4 Ağustos
Bugünkü planımı size bile anlatmadım. Dün başladım planları yapmaya. Sadece birkaç kişi biliyordu. Annem, malum izin almadan yapsaydım, 5 Ağustos’a cenazemi anlatırdım. Babam, para kaynağı malum. Serdar ve iki arkadaşı, onlar da hikayedeki mağdurlar.
Birkaç saatlik uykuyla kalktığımda saat 1’di! Hazırlanmam uzun sürüyordu, bu yüzden 1’de kalktım. Eşyalarımı hazırladım ve lensimi takmaya çalıştım. Arada bir renkli lensimi takardım. Fakat amına koyayım, daha yeni kalkmışım, gözümü açamıyorum, lens takmaya çalışıyorum. Gözüme biber sürmüşüm gibi yandı, sulandı, kızardı.
“Sikerim lensini. Takmıyorum lan.”
“Efendim kızım, bir şey mi dedin?”
Of anne, of anne! Tam duymaman gerekenleri duyuyorsun sen. Şimdi ‘yok bir şey’ dersem bin saat üsteleyecek. Ben de cümlemi sansürleyip söyledim.
“Yolarım lensi, takmıyorum dedim anne.”
“Ay takma zaten, boşu boşuna gözüne zarar verme. Senin işlerini ben anlamıyorum zaten. Nereden çıkarıyorsun bunları? Gerçekten çok işsizsin. Senin kadar uğraşan var mı bunlarla?” Annem hala konuşuyordu ama dinlemiyordum. Eğer dinlersem delirir ve onu kovardım odamdan. Fakat kıyafetlerimi topluyordu annem, o yüzden sesimi çıkarmıyordum. Hey, ben kötü bir evlat değilim! Sadece saat 1’ken nasıl bu kadar dinç olabiliyor onu anlamıyorum.
“Anne, bizi sen bırakır mısın? Lütfen.”
“Anne Başak ve Ezgi’nin annelerinden izin koparır mısın? Anne beni sabahın bir köründe uyandır mısın? Anne kızları evden alabilir miyiz? Anne bizi sen bırakır mısın?” dedi sitemle. Evet mi diyecek, hayır mı diyecek diye bakıyordum. “Tamam.” dedi yüksek sesle. Zaten hayır deseydi boku yemiştim. Telefonuma baktığımda 934985039 tane küfür içerikli mesaj gördüm. Başak ve Ezgi’nin annelerine söylememeleri için iyice tembih etmişti annem. Onlar da ne sikim olduğunu bilmedikleri bir şey için 1’de uyandırılınca delirmişlerdi. Normal.
Bir şeyler atıştırdıktan sonra yola çıkıp ilk önce Başak’ı sonra Ezgi’yi aldık. Küfür de edemiyor salaklar, annem var diye. Otobüse bindiğimiz an soru yağmuruna tutuldum. Ne bok yiyordum? Günün sorusu buydu.
“Bakın, beynim çatlayacak, susun. Varana kadar hiçbir şey söylemeyeceğim. Şimdi uyumamız gerek. Eğer biriniz bile beni uyandırırsanız ikinizi de keserim.”
İkisi de ‘seni sikecem’ bakışlarını atıp gözlerini kapattılar. 6 saatlik kesintisiz uykuya dalmıştık hepimiz.
*
“Kızım! Kızım!” Yanımdaki teyze beni dürtüp duruyordu. Evet, Başak ve Ezgi’yi yan yana oturtup çenelerini biraz da olsa kapatmıştım. Çünkü eğer şu an benimle oturan hafif kilolu(!) teyzenin yanına oturtacak olsaydım birini beni bırakıp eve giderlerdi. Riske girmeye gerek yoktu.
Teyzenin beni dürtüşüyle yavaş yavaş gözlerimi açmıştım. Gözlerimi açtığımda kadının pofuduk kollarına başımı gömüp sarkık göğüslerine salyamı bir güzel akıttığımı fark ettim. Ay kahretsin! Kadınla o kadar dalga geç geç, sonra yastık yap tontişi.
“Ay teyzeciğim, çok affedersiniz.” Kadın molada bile beni uyandırmamıştı. Muhtemelen Başak ve Ezgi’ye ettiğim tehdidi duymuştu.
“Yok kızım, önemli değil de geldik artık kalkabilir misin?” Ve hala kafamı hafifçe yana kaydırdığım halde omzunda olduğumu fark ettim. Hay Allah’ım! Beynim yerine gelse iyi olacak! Hızla kalkıp pencere kenarında oturan kadına yol verdim. Evet, pencere kenarını o kapmıştı! Kendi kaybetti valla. Ben ne güzel pencere kenarı severim, eğer ben pencere kenarında otursaydım molaya gidebilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Okul Bizi Öldürmeden
Teen FictionÜç kızın okul başlamadan kalan bir ayında yaptığı çılgınlıklar. Üç kızın asla bozulmayacak arkadaşlıkları. Üç kızın hikayesi. Küçük bir uyarı: Küfür içeriyor, bana göre aşırı değil, size göre aşırı olabilir. Ona göre okuyun derim. Hadi size iyi okum...