Artık meraktan çatlayacaktım neredeyse. Ama bunu burağa belli etmemem gerekiyordu. Şuan resmen burağa saç baş girişesim vardı. Hiç belli etmemeye çalışıyordum. Ama yapamıyordum.
"Bir şeyler alır mıydınız efendim?" Garsonun varlığını fark ederek, ona döndüm.
"Bi sade kahve." Dedim. Burakta "su" dedi. Garson gittikten sonra, ben konuştum.
"Eee.. bugün ne yapıcaz başka?" Dedim merakla.
"Bilmem ki, burdan sonra, bi deniz kenarına gideriz sonrada, seni eve bırakırım heralde." Dedi.
"Hiç mi bir yere gidicez falan?" Dedim başımı biraz yana çevirerek.
"Yoo." Dedi sadece.
Kafamı salladım.
Garson gelip burağın suyunu ve benim kahvemi bırakıp gitti.
Kahvemden bir yudum aldım. Uzun bi aradan sonra, kalkıp deniz kenarına gittik.
"Artık eve mi gitsek ya, evde benim işlerim var daha." Dedi burak.
"Daha erken ama, hemen mi gidicez?" Dedim. "Evet," dedi.
Birlikte kalkarak eve doğu yürümeye başladık. "Ne işin var ki?" Dedim merakımı yenemeyerek. "Hiç, iş işte." Dedi.
Ellerini cebine koyarak yürümeye devam etti. Onu taklit ederek 'hiç, iş işte.' Dedim. "Bir şey mi dedin?" Dedidiğinde, gülümseyip, "yoo, hiç bişey demedim." Dedim.
Nehirlere geldiğimde tam içeri giriyordum ki, kolumdan tuttu.
"Ne oldu?" Dedim. "Şey, akşam belki sekizde de dışarı çıkarız ne dersin? " dedi. Ensesini kaşırken. "Bilmem ki, izin alabilirsem... gelebilirim. " dedim.
Kesin sürprizi yapacaktı.
"Görüşürüz o zaman." Dedim el sallayarak. "Görüşürüz.." dedi oda ve gitti. Ben de içeri girerek gül teyzeye meraba dedikten sonra kendimi nehirin odasına attım.
Nehir yatakta uzanmış telefonda birisiyle mesajlaşıyordu ki, oda tabii ki barıştı.
"Napıyosun?" Dedim. "Hıı" dedi oda.
"Ben aksam sekizde gidicem haberin olsun." Dedim onu meraklandırmak için. "Nere!?" Diye cırlamasıyla ayağa kalkması bir olmuştu.
"Ya, burak beni akşam da alıcak ta.." dedim saçımı elimle kıvırırken. "Ha, tamam." Dedi ve geri yattı.
Nehire söylesem mi söylemesem mi diye düşünüyorum ama bence söylemeyeyim ya. Boşverin.
Dolabın önüne geçip kıyafetlere bir göz gezdirdim. Aralarından en dikkat çekici olan kırmızı elbiseyi elime aldım. Boyu hemen dizimin üstünde bitiyordu. Bu olmazdı anlayacağınız.
Sonra, açık yeşilliyi aldım elime. Bu da, şey gibiydi yani.. nasıl söylesem...
Boşverin anlayan anladı.
En sevdiğim elbiseyi gördüğüm de hemen elime aldım.
Üstü farklı altı da farklıydı. Üstü siyah beyaz ince çizgilerle kaplıydı. Altı da, bordo renkliydi. Boyu kısa olabilirdi ama olsun..
Elbise medyada var...
Elbiseyi üstüme giydikten sonra aynanın karşısına geçtim. Biliyorum daha erkendi ama olsun,
Hem saat 6'ydı bikere.
Ben 2 saatte hazırlanıyorsam tam 8 oluyordu işte!
Makyaj malzemelerini çıkarttım ve hemen bi fondoten sürmeye başladım. Sürdükten sonra bi göz kalemi çektim.
Çekemedim.
3. Deneyişimde hemen çekmiştim. Sıra geldi ruja. Kıyafete uygun olmalıydı değil mi? Hemen rujlara baktım. Aralarından bordo renkli olanı gözüme takıldı. Hemen aldım. Elbisenin alt kısmına uygundu.
Rujuda sürdükten sonra sıra saçıma gelmişti. Bunun için nehiri çağırdım. Onuda zar zor ikna ettikten sonra saçımı yapmaya başlamıştı.
Açık olmasını ve dalgalı olmasını istemiştim. Saçımda hazır olduktan sonra saate baktım.
07:30
Burak az sonra gelirdi.
"Nehir bi baksana nasıl olmuşum?" Dedim.
Bana bi baktıktan sonra kafasını yastığa koyduktan sonra, "perfect!" Dedi. Ben de gülümsedikten sonra evin içinde gezinmeye başladım. Telefonumu almıyordum. Çanta da almıyordum aslında. Şimdi yanımda çanta taşıyamazdım. Çantaları sevmezdim işte ne bileyim.
Dışarıdan 'bip bip' sesi geldiğinde camdan baktım. Burağın arabasıydı. "Nehir geldi! Ben gidiyorum.!" Dedim. Oda tamam dedikten sonra hemen aşağıya indim.
Arabaya bindikten sonra beni şöyle bi süzdü. Tam konuşacakken, "sakın." Dedim. Oda gülerek tamam dedi ve önüne döndü.
"Nereye gidiyoruz?" Dedim. "Sürpriz." Dedi. Işte biliyordum biliyordum! Sürprizi bu gece yapacaktı.
Araba durmuş olacak ki aşağıya indi. Elinde bir de siyah bez mi ne vardı.
"One?" Dedim. "Gözlerini bağlayabilir miyim acaba? Yoksa sürpriz olmaz." Dedi. Bende gülerek arabadan indim. Gözlerimi bağlamasına izin verdim,
Beni bir yere götürüyordu ama... durduğumuzda o konuştu, "şimdi bana sıkıca tutun." Dedi. Kolundan sıkıca tuttuğumda, "yavaş, acıdı ama." Dedi. "Napıyim? Sıkı tutun dedin." Dedim.
Beni bir yere getirmişti ama.. ne bileyim işte. Bir yere getirmişti.
"Şimdi gözlerini açıyorum, ama sakin ol." Dedi. Sabırsızlıkla bekledim. Gözlerimi açtığında bir gemide olduğumuz gördüm. Masa mumlarla ve şık ve lezzetli yemeklerle kaplıydı.
"Burak.." diyerek hemen boynuna atladım. "Seni çok seviyorum." Dedim. "Bende seni seviyorum bi tanem." Dedi.
Yemek masasına oturduktan sonra yemeğimizi yedik. Çok romantik bir masaydı, burak bu işlerden baya iyi anlıyordu.
Birlikte oturarak denizi seyretmeye başladık.
Burak sessizliği bozarak, "seni üzmek gibi olmasın ama, anne ve babanı özlemiyor musun hiç?" dedi. Bi anda sinirlerim gerildi. Kaşlarımı çatarak denize bakmaya devam ettim.
"Onları ne bu dünyada ne de öbür dünyada asla özlemicem ve affetmicem." Dedim.
Onları özlemiyordum. Özlemeyecektim de!
"Özür dilerim. Keyfinide kaçırdım." Dedi burak.
Ona gülümseyerek baktığımda, "ben senin yanında olduğum sürece asla üzülmem." Dedim.
Birlikte aşağıya indik. Burası ev gibiydi resmen. Yatağa yattığımızda beni kollarının arasına aldı. Ben de ona sarıldıktan sonra, küçük bebekler kadar rahat uyudum...
Yeni bölüm gecikmişti, biliyorum.
Vote ve yorumlarınızı esirgemeyin! Bay bay! Sizleri seviyorum...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sil Baştan
Roman pour AdolescentsKardeşinin ölümünü hastalıktan sanan masal, aslında babasının öldürdüğünü biliyor muydu? Bu yalanı öğrenmesi, Evi terk etmesi, Nereye gideceğini bilememesi... Daha başına ne gelecekti? İntikamını nasıl alacaktı?