Hazırlık Günü

3.5K 123 20
                                    

"Hm... Aslında benim bir fikrim var. Diğer stilistlerle birlikte sizin için birkaç şey düşünmüştük. Winnow, şununla ilgilen." dedi stilistim Honor. Adam ciddi anlamda ilginçliğin sınırlarını zorluyordu.  Dudaklarını bile siyaha boyatmış ki bu görüntüsüyle kömür madenlerinde çalışan işçilere benziyordu. Dişleri bir vampirinki gibi sivrileştirilmişti. Piercingleri de cabasıydı. Sanırım çilleri vardı ama yaptığı gotik makyajdan çilleri gözükmüyordu.

Aslında yolda görsem kaçacağım bir tip olsa bile, sıradışılığı ona dikkatle bakmama neden olmuştu ve adam direk "Gay misin?" diye tepki vermişti. Girdiğim gülme krizinden bahsetmiyorum bile.

Adının Winnow olduğunu tahmin ettiğim adam yanıma iki kızla birlikte bana şekil vermek için geldi. Kızlar birbirine çok benziyordu, adamsa klasik bir Capitol vatandaşı gibi, 12. Mıntıka'da böylelere şopar derler, Honor'dan sonra bunları çok normal karşıladım. 

Kızlardan birinin saçları kısacık ama gökkuşağı renklerindeydi. Pespembe teniyle giydiği yine pembe -Capitol'de ilk kez gördüğüm kadar-sade kıyafetler giymişti. Acaba teni de giysileriyle birlikte renk değişiyor mu ki? Diğer kızla çok benziyorlardı. Sanırım ikizlerdi. Zaten sonradan öğrendiğime göre biri Dixie diğeri de Pixie'ymiş.

Winnow ise koskocaman kürküyle birlikte mavi geniş bir pantalon ve sapsarı fosforlu ayakkabılar giyiyordu. Takılarından bahsetmeyeceğim bile. Bir de adam olacak. Şimdi babaannem olsa neler derdi kim bilir?

"Vay be doğuştan yakışıklısın. Keşke Capitol'dekiler gibi giyinsen. Şöyle bir kedi bıyığı olsa, kaşların olmasa, kirpiklerin çok daha uzun olsa, saçların dik ve sivri uçlar halinde olsa çok daha yakışıklı olurdun." dedi Winnow. Birden oturduğum koltuktan hopladım. Yok o saçmalıkların hiçbirini vücudumda istemiyordum.

"Hayır o saydıklarının hiçbiri yapma! Saçıma da karışmayın lütfen. Öleceksem en azından brokoli gibi ölmeyeyim. Lütfen, cidden brokoli gibi ölmek istemiyorum." dedim. İlk başta ani çıkışıma şaşırmış gibi gözükseler de sonradan omuz silkip tekrar konuşmaya başladılar.

"Zaten bütün o ameliyatlar yıllarını alır. Tamam tipine karışmayacağız. Ama saçlarını değiştirmemiz gerek. Ve seni baştan aşağıya cilalayacağız. Kabul etmesen de yapacağız." Yine itiraz edecektim. Elimde değildi.

"Ne cilası ya? Ben tahtadan yapılma bir masaya falan mı benziyorum acaba?"

***

Anlaşmamız çok uzun sürmüştü ama sonunda onların deyimiyle "insana" benzemiştim. Gerçekten şimdiye kadarki en iyi görünüşümdeydim. Saçlarımı iyice sarartıp dikmişlerdi. Ne olursa olsun cilalanacaktım ki bence çok garip bir uygulamaydı. Ama daha nasıl bir kıyafet giyeceğimi bilmiyordum.

Honor'un içeri girmesiyle bombo haberin verileceğini anladım. İçimden, lütfen madenci giysisi olmasın, lütfen olmasın, lütfen diye geçiriyordum.

"Çok ilginç bir tasarım düşündük. At arabasına bir makine yerleştireceğiz." Ah olamaz! Hadi ama! Maden değil lütfen! "Ve yapışkanlı bembeyaz takım elbise giyeceksin Haymitch. At arabasındaki makine de gri tozlar yayacak. At arabası ilerlerken de uçuşan kömür tozları üstünüze yapışacak. " Her ne kadar yapay maden olsa da gözümün önünde canlandırınca o kadar da kötü olmadığını düşündüm. Güzel bile olabilirdi. "Siyaha boyanmış çıplak haraçlar zamanında siz neredeydiniz?" dediğimde birbirlerine sarılıp gülümsediler.

"Tamam isterseniz deneme için giyinin. Giysiler üstünüzde nasıl duruyor bakalım. Ölçüleriniz az çok tahmin edilebilirdi, biz de göz kararı bir şeyler yaptık. Şimdi bakalım düzeltilmesi gereken yer var mı."

Kıyafeti aldım ve giymeye başladım. Bembeyaz bir takım elbise. Her şeyi beyaz. Kemeri, kravatı, mendili bile... Kendi başıma giyebileciğimi 100 kere söylememe rağmen hazırlık ekibim bana yardım ettiler. Sonunda giydiğimde önüme boyumu bayağı aşan bir ayna getirdiler. Ego kasıyor değildim ama gerçekten hoş gözüktüğümü iddia ediyordum.

Hoş gözükmek hoşuma gitmiş olsa da, 12. Mıntıka'nın görücüye çıkarttığı bir tanıtım ürünü gibi hissediyordum. Eğer beğenirlerse alacakları bir bisküvi gibiydim.

"Haymitch odaya gidip diğerlerini bekleyelim." dedi Winnow. Birlikte odaya geçtik. Hazırladıkları yemeklerden tıkınmaya başladım. Beleş yemek olduğundan sürekli tıkınmaktan kendimi alamıyordum. Son olarak sıcak çikolata, gazoz ve kola içtim ve beklemeye başladım. Bence beni 3 gün aç bıraksalar acıkmazdım. 

"Ah, haydi ama ciddi misiniz? Topuklu ayakkabı mı giyeceğim? Saçmalamayın ama! Lanet olsun sana Ornitoreng Perry!" Çığıran sesi duyduğumda bunun Maysilee olduğunu anlamıştım. Sırıttım.

Ölmeden önceki son keyifli anların bunlar Haymicth.

Hadi ama iç ses. Sen kimin tarafındasın?

"Ornitoreng Perry ne ya?" diye sordum. Cevap gecikmedi. "Bir hayvan. Anneannem çok küçükken anneannesinin izlediği bir çizgi filmmiş. Aslında onun da anneannesi izliyor olabilir. Sonuç olarak iki çocuğun evcil hayvanıymış. Düşman olan adamın planları bozulunca da lanet olsun sana Ornitoreng Perry diyormuş. Benim de lanet olsun dememe kızıyorlardı. Aman her neyse işte. Ooo çok yakışıklı olmuşsun." dedi. Son cümlesindeki alay çok net anlaşılıyordu. Aslında o da güzel gözüküyordu. Hem de çok güzeldi.

"Sen de çok çirkin olmuşsun beyaz cadı." deyip dil çıkardım. Birbirimize vurmaya başladık.

Wade ve Delphi içeri girdiklerin de onlara baktım. Onlar da çok hoş olmuşlardı. Tek sorunumuz kızların topuklu ayakkabılar ile yürümeyi becerememeleriydi.

"Vay be, siz Maysilee'nin aksine çok hoş olmuşsunuz. Bizim cadımız hala püsküllü. Hatta süpürgesi olmadan da uçamaz. Zaten yürüyemiyor bile." diyip kıkırdadım. Maysilee dil çıkarttı ve topuklu ayakkabılarını kenara fırlatıp Wade'in elinden tuttu ve slow müzikle birlikte diskodaymış gibi dans etmeye başladı.

Ben de aynısını Delphi'yle yaptım ve kahkahalarımız arasında Flux "At arabalarına ikişerli bineceksiniz. Boylara falan bakarak Wade ve Delphi, Maysilee ile de Haymitch kararını verdik. Baştan söylüyorum, kavga etmek yok!" Maysilee'ye bakıp sırıttıktan sonra "Bu cadıyla kavga etmeyeceğimden emin olabilirsiniz!" dediğimde Delphi ayağıma tekme attı ve "Kız dayanışması Haymitch. Üzgünüm." dedi ve Maysilee'nin koluna girip "We are fab." Diyerek asansöre gittiler.

50. Açlık Oyunları ¤düzenleniyor¤Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin