Bölüm-7 "Veda"

418 27 4
                                    

Bölüm şarkısı - Christina Perri - A  Thousand Years :)) Çok sevdiğim bir şarkı ve bölümün sonunda dinlemenizi öneririm :)

     Üç gündür başında bir ümit uyanacak diye bekliyordum. Hiç kimseyle konuşmuyordum. Polislere de bir şey söylememiştim. Babamın durumuna göre katilin icabına bakacaktım. Eğer iyileşirse hapse girmesine izin verecektim. Hiç düşünmek istemediğim bir şekilde eğer ölürse de cezasını kendim verecektim.

     Ben yanında oturup uyanmasını beklerken kalp atışını ölçen cihazdan 'dıııııı...t' diye bir ses geldi ve aynı anda kapıda hazır bekliyormuşçasına doktorlar girdi. Ben daha ne olduğunu anlamadan bir doktor beni kenara çekip bir şeyler söylemeye başladı. Şuan gözüm de aklım da babamdaydı. Beni sarsınca doktora baktım. Bu bakış uzun sürmedi. Arka tarafta babamın hareket ettiğini görünce gözlerimi tekrar arkaya çevirdim. Doktorlardan biri eline elektroşok cihazını alıp babamın göğsüne dokunduruyordu. Üç kez yapmalarına rağmen kalp atış cihazında düz bir çizgiden başka bir şey görünmüyordu. Önümdeki hemşireyi iterek doktorların bulunduğu yere geldim. Arkamdan çekmeye devam ediyorlardı. Neden babamın yanına gidip elini tutmama izin vermiyorlardı ki? Bir hemşire elinde iğneyle yanıma yaklaşmaya başladı. "Baba... Bırakma beni. Bırakmayacağım demiştin. Gitme..." Bu bağırışlarımın arasında hemşireden uzaklaşmaya çalışıyordum. "İğneleri sevmiyorum. Onu bana yaklaştırma. Ve babamın yanında durmak istiyorum. Tamam, çalışmanıza engel olmayacağım. Ama rahat bırakın. Babam kötü durumda." Bağırırken sonlara doğru sesim kısılmıştı. "Onun bu zor zamanında yanında olmak istiyorum. Benim yanında olduğumu anlayıp o da benim yanıma döner belki. Biz hep zorlukların üstesinden birlikte geldik. Siz bizi ayırmaya çalışıyorsunuz. Lütfen. Burada durmak istiyorum." Hemşire önce doktora baktı. Doktor kafasını sallayınca da iğnesiyle birlikte dışarı çıktı. Bende kenarda duran sandalyeye oturup beklemeye başladım. Kalbi atmaya başlasın diye yaptıkları elektroşok işe yaramamış olmalıydı. Doktor, babamın gözüne ışık tutarak baktı.

     Küçükken evde bulduğum küçük bir el fenerinin ışığını televizyondaki bir dizide gördüğüm gibi babamın gözüne tutmuştum. Kızmamıştı ya da bağırmamıştı. Sadece gözlerini kapatmış ve rahatsız olduğunu gösterircesine yüzünü buruşturmuştu. Ben de rahatsız oldu diye ışığı söndürüp özür dilemiştim. Ve o feneri atmıştım.

     Şimdi gözüne ışık tutuyorlardı ama tepki göstermiyordu.

     Işık sönünce doktorlar birbirleriyle bakışmaya başladı. Ben kenarda sessizce ağlamaya devam ediyordum. Üzüntümü ya çok dışarı vururdum ya da içime atardım. Şimdi bağırıp çağırmıyorsam içime attığımdandı. Ve dışarıya karşı bağırıp rahatlamak yerine şuan içimde biriktiriyordum.

     Doktorlar bakışmayı bıraktı. Teker teker dışarı çıkmaya başladılar. Sadece bir doktor kaldı. Buraya ilk geldiğimde odasına girdiğim; babamın komada olduğunu söyleyen doktor. Yanıma gelip diz çöktü. Babamı yatakta bırakmışlardı. Gözümü ondan ayıramıyordum. "Kızım, sana söylemem gereken bir şey var." Ağlamalarım şiddetlendi. Kötü bir şeyler olmuştu. Babam hareketsizdi. Doktorlar gitmişti. Ölümden başka ne olabilirdi ki? Ayağa kalkıp babamın yanına gittim. Başımı göğsüne yasladım. "Bir kurşuna mı yenildin? Benim güvendiğim tek dayanağım bir kurşuna mı direnemedi?" Gözümü kapatıp öylece durdum. Doktor durumumu anlayıp gitmiş olmalıydı.

~~~

     Ne kadar orada öylece durduğumu bilmiyordum. Ancak koridordan ayak sesleri geliyordu.

     Giderek yaklaşan ayak sesleri yanımda durdu. Yüzüm babamın göğsüne yaslı, gelen kişiye arkam dönük biçimde durmaya devam ettim. Kimin geldiğini merak etmiyordum. Kesin biraz önce burada olan doktorlardan biriydi. Bir el omzuma dokununca ürperdim. "Derin Hanım. Artık çıkmanız gerekiyor." Gözlerimi kapadım ve babama bir 'elveda' yolladım. Kafamı kaldırıp beyaz örtünün altında hareketsiz duran babama -son defa- baktım. Göğsündeki sargıdan biraz kan akıyordu. Kalbini çalıştırmak için uğraştıklarında yarayı açmış olmalıydılar. Sargı tüm göğsünü ve omzunu kaplıyordu ve kan da sargının altından çıkıyordu. Bu sargı kanı emmez miydi? Nasıl yukarıdan çıkan kan sargının en alt tarafından akıyordu?

     Yanıma gelen doktora ilk kez baktım. Sarışın, mavi gözlü ve elleri üzerine giydiği beyaz önlüğün ceplerinde, bana bakıyordu. "Yarası tam olarak nerede?" Doktor, bu soruyu beklemediğini kaşlarını hafif çatarak ve ağzını açıp bir şey söylemeden tekrar kapatarak belli etmişti. Yüzüne ısrarlıca bakmalarım sonucunda "Kalbine yakın bir yerde." Bir doktor sağlık konusunda hastanın yakınlarına yanlış bilgi verebilir miydi? Buraya ilk geldiğimde doktor omzundan vurulduğunu söylemişti. Ve önemli olmadığını. İyileşeceğini. Ama ne olmuştu? Ölmüştü. Bir daha geri gelmemek üzere gitmişti. Aniden ayağa kalktım. Babama doğru eğilip yanağına bir öpücük kondurdum. Ve sadece onun duyabileceği bir sesle kulağına fısıldadım. "İntikamını alacağım." Sonra arkamı döndüm ve odadan çıktım. Kafamda plan yapmaya başladım. Önce doktorla konuşacaktım. Yalan söylemesinin hesabını soracaktım. Sonra eve gidip babamla okurum diye okumadığım mektubu babam olmadığı için tek başıma okuyacaktım.

     Daha önce de geldiğim için doktorun odasını bulmam zor olmadı. Direk içeri daldım. Masa başında bir kaç hastanın dosyasını inceliyordu. Kapının sertçe geriye çarpmasının ardından kafasını bana çevirdi. Sinirliydim ve bunu yüzüme de yansıtıyordum. "Neden yalan söyledin?" Bağırmamla gözlerini kırpıştırdı. Böyle bir şeyi beklemiyor olmalıydı.

     "Neyden bahsediyorsun?"

     "Babam neresinden vuruldu?"

     "Omzun..." Sözünü tamamlamasına izin vermedim. "Hâlâ yalan söylüyorsun. Yarası kalbinde. Kurşun kalbine yakın bir yere girmiş. Neden yalan söyledin ve neden hâlâ bu yalanına devam ediyorsun? Eğer mantıklı bir açıklaman yoksa işinle vedalaşabilirsin." Normalde bu kadar sert davranmazdım. Babam hakkındaki konular hariç.

     "Sadece senin üzülmeni istemedim."

     "Şuan çok mu mutlu görünüyorum." Kollarımı iki yana açtım. Üstümde pijamalarım vardı. Saçlarımı dört gündür yıkamıyordum ve birbirine dolanmıştı.

     Doktor başını pencereye doğru çevirip bir süre dışarıya baktı.

     "Haklısın... Ancak şunu da bilmelisin ki babanı bende severdim. İyileşmesi için elimden geleni yaptım."

     "Yarın seni burada görmeyeceğim. Eşyalarını topla ve buradan defol."

     Geldiğim gibi hızlıca çıkarak koridorda yürümeye başladım. Hastane labirent gibiydi. Ancak şu son üç gün içinde işime yarayacak yolları ezberlemiştim. Koridorun sonundaki merdivenlerden bir kat aşağı indim ve çıkış kapısına yöneldim. Dışarı çıktım. Herkes birbirleriyle konuşuyor, gülüyor, güneş geldiği için gözlerini kısıyor, su içiyor... Ama ben hissizdim. Hani bazen sokakta cansız donuk bir heykel gibi öylece beklersin ya. Etrafta olup biten her şeyden soyutlarsın kendini. İşte şimdi öyle bir haldeydim.

     Serkan abi arabaya yaslanmış beni bekliyordu. Bu adam babamın şoförüydü. Bazen babamla, benden daha çok vakit geçirirdi. Babama sadık biriydi. Şimdi benim şoförüm olmak ister miydi ki?

     Arabanın önüne gelip durdum. Serkan abi arka kapıyı açtı."Buyurun Derin Hanım." Bir şey söylemeden arabaya bindim. O da şoför koltuğuna binip araba hareket etmeye başlayınca konuşmaya karar verdim.

     "Serkan abi, biliyorum. Sen babamın şoförüydün. O seni severdi. Ama o şimdi öldü." Derin bir nefes aldım. "Artık benim şoförüm olur musun? Kime güvenebileceğimi bilmiyorum ve babam sana güvenirdi." Sesim fısıtlıdan farksızdı.

     Serkan abi bir süre bir şey söylemeden arabayı sürmeye devam etti. "Derin Hanım." Sesi çatallı çıkıyordu. "Ben annesiz, babasız büyüdüm. Hayalimde hep okuyup büyük biri olmak vardı. Gerektiğinde sokakta simit sattım. Kimseye boyu eğmeden ilkokulu bitirdim. O zamanlar amcamla yaşıyordum ve yengem bana çok kötü davranıyordu. Liseye göndermek istemedi. Sokakta simit satıp eve para getirmemdi onun istediği. Bende evden kaçtım. Sokakta dalgınca yürürken bir arabanın önünde buldum kendimi. Araba hafif çarptı. İçindeki adam beni kucaklayıp arabasına koydu. Hastaneye götürdü. Bana derdimi sordu. Neden gecenin bir saatinde dışarıda olduğumu. Bana bir baba gibi yaklaştı. Liseyi okumama yardım etti. O senin babandı. Üniversiteyi de bilerek okumadım. Çünkü eninde sonunda yapacağım iş buydu. Babanın yanından ayrılmak istemiyordum. Şimdi siz beni işten atsanız gidecek hiçbir yerim yok zaten. O yüzden artık sizin şoförünüzüm. Koca yürekli adamın biricik kızının."

İntikam AşkıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin