~14~

89 21 0
                                    

Düşündüğüm şey olamazdı. Yani ben hala mı olmuştum?
Çocukların yanlış odaya girdiklerini düşünsem de, sonradan odaya giren adam çok tanıdıktı.
Siyah pantalonlu ve gömlekli bey önce bana sonra Cem' e baktı.
Yavaş adımlarla odaya giren hamile kadında duvardan destek alarak bana baktı.
"Buyrun?" dedi Cem şaşkınlıkla.
Adam küçük kızı kucağına alıp yatağın yanındaki sandalyeye oturdu. Sonrada bana bakıp,
"Tanıştırayım bu ufaklıklar yeğenlerin." dedi.
Evet. Bu adamı tanıyordum.
Beni tek başıma bırakıp giden abim.
Bu çok mantıksızdı. 3 senede bu kadar çocuk...
Haala şoktayken Cem omzuma dokunup,
"Sigara alıp geliyorum." dedi.
"İki paket al." dedim. Normalde hiç sigara içmesemde bu çok sigara yaktıracak bir konuydu.
Cem odadan çıkarken hamile kadın yatağıma gelip oturmuştu bile.
Abim bana bakıp,
"Özür dilerim." dedi.
Tüm sinirimi toplayıp konuşmaya başladım.
"Neden özür diliyorsun? Beni bırakıp gittiğin için mi? Yoksa hiç aramadığın için mi? Aaaa buldum buldum. Şizofreni hastası ve ölümden dönmüş kardeşinin yanına iki çocuk ve hamile bir kadınla geldiğin için." dedim.
"Lütfen Arya. Sadece dinle." dedi. Elindeki küçük oyuncak arabayla oynayan çocuğa bakıp,
"Bu kaç yaşında?" diye sordum.
"Beş." dedi.
"Ne demek beş be? Sen evi terk edeli o kadar olmadı." dedim sinirle.
"O benden değil." dedi. "Nur' un önceki eşinden."
"Niye boktan hayatıma boktan bir giriş yaptın?" diye sordum.
"Seni anlıyorum Arya. Seni asla bırakıp gitmemeliydim. Ama gençtim ve doğru kararlar alamıyordum. Bir de o sırada küçük bir davetsiz misafirimiz vardı." dedi kucağındaki bebeği göstererek.
"Ne yani sen 18 yaşında..." lafımı kesip konuşmaya devam etti.
"Babamın karşısına evleneceğiz diye çıktık ama o bunu kabul etmedi. Hatta bebeği aldırmamız için para verdi. Ama kıyamadık. Bu minik bebeğin ölmesine izin vermedik. Ben de evi terk ettim." dedi.
"İyi bok yedin. Peki ben ne yaptım biliyormusun? Delirdim. Sekiz kez intihar etmeye çalıştım. Kime güvensem beni bırakıp gitti. Sen ve annem. İkinizin de geri gelmesi için ölmem gerekiyormuş. Keşke daha önce atsaydım kendimi bir arabanın önüne." göz yaşlarımın akmasına engel olamıyordum.
"Ben öldüm. Yaşarken öldüm. Sadece bana para verip azarlayan bir baba ve annemin yokluğunu hissetmemem için çalışan bir kadınla yıllarımı geçirdim. Sevecek kimseyi bulamadım. Hiç kimseyi. Kitaplara aşık oldum. Sevdiğim karakterler ölünce intihar etmeye çalıştım. Neden bunu yaptım biliyormusun. Bilemezsin. Ben kardeş yokluğunu her gün çekilen kanımla anlarken, beni küçücükken terk edip giden annem için her gece ağlarken, sen yeni ailenle mutluydun. Şizofreni hastası bir manyağım! Anliyor musun beni?!
Ölmek için can atan, bir deliyim! Her gün okulda eziklenip sevilmeyen bir sorunlu!"
Ben söylediklerimi bitirdiğimde sesimi duymuş olan Cem odaya girdi.
"Biliyorum. Bana karşı çok sinirlisin ama lütfen sakin ol. Şimdi gideceğiz ama akşam geri geleceğiz." dedi ve ayağa kalktı.
"Görüşürüz sincap."
Hamile kadının koluna girip odadan çıktı.
Cem yanıma oturup bana sarıldı.
Göz yaşlarımı silip bana baktı.
"Biliyormusun ağlayınca çok çirkin oluyorsun." dedi gülümseyerek.
Ona sarılıp başımı göğsüne yasladım.
Kalp atışlarını dinlerken,
"Ben küçükken çok korkak bir kızdım. Özellikle hayvanlardan çok korkardım." dedim.
Gülüp," Herkesin evcil hayvanını okula getirdiği gün okula gelmemen şimdi çok mantıklı." dedi.
"Kediden, kuştan ve hatta kelebekten bile korkardım. Ama abim bana hepsini teker teker sevdirmişti. Bir tanesi hariç." derin bir nefes alıp anlatmaya devam ettim.
"Bir kere abim beni parka götürmüştü. Elimizde de bir kutu fıstık. Abim, bana çok tatlı bir hayvan göstereceğini söylemişti. Bir ağacın altına, çimlere oturup yere biraz fıstık koyduk. Sonra ağaçtan bir sincap inip önüme geldi ve fıstığı yemeğe başladı. Yerde bir sürü fıstık vardı. Benim ve abimin elinde de. Sonra ağaçtan başka bir sincap indi. Ama o üstüme atlayıp elimdeki fıstığı almaya çalıştı. Manyak hayvan. Bunu yaparkende yüzümü ve ellerimi çizdi. Ben haala sincaplardan çok korkarım. Abimde o günden beri bana 'sincap' der."
"Şu dünyada sana 'Arya' diyen hiç kimse yok mu?" dedi.
Hayır anlamında başımı salladım.
Eline tekrar makyaj malzemelerini alıp makyajımı yapmama yardım etti. İşimiz bitince bana bakıp,
"Bir gün öpeceğim seni." dedi.
Sonra beni kucağına alıp sandalyeye oturttu.
'Kaçır beni Cem. Koca istiyoooommm.' diye bağırmamak için kendimi tutup, gülmeye başladım.
"İşte hep böyle gül." dedi Cem ve kapıyı açıp beni odadan çıkardı.
Bahçeye çıktığımızda Cem' in saz arkadaşları ve onların sevdicekleri bizi bekliyordu. Alp, Çağrı ve Doruk derin muhabbetlere dalmışken, diğer bir köşede Neşe, Hilal ve Mısra dedikodu yapıyorlardı. Bizi gören Mısra kızlara bir şey söyledi ve hep beraber yanıma geldiler.
"Geçmiş olsun." dedi Neşe.
Sağol anlamında gülümseyip başımı salladım.
Çağrı yanıma gelip,
"Ne korkuttun bee." dedi. Sonrada,
"Neyse ölmedin iyi ki. Hadi gidiyoruz." dedi.
"Beni dinleyin. Şu an çok açım ve yemek yemezsem içinizden birini vahşice yiyebilirim." dedim.
Cem yanağıma bir buse kondurup,
"Tamam tamam. Merak etme." dedi.
Herkes gülüşüp arabaya doğru yürümeye başladı.
Arabanın yanına geldiğimizde Cem beni arabaya bindirip, tekerlekli sandalyeyi bagaja koydu.
Herkes arabaya bindiğinde Alp, direksiyonun başına geçti ve yanında oturan Neşe 'yi öptü.
Cem bu manzarayı görünce beni dürtüp "Biz haala Muş!' dedi.
Arabadaki herkes gülmeye başladı.
Sonra Neşe arkaya doğru dönüp,
"Bu şarkı bize gelsin!" dedi ve radyoya bağladığı telefonundan bir şarkı açtı.
"Bu gece barlar senin, gel gidelim.
Doldur kadehini, gel içelim.
Vur vur şişeleri, devirelim.
Ahh kendimizden geçelim."
Arabadaki herkes bağıra bağıra şarkıyı söylerken ufo görmüş masum köylü gibi onlara bakıyordum.
Sonunda cafe-bar tarzı bir yerin önünde durduk.
Biz arabadan inerken Doruk,
"Bir delilik yapıyorum veee hesabı ben ödüyorum!!!" diye bağırdı. Bunu duyunca herkes çığlık atıp, alkışlamaya başladı. Hilal hariç.
İçeri girdiğimizde zorla kumaş pantolon ve gömlek giydirilmiş gotik garsonlardan biri bize 'Hoş geldiniz.' deyip oturmamız için bir masa gösterdi.
Günün başından beri hiç sesi çıkmayan Hilal'e dönüp,
"Hilal dilini mi yuttun? Niye konuşmuyorsun?" diye sordum.
Mısra dizime dokunup,
"Boşver biz anlatırız sonra sana." dedi.
Tamam anlamında başımı salladım ve gelen garsona siparişleri vermeye başladık.
Biz siparişleri verirken birden Hilal hızla ayağa kalkıp tuvalete koştu. Onu gören Mısra' da peşinden gitti.
Çağrı elinde çevirdiği bagetleri masaya bırakıp bize baktı.
Biz de şaşkın şaşkın ona bakıyorduk.
Bir kaç dakika sonra Hilal ve Mısra gelip oturdular.
Hilal'in rengi sarı olmuştu. Kustuğu çok belliydi.
Çağrı, Hilal'e sarılıp yanağına bir öpücük kondurdu.
Cem masaya iyice yaklaşıp Hilal' e,
"İyi misin?" diye sordu.
Hilal evet anlamında başını yukarı aşağı sallayınca Çağrı sinirlenip,
"Hayır Hilal iyi değilsin. Ne olduğunu anlatacaksın!" dedi.
"Tamam! O halde söylüyorum! Hamileyim!" diye Çağrıya bağırdı.
Eyvah şimdi sıçtık!

SORUNLUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin