10 Ağustos
Henüz değişmemiş olan, sadece annemin eşek gibi silip sonra da hafif lekeyi çakmayayım diye ters çevrilmiş döşeğimi barındıran zavallı yatağıma yatmadım. Ped kullanması gerektiğini geç fark eden Ekin yattı orada. Bense annemlerin arasında yattım yine.
Bugün akrabaların son günüydü, evet, nihayet kurtuluyorduk. Annem ve babam dünkü gibi varlıklarını fark ettirmeden kalkmak yerine beni dürte dürte kaldırmışlardı. Sabahın köründe uyanmıştım yani.
Fakat akrabalar karga bokunu yemeden uyanmışlardı tabii ki. Günaydın faslından sonra dopdolu kahvaltı sofrasına oturduk. Kahvaltıda normalde annem zeytin ve peynir dışında bir şey koymazdı masaya. Ama babanın-akrabalarını-etkilemeliyim sendromundan dolayı masa dopdoluydu, ki akraba ziyaretlerinin tek sevdiğim yanı buydu sanırım.
Gerçekten kalabalık bir sülaleydik. Akrabalarım boş zamanlarında hobi olarak çocuk yapmışlardı herhalde. Ne güzel ben tek çocuktum. Aslında kabul, tek çocuk olmak bazen üzücü ama Ezgi ve Başak sağ olsun 3 kardeş gibi bir şeyiz.
Evdeki kalabalık, insanların aynı soruyu fark etmeden binlerce kez sormasına neden oluyordu. “Pınar, sınavına 2 yıl kaldı senin değil mi?”
Amına koyduğumun sınavı sanki konuşabileceğimiz tek konuymuş gibi sürekli karşıma çıkıp duruyor. “Hala, sınava daha var ya, başka şeylerden konuşsak ya? Sıkıldım artık aynı konudan.”
Cici kız Pınar, despot halaya karşı çıkarsa mutfaktan sırayla dizilsek karşı mahallenin bakkalına kadar uzayacak kalabalık bir anda susar. Ve bu konuşmaya odaklanır.
Kadın bana bir bakmış, evdeki tüm ahalinin bakışlarından bile korkunç! Ben altıma saldım salacağım, kadın bir kahkaha patlattı. Tüm ev halkı da güldü. Bunlar da gençlik dizisi gibi. Okulun en kötü çocuğu halam, ev ahalisi de onun köleleri. Ben de ona karşı çıkmış gizemli kız.
“Tabii ki Pınarcığım, maçından bahset biraz.”
O rahatlamayla altıma bile salabilirdim. Bence ben salacak yer arıyorum, çişim gelmiş benim.
“İyiydi halacığım, kazandık maçı. Tabii bizim kız olduğumuzu fark edemeyenler biraz sert davrandı ama-”
“Tabi fark etmezler Pınarcığım. Kız gibi değilsin ki! Göğüslerin küçücük, çiroz bir şeysin. Annen seni yediremedi küçükken. Ah ben annene ne uyarılarda bulundum da dinlemedi. Dinleseydi sen akıllı bir kız olurdun.”
Al bir de buradan yak. Halam değil de, okuldan bir şıllık. Laf sokmalara bak. Bir de bana sokması yetmezmiş gibi, anneme de laf sokuyor. Annem de bana oradan ‘önce kendimi, sonra halanı, sonra seni vuracağım’ bakışları atıyor. Ben ne yaptım be anne?!
Şimdi yapacağımla annem öldürme listesinin başına beni ekleyecekti ama yapacaktım. Ortam sessiz, benim cevabımı bekliyor.
“Ekinciğim, salatalıkları uzatır mısın?”
Duymamazlıktan geldiğim için tüm akrabalar şok olmuş, Ekin versem mi vermesem mi tereddütünde. O sırada kapı çalınca göt korkusundan ben bakmak için fırladım. Güven Abi gelmişti.
“Bu güzel çörekleri getirdim size!” dedi sessiz ortama fazla gelen neşesiyle. Masaya geçti, ben de öyle. Çörekler konuyu değiştirmeye yetmemiş olacak ki oradan teyzem atladı.
“Pınar, annenden güzel haberi aldın mı?” dedi neşeyle. Ben de bir anneme bir teyzeme baktım. “Bizimle birlikte İzmir’e geliyorsun!”
İzmir! Güneş! Kumsal! Deniz! Sare ve Sude ırıspıları! Bundan daha mükemmel bir haber olamaz! Suratım şapşik bir ifadeye bürünüyordu ki halam denen şeytanı göz ucuyla görünce içimden kaçtı resmen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Okul Bizi Öldürmeden
Novela JuvenilÜç kızın okul başlamadan kalan bir ayında yaptığı çılgınlıklar. Üç kızın asla bozulmayacak arkadaşlıkları. Üç kızın hikayesi. Küçük bir uyarı: Küfür içeriyor, bana göre aşırı değil, size göre aşırı olabilir. Ona göre okuyun derim. Hadi size iyi okum...