O kadar sesin nereden geldiği de tezgahın üzerine bakılınca anlaşılıyordu. Eylül tüm tava ve tencereleri indirmişti. 
"Bunlara gerek yoktu." dedim hazırlanmış masayı görünce. Bana gülümseyip işine geri döndü. 
Yemeğimizi yedikten sonra Eylül'e baktım. Gerçekten güzel bir hayatı hak eden bir kızdı. Bunu daha önce ona defalarca kez söylemiştim. Konuşma tarzını, giyinişini ve davranışlarını beğenmiyordum. Ama o inatla değişti. Onu sevmem için elinden gelen her şeyi yaptı ama yinede ondan ayrılmıştım hem de defalarca. Ben onunla sadece takılıyordum ama onun benimle evlilik gibi ciddi hayalleri vardı. 
Eylül'ü zorla gönderdikten sonra internete girip konser videolarını izlemeye başladım. ve o sırada Arya'nın bana verdiği kutu aklıma geldi. Kutuyu bulup kapağını açtım. içinden bir not ve bir kaç anahtar çıktı. 
"Evden almam gereken ufak tefek bir kaç şey var. Ve bu iş sana düşüyor. Yatağımın altındaki siyah kutu ve dolabımda ki koyu yeşil çanta. Bu anahtarlar da sana eminim çok yarayacak. Umarım kilitleri değiştirmemişlerdir." 
Daha önce de pek çok çılgınlık yapmıştım ama hiç bir eve gizlice girmemiştim. Anahtarları ve diğer lazım olan şeyleri alıp Arya'nın evine doğru yol aldım. Zeynep Teyze evdeyse işim kolaylıkla hallolurdu. Binanın önüne gelince durup arabaları kontrol etmeye başladım. Arya'nın babasının arabası da oradaydı. Zeynep Teyzeye onu ziyaret etmek istediğimle ilgili bir mesaj atıp beklemeye başladım. On dakika sonra, önce Aryanın babası evden çıktı ardından da Zeynep Teyze müsait olduğunu söyledi. Binaya girip asansöre bindim. Daha önce de bu asansöre defalarca binmiştim ama yalnız olduğum her saniye bana acı verip nefes almamı zorlaştırıyordu. 
Asansörden inip zile bastım. Kapıyı açan Zeynep Teyze önce onu unuttuğumu söyleyip beni azarladı ardından da sarılıp içeri aldı. Uzun bir konuşmanın sonunda ona Arya'nın odasında kalan bir şeylerimin olduğunu ve almam gerektiğini söyledim.
"Olmaz. Hem de hiç olamaz. O odaya girmek yasak. Sadece arada bir temizlemeye giriyorum o kadar." dedi.
Ne kadar yalvarsam da başarılı olamadım. Yarım saatin sonunda Zeynep Teyze markete gideceğini söyledi. Birlikte evden çıkıp aşağıya indik. Önce arabaya bindim ardından da Zeynep Teyze gidince yeniden eve girmeyi düşündüm.
Bunu başarabilirdim! Her şey Arya içindi!
Binaya girip asansöre bindim. Kapının önüne geldiğimde cebimden anahtarları çıkarıp kapıyı açtım. Ayakkabıları çıkarmakla vakit harcamamak için halılara basmadan yürümeye karar verdim. Koridorun sonundaki odaya ulaştığımda hayalim kapıyı açıp içeri girmek ve eşyaları alıp çıkmaktı ama beklemediğim bir şey oldu. Bu kapı da kilitliydi! Ve elimde buranın anahtarı yoktu. Yan taraftaki odaya girip çekmeceleri karıştırmaya başladım. Burası Arya'nın babasının odasıydı.
Ben olsam bir anahtarı nereye koyardım? gibi sorular düşünürken alt çekmecelerin birinde kilitli bir silah kutusu buldum. Elimde ona uyan bir anahtar vardı. Kutuyu açıp boş silah kutusunun ortasındaki anahtarı gördüm. İşte aradığım anahtar buydu. Her şeyi eski haline getirip Tekrar Arya'nın odasına gittim. İçeri girip etrafa baktım. Sanki Arya haala buradaymış gibiydi. Masasının üzerindeki kitaplar bile aynı sırada duruyordu. Önce kutuyu ardından da çantayı aldım. Çıkmak için hazırdım ama o sırada Arya'nın yastığının içindeki düzgün duran bir şeyi fark ettim. Yastığın bir köşesi tamamen düzgün duruyordu. Elimi yastığın içine daldırıp düzgün duran şeyi aldım.
Bu bir günlüktü. Siyah kalın kapağı olan, sayfaları da siyah olan bir günlüktü. İlk sayfasında "Delirmiş Bir Şizofrenin İntihar Günlüğü" yazıyordu. Onu da alıp odadan çıktım kapıyı kilitleyip anahtarı eski yerine koydum ardından dış kapıya gittim. Kapıyı açmadan önce delikten dışarı baktım ve birden asansörden inen Zeynep Teyze'yi gördüm! Arya'nın odasına kaçabilirdim ya da salona ama o anda aklıma yangın merdiveni geldi. Evet evet en mantıklısı buydu! Mutfağa koşup balkona çıktım. Cebimdeki anahtarları çıkarıp en küçük anahtarı seçtim ve demir kapıyı açtım. Ben dışarı çıkarken Zeynep Teyzenin sesleri geliyordu. Hızlı adımlarla aşağıya inip arabaya bindim. Elimdekileri yan koltuğa koyup eve sürdüm. Eve geldiğimde saat öğleni geçiyordu. Dün olan olayla ilgili bir şeyler yazmalıydım. Bilgisayarımı açıp yazmaya koyuldum.
"Dün olan olayı duymayan kalmamış. Konserdeki gizemli prenses her yerde! Ama artık bu olaya bir açıklık getirmek gerek. Konsere gelip herkesin dikkatini üzerine çeken kız aslında sadece gösteriş meraklısı bir eski sevgiliden ibaret. Kulis duvarlarındaki yazılar da onun işi. Ama bu bizim aramızdaki ufak bir oyun. Ben de daha önce ona bu şekilde küçük sürprizler yapmıştım. İntikam alma şekli biraz acı oldu ama yinede ona kızgın değilim. Ve kesinlikle herhangi bir şekilde ondan şikayetçi olmayacağım. Bunu küçük bir koreografi olarak düşünebiliriz." yazıp gönderdim. Ardından maile girip Aryaya 
"İstediklerini aldım." şeklinde bir mail attım. Yarım saat sonra bir adres ve bir saat yazan mesaj geldi. O saatte Arya'nın istediklerini oraya göndermem gerekiyordu. Dediğini yaptım. Onun dediği saatte, istediği yere eşyalarını gönderdim. Eve geldiğimde hava kararmıştı. Uzun zaman sonra şunu fark ettim; Yaşamak için tek sebebim oydu. Ben "O"nu kaybettim. Ona acı çektirdim. Ve o da benden intikamını alıyor.
Kendimi tamamen boşlukta hissettiğim an aklıma günlük geldi. Elime alıp sayfalarını çevirdim son bir kaç sayfa harici tamamen doluydu. İlk sayfadan okumaya başladım.

9 Kasım 2012
Bu gün bir psikoloğa gittim. Bana günlük yazmamı önerdi ve işte başlıyoruz. Bundan sonra sadece sen ve ben varız...

10 Kasım 2012
Anıtkabir'e giderken bir kızla tanıştım. Oldukça tatlı ve dost canlısı. Adı Kimy ve benimle yaşıt. Tüm günümü onunla geçirdim. Evlerimiz de yakınmış o yüzden dönüşte beni eve o bıraktı. Camdan ona el sallarken babam bana gerçekten çok tuhaf bakıyordu. Galiba yeni arkadaşlar edinmemi sevmiyor. yarın tekrar psikoloğa gideceğimizi söyledi.

11 Kasım 2012
Bu gün psikoloğa gidip uzun bir konuşma yaptım. Ona Kimy'den bahsettim. Dönüşte eczaneye uğrayıp bir ilaç aldık ama Kimy bu ilacı içmemem gerektiğini söyledi. Galiba bu ilacı sadece deliler içiyormuş. Ve ben bir deli değilim. Bu yüzden her gün ilaçtan bir tane alıp tuvalete atıyorum. Babam içtim zannediyor ama yanılıyor. Tıpkı deli olduğumu düşündüğü konuda yanıldığı gibi. 

Sayfaları çevirip son sayfaları açtım ve yazanlar gerçekten beni dehşete düşürdü. Çünkü o sayfalarda...

SORUNLUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin