Son Veda

1.4K 90 28
                                    

İçime dolan suçluluk duygusu, artık çok fazla gelmeye başlıyor. Ellerime bakıyorum. Bir kariyeri öldürmek bu kadar kolay mıydı?

Sinirle bir ileri bir geri gitmeye başladığımda, fark etmeden Maysilee'ye bağırıyorum.

"Bu. Arenadan. Birlikte. Çıkacağız!" diyorum her kelimeye ayrı ayrı vurgu yaparak. Maysilee, "Bunun imkansız olduğunu ikimiz de biliyoruz." diyor. Gerçeği kabul edemeyecek kadar gözüm dönmüş halde. Telaşla bir sağa bir sola gitmeye başlıyorum.

Elimdeki baltayı bir ağaca geçiriyorum ve bağırmaya başlıyorum. "Bunu bize niye yapıyorsunuz!? Maysilee'yi bırakmayacağım! Gerekirse ikimiz de sonuna kadar burada kalırız!" Saçlarımı çekiştirmeye başlıyorum.

"Buranın bir sonu olmalı. Çıkış kapısı olmalı! Arenanın en ucuna yürüyeceğiz" Maysilee kafasını olumsuz anlamda sallayınca kaşlarımı çatıp Ona bakıyorum. Açıklama yapmaya başlıyor. "Hiç yiyeceğimiz yok. Suyumuz da çok az. Ve zaman geçtikçe arenadaki her yer zehirleniyor. Şu anda hava bile zehirli olabilir." Baltamın olduğu ağaca gidip bir tekme atıyorum ve baltamı geri çekiyorum.

"Gideceğiz Maysilee. Burada durup son haraçla yolumuzun çakışmasını bekleyemeyiz!" Bu sefer de O sinirle bakıyor, "Bu intihar demek! Dağa tırmanmak nedir? Orada yanardağ patladı farkında mısın?" Gözlerimi kapayıp derin bir nefes alıyorum. Yumuşak bir sesle konuşmaya başlıyorum.

"Tamam. Artık ittifağımızı bozmalıyız. Yiyecek ve su sende kalsın. Ben bir süre idare edebilirim." Maysilee kafasını sallıyor. Gözlerim doluyor. Kafamı çeviriyorum ve gözümü siliyorum.

"Seni tanımak güzeldi Maysilee. Seni her zaman hatırlayacağım. Çok iyi ve eğlenceli bir arkadaşsın." Eşyaları bana uzatırken gözlerime bakıyor ve son cümlelerini söylüyor.

"Seni tanımak da harikaydı. Sen gerçekten güvenebildiğim tek kişisin. Beni affettiğin için teşekkürler." Son kez sarılıyoruz ve zıt yönlere doğru gitmeye başlıyoruz.

"1'in kızına dikkat et!" diyorum arkama bakmadan. Sanırım bir şeyler söylüyor ama duymuyorum. Dağa doğru ilerlerken Tavşan'cık için üzülüyorum. Onu arenada bir yerde kaybettim.

Çok az ilerlemişken havada kuşlar görmeye başlıyorum. Pembe, pamuk şeker renginde, çok hoş kuşlar bunlar.

Mutta oldukları aklımın ucundan bile geçmiyor.

Maysilee'nin çığlığını duyduğumda koşarak oraya gidiyorum. Aynı zamanda da "Dayan Maysilee! Geliyorum!" diye bağırıyorum.

Onu bulduğumda, boğazından kanlar fışkıran bir halde yerde yatıyor. Bir şey yapamayacağımı anlıyorum. Elini tutmaya başlıyorum. Maysilee boğazını tutuyor ve kesil kesik nefes alıyor. Yine de bir şeyler söylediğini duyuyor gibi oluyorum.

"Maysilee, rahatla. İyi olacaksın. Beraber döneceğiz. İkizin seni gördüğünde çok mutlu olacak." Söylediklerime kendim de inanmıyorum ama yapabileceğim bir şey yok.

"İğneyi. Onu al Haymitch. Kardeşime ver. Ona kızının adını Madge koymasını iste." Bir elimle elini tutarken diğer elimle iğnesini çıkarmaya çalışıyorum. İğne çıktığında tek elimle kendi yakama takıyorum.

"Maysilee, sakın beni bırakma. Benimle kal. Burada kal." Elime kurtarıcı bir dal gibi tutunuyor.

"Haymitch! Hiçbir şey görmüyorum! Korkuyorum! Burası karanlık. Çok korkuyorum Haymitch. Kurtar beni bu karanlıktan. Hiç ışık yok, umut yok." Sesi zayıflıyor.

"Sence nereye gideceğim Haymitch?" diyor yine cılız bir sesle. Saçlarını okşuyorum.

"Cennete gideceksin. Tanrı seni yanına alacak. Orada mutlu olacaksın. Diğerlerini cezalarını çekecekler." diyorum Snow'a gönderme yaparak.

50. Açlık Oyunları ¤düzenleniyor¤Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin