10. sıkıcı bir gün

13 2 0
                                    

"Evet çocuklar yolcuğumuz başladı. Herkes koltuklara!" Hocanın bağırmasıyla nehirle arabaya bindik. Tam ikimiz koltuklara geçiyorduk ki burak gelip nehiri kolundan tuttu.
"Yalnız, bizim yanyana oturmamız gerekiyor." Gülümsedim. Nehir de anlayışla karşıladıktan sonra barışın yanına gitti.

"Yalnız yanımda oturacaksan, bir şartım var." Dedim kaşlarımı kaldırarak.

"Neymiş bakalım o şartın ufaklık?" Dedi burnumu sanki çocukmuşum gibi sıkarken.

"Yapma şöyle ya!" Diye cırladım.

"Söylemiyorum işte, meraktan çatla." Dedim, kollarımı göğsümün altında birleştirirken.

"Tamam, özür hadi söyle."

"Farkındamısın ama yarımını söyledin." Dedim,

"Gayette farkındayım."

"Pislik, öküz, ayı!"

"Fazla oldu ama."

"Az bile. Her neyse, cam kenarı benim." Dedim koltuğuma yerleşirken.

"Tamamdır prenses. Şartın kabul edildi. Sen ne istersen o olsun bir tanem. Sen iste ben dünyada ki bütün mağazaları senin için satın alırım."

Kaşlarımı kaldırdım.

"O kadar zenginsin yani?"

"Yani." Dedi havalanarak.

"Yani istesem, bana alırsın. Öylemi?" Dedim.

Kafasını salladı,

"İstiyorum o zaman. Hadi al." Dedim havalı havalı.

"Alırım... sonra." Dedi bana bakarak.

Oflayıp dışarıyı izlemeye başladım.

"Öküz." Dedim bir kelimeyle. Kıkırtısını duymuştum. Zaten yanımda yani.

Dışarısı gayet güzeldi. Ormanlar, hayvanlar, kuşlar... huzur vericiydi. Yol uzun sürecekti. O yüzden ben evdeyken kitap falan almıştım yanıma.

Ama şan okumak istemiyordum. O sırasa hoca konuştu.

"Çocuklar! Buraya bakın. Telefonlarınızı vardığımızda alıcaksınız, söyleyeyim dedim." Dedi hoca. Bu arada hocadan size hiç bahsetmemiştim.

Kızıl saçlı ve saçları kısa, iyi biri. Otuzlu yaşlarında olmalıydı. Kocası yoktu. Evt, hiç evlenmemişti. Aslında gençken güzledir. Yani öyle umuyorum. Şimdiki hali.... yani....

Birisi alır mı bilemem. Gerçi songülü beğenen varsa bizim hocayıda beğenen illaki vardır.

Songül var ya, hadisenin şarkılarını söyleyen o. Bilmeyen yoktur heralde. Kız ünlü oldu resmen.

Hocanın adı da ayşeydi. Tatlı bir öğretmendi. Biliyor musunuz sınav olurken bir tane kopya bile vermişti. En çok bizim sınıfı seviyordu.

"Hey! Masal, uyan artık,." Burağın sesiyle hemen kafamı iki yana sallayıp ona baktım. Elini sallıyordu.

"Daldın gittin kızım ya," dedi ve güldü.

Güldüm. Ne güzelde gülüyosun sen öyle ya, yerim seni!

"Bende seni."

"Ne!"

"Bence hep dışında düşün sen diyorum. Bana her zman böyle iltifatlar mı ediyosun yoksa?"

Ben nezaman böyle dıştan düşünüyordum ya?

"Öff olamaz mı? Sevgilimsin." Dedim utanarak.

Gülümsedi ve kolunu omzuma attı.

Belki 3 saat sürerdi yolculuk. 1 saat burakla konuşsam heralde 1 saat gitmiştir. Kaldı 2 saat onu da bir saat kitap okuarak bir saatite uyuyarak geçirsem olurdu yani.

Evet, evet olurdu.

-

"Masal! Geldik." Nehirin cırlamasıyla yerimden sıçradım.

Burak ve nehir karşımdaydı. Burağa sinirle baktım. İzin veriyordu yani benim böyle uyanmama.

"Öyle bakma. Uyanmak bilmiyordun bende nehiri getirdim. İşe yarar diye"

"Çok yaradı" dedim gözlerimi ofalarken

Bütün araba boşalmıştı.

Arabadan indik. Bizi okula getirmişlerdi.

Okuldan eve doğru gittik. Eve vardığımızda nehirle sıra sıra banyo yaptık. Bu arada gül teyzeler tatile gitmişlerdi. Ev bize kalmıźtı yani.

Güzel bir gündü. Gece burağın bana yapıcağı sürprizi düşündükçe ona olan sevgim biraz daha artıyordu. Onu düşünmekten uyuyamıyordum.

Onu çok seviyordum.

Ve ayrıca bakarsanız, iyi ki o gün çarpışmışız. İyiki onu tanımışım diyorum.

Kırk yıl düşünsem onu bu kadar seveceğim aklıma gelmezdi....

Umarım beğenmişsinizdir. Lütfen yorum yapmayı unutmayın . Ayrıca voteleri de eksik etmeyin...

Sizleri seviyorum..

Sil Baştan Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin